2011'e girerken Türkiye ekonomisi
Orhan AKIŞIK
Kesin rakamlar henüz açıklanmamakla birlikte, Türkiye ekonomisinde büyüme 2010 yılında
büyük bir olasılıkla yüzde 7 civarında gerçekleşecek. Büyüme hızındaki bu artışta 2009'daki
daralmanın neden olduğu baz etkisini de hesaba katmak gerekiyor. Ekonomik kriz dönemi hariç ekonomi 2002'den beri istikrarlı biçimde büyümesini sürdürüyor. Ancak bu olumlu gelişmede, bundan önceki hükümet döneminde gerçekleştirilen ekonomik reformlar sayesinde ayakta kalan bankacılık sektörünün payını da unutmamak lazım. Tabloyu bozan gelişme ise giderek artan dış ticaret ve cari işlem açıkları. Büyüme ve dış açıklar, Türkiye ekonomisi söz konusu olduğunda adeta bir madalyonun iki yüzü gibi. Ekonomi büyüdükçe ithalat, ithalat arttıkça da dış ticaret açıkları artıyor. Türkiye ekonomisi söz konusu olduğunda diyoruz, zira ekonomik büyüme bizatihi dış açıklara yol açan bir olgu değil. Öyle olsaydı, otuz yıldan bu yana olağanüstü büyüme hızları gerçekleştiren Çin ve diğer Uzakdoğu ülkeleri çoktan borç içinde yüzüyor olurlardı. Sorun, büyümenin iç talep artışına bağlı olmasından kaynaklanıyor. Özellikle iç talep içinde yer alan tüketim harcamalarındaki artış, açıkların genişlemesine yol açmaktadır.
TÜSİAD'ın "2011'e Girerken Dünya ve Türkiye Ekonomisi" raporunda bu konuda ilginç
bilgiler var. Raporda, kronikleşen cari işlemler açığının 2010 yılında kısa vadeli sermaye girişleri dışında özel sektör ve bankaların yurtdışından sağladıkları kredilerle finanse edildiği belirtiliyor. Dikkat çekici rakamlar sermaye girişlerine ilişkin olanı. Doğrudan sermaye girişleri, geçen yılın Kasım ayı itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 25 oranında azalarak 5.044 milyar dolar olarak gerçekleşirken, kısa vadeli sermaye girişleri yine aynı dönemde yüzde 7991'lik bir artışla 15.859 milyar dolara ulaşmış.
Kısa vadeli sermaye girişlerindeki bu olağanüstü artış, açıkların finansmanını sağlamanın dışında TL'nin aşırı değerlenmesine de yol açarak dış açıkların artışında etkili olmuştur. Özellikle geçtiğimiz yılda dış ticaret açıklarının rekor düzeylere ulaşmasında ithalat içinde önemli payı olan ara malı ve petrol ürünleri fiyatlarındaki artışın altını çizmek gerekiyor. İç tasarrufların yetersizliği büyümenin finansmanında Türkiye'yi dış kaynaklara bağımlı hale getirmekle kalmıyor, ekonomik istikrarı da tehdit ediyor. Merkez Bankası'nın aldığı son tedbirlerin (politika faiz oranında düşüş ve mevduat munzam karşılık oranlarının arttırılması) bu konuda işe yarayıp yaramayacağını şimdiden bilemiyoruz. Kaldı ki, bu tedbirlerin uzun vadede sürdürülmesi zor. Kalkınmanın finansmanı sağlıklı kaynaklara dayandırılmadıkça, spekülatif sermaye girişlerine olan bağımlılık devam edecektir. Büyümenin uzun vadede sürdürülmesi, etkin makroekonomik politikaların dışında yapısal reformlara da ihtiyaç göstermektedir. Bu bağlamda, eğitim, sağlık, teknoloji ve altyapı yatırımlarına ağırlık verilmesi zorunludur.
Kamu gelir-gider dengesinde, istihdamda ve hatta enflasyonda iyileşme yüksek oranlı ve
istikrarlı büyümeyi gerektiriyor. İşsizlik ve kamu açıkları son ekonomik krizle birlikte öne çıkan iki önemli sorun. Özellikle, Türkiye gibi genç nüfusun çoğunlukta olduğu 75 milyonluk bir ülkede gelir düzeyindeki iyileşme ekonomik istikrarın ötesinde sosyal ve siyasi istikrar için de gerekli. TÜSİAD raporunda 2011'de makroekonomik göstergeler açısından üç farklı senaryo öngörülüyor. Gerçekleşme olasılığı daha yüksek olan temel senaryoda ekonominin yüzde 4.6 oranında büyümesi tahmin ediliyor. En önemli sorun dış açık, yani cari işlemler açığı. En basit ifadeyle bir ekonominin ürettiğinden daha fazla harcamasıyla ortaya çıkan cari işlemler açığının finansmanı doğrudan sermayede önemli bir artış beklenmediğinden bu yıl da büyük ölçüde kısa vadeli sermaye girişleriyle sağlanacak. Temel senaryoya göre açığın bu yıl GSMH'nın yüzde 7.2'sine yükselmesi bekleniyor. Giderek artan cari işlemler açığı büyümenin önündeki en büyük engellerden biri. Ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcısı Ali Babacan'ın, ekonomide bu yıl istikrara öncelik vereceklerini söylerken kastettiği de bu olsa gerek.
Raporda yer alan önemli diğer önemli bilgi bütçe gelirleriyle ilgili olanı, Türkiye'de bütçe
gelirlerinin üçte ikisinden fazlası tüketimden sağlanan vergilerden karşılanmakta. Bu, OECD
ortalamasının iki katı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de geçenlerde bunu söyledi. Bakan,
dolaylı vergilerin yüksek olmasının nedenini doğrudan vergilerin toplam içindeki payının
düşüklüğüne bağlayarak, doğrudan vergilerin payının arttırılması yönünde bir çalışma içinde
olduklarını belirtti. Türkiye'nin, vergi tabanını yaygınlaştırmadan ve gelir üzerinden alınan
vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payını arttırmadan ne kamu finansmanında iyileşme
sağlaması ne de ekonomik kalkınmanın sürekliliği için gerekli altyapı ve eğitim yatırımlarına
kaynak ayırması mümkün. Almadan vermek ancak Tanrı'ya mahsus.
TÜSİAD 2011 makroekonomik senaryoları A B C
2009 2010 t 2011t 2011t 2011t
Büyüme -4.7 7.5 3.0 4.6 6.5
Özel tüketim harcamaları artışı -2.2 4.1 2.9 4.4 5.7
Özel sabit sermaye yatırımları artışı -22.3 20.0 8.0 15.0 24.0
Enflasyon,GSYH deflatörü 5.2 8.3 6.4 5.8 5.3
Bütçe açığı / GSYH % -5.1 -3.4 -3.4 -3.5 -3.3
Kamu borç stoku / GSYH % 45.5 42.3 42.3 42.5 42.0
İhracat, FOB, milyar Ş 104.6 106.1 108.2 112.8 120.0
İthalat, CIF, milyar Ş 140.9 164.9 176.6 183.0 190.0
Cari işlemler açığı / GSMH -2.3 -5.9 -6.9 -7.2 -7.0
İşsizlik 14.0 12.2 14.0 12.6 11.5
Reel kur endeksi (TÜFE bazlı TCMB) -6.6 10.9"1.0 0.0 -2.0
Reel faiz (Ortalama iç borç faizi) -6.1 4.0 1.0 0.5 0.0
Kaynak: 2011'e Girerken Dünya ve Türkiye Ekonomisi Raporu, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, Aralık 2010.