2011 yılının ilk vergi işlemleri
Değerli okurlar, yeni yılın ilk çalışma günlerindeyiz. Vergicilerin ve muhasebecilerin bu günlerde en önemli işleri zannediyorum 2010 yılı kapanışı ve vergisel yükümlülüklerinin yerine getirilmesiyle ilgilidir.
Bu nedenle bu makalede, yılın ilk günlerinde yaptığımız bu işlerle ilgili kısa hatırlatmalar yapmak istiyorum.
1. Defterlerin yazdırılması ve kapanış tasdikleri
Mal ve hizmet alım belgelerinin yasal defterlere kaydedilmemesi veya yasal defterlerin zamanında yazdırılmaması, özel usulsüzlük cezası yanında yüklenilen katma değer vergisinin indiriminin yapılamaması ile sonuçlanabilmektedir.
Yasal defterlerin zamanında yazdırılmamasını tespit eden vergi inceleme elemanlarının, vergi indirimini reddedip cezalı katma değer vergisi tarhiyatı istemeleri kesindir.
Bu çerçevede yapılacak tarhiyata karşı açılacak davanın ne şekilde sonuçlanacağı kesin olmayıp, kaybedilmesi riski ise alınabilecek bir risk değildir. Kaldı ki dava kazanılsa dahi, dava süreci ve maliyeti, yasal yükümlülüğün yerine getirilmesinin maliyeti ile karşılaştırılabilir değildir.
Sonuç olarak, katlanılamayacak maliyetlerle karşılaşmamak için, yasal defterlerin zamanında bastırılması konusunda dikkatli olunmasında yarar bulunmaktadır.
Defterlerin zamanında yazdırılması yanında;
- Defterinin hesap dönemi içinde dolması halinde yeni defter tasdik ettirilerek işlemlerin bu deftere kaydedilmesi gerektiği,
- Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde kapanış tasdiklerinin yaptırılmamasının defterlerin delil niteliği açısından önemli olduğu,
unutulmamalıdır.
2. Yıl sonu envanter ve değerleme işlemleri
Vergi Usul Kanunu yıl sonu itibariyle envanter çıkartılmasını; mevcut, alacak ve borçların tespiti ve bunların kanunun ilgili maddelerinde öngörülen kurallar doğrultusunda değerlenmesini öngörmektedir.
Envanter işlemi yılsonu itibariyle yapıldığına göre, bu günlerde değerleme işlemleri yapılmaktadır.
Rutin değerleme işlemelerinin bir özelliği yoktur. Ancak, Vergi Usul Kanunu'nun 274 ve 278'inci maddelerinde öngörüldüğü şekilde olağan veya olağanüstü nedenlerle işletmelerimizde değeri düşen mal varsa, gerekli prosedürleri yerine getirerek bu malların emsal bedellerinin tespit ettirilmesi, gerek dönem kazancının doğru belirlenmesi, gerekse de koşullar gerçekleşmişse fazladan vergi ödenmemesi açısından önemlidir.
3. Şüpheli hale gelen alacaklar için karşılık ayırma prosedürünün yerine getirilmesi
Vergi Usul Kanunu'na göre, dava veya icra aşamasında bulunan veya yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen ödenmemiş bulunan küçük alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmektedir.
Bu çerçevede;
- 2010 yılında dava ve icra konusu yapılan alacaklar için, daha sonraki yıllarda karşılık ayrılamayacağı da dikkate alınarak, bu yılda karşılık ayrılması,
- Dava veya icra konusu alacakların doğrudan gider yazılmayıp, karşılık ayırmak suretiyle dönem matrahının tespitinde dikkate alınması,
- Daha önceki yıllarda şüpheli hale gelen ve karşılık ayrılan alacaklardan 2010 yılında tahsil edilenlerin gelir yazılması,
- Yasal koşullar doğrultusunda tahsili olanaksız hale gelenlerin ise karşılık hesaplarının kapatılarak izlenmeye son verilmesi,
unutulmamalıdır.
4. Vazgeçilen alacakların takibi
Vergi Usul Kanunu'nun 324'üncü maddesinde, konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacakların, borçlunun defterlerinde bir karşılık hesabında izlenmesi, bu tutarın üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına alınması öngörülmüştür.
Olağan ve sık karşılaşılan bir durum olmamakla birlikte, zararla itfa edilmemiş ve süresini doldurmuş vazgeçilen alacakların gelir yazılması unutulmamalıdır.
5. Yenileme fonunun takibi
Vergi Usul Kanunu'nun 328'inci maddesine göre, maddede belirlenen koşullara uyulması koşuluyla, sabit kıymetlerin satışından doğan kazanç vergilenmeksizin pasifte geçici bir hesapta üç yıl süreyle tutulabilmekte, bu süre sonuna kadar kullanılmaması halinde ise kullanılmamış olan kazanç, üçüncü yılın vergi matrahına eklenmektedir.
Yenileme fonunun kullanılma süresi konusunda Gelir İdaresi görüşü ile yargı kararları arasında farklılık bulunmakta olup, bu farklılık sürenin başlangıç yılının tespitinden kaynaklanmaktadır. Gelir İdaresi süreyi, iktisadi kıymetin satıldığı yıldan başlatırken, yargı kararlarında süre satışın yapıldığı yılı izleyen yıldan başlatılmaktadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde üç yıllık süre konusunda karar verilmesi, üç yıllık süre dolmasına karşılık kullanılmamış yenileme fonu varsa, bu tutarın üçüncü yılın vergi matrahına eklenmesi gerekir.
6. Belgelendirilmemiş yurt dışı giderler için götürü gider hesaplanması
Gelir Vergisi Kanunu'nun 40'ıncı maddesinin (1) numaralı bendinde yer alan düzenlemeyle, ihracatçıların bazı yurt dışı giderlerinin Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belgelendirilemediği hallerde de ticari kazancın tespitinde indirimine izin verilmiştir.
Maliye Bakanlığı, belgelendirilmemiş giderlere karşılık olmak üzere götürü gider kaydının yapılabilmesi için giderin mutlaka yapılmış, ancak belgesinin temin edilememiş olması gerektiği görüşündedir. Bakanlık verdiği özelgelerde bunu açıkça ifade etmekte, götürü olarak hesaplanan giderlerin kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilmesi için sözü edilen faaliyetlere ilişkin giderlerin mutlaka yapılmış olması şartını aramakta, işletmeden mutlaka gider karşılığı nakit çıkışının olması ve bu çıkışın da muhasebe kayıtlarında izlenmesi gerektiği, gider yapılmadıkça, hâsılatın doğrudan binde beşinin götürü gider olarak hesaplanıp, safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılmasının mümkün bulunmadığı özelgelerde belirtilmektedir.
Yargı kararları Maliye Bakanlığı görüşü doğrultusunda olmayıp, çeşitli Danıştay kararlarında;
- Götürü gider indiriminden yararlanabilmek için, yapılan işin sayılan faaliyetler kapsamında bulunması ve yapılacak götürü gider indiriminin yurt dışındaki bu işlerle giderlere ilişkin olması şartı arandığı,
- Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan giderlerin tevsik edilmesinin zorunlu olduğu, ancak Gelir Vergisi Kanunu'nun 40/1. maddesinde yer alan hükümle bazı giderlerin tevsik edilmediği hallerde de gider yazılmasına izin verildiği,
- İhracat hâsılatının binde 5'i oranındaki tutarın götürü gider olarak indirim konusu yapılabilmesi için belgesi temin edilemeyen bir harcamanın mevcut olduğunun ve bu harcamanın muhasebe kayıtlarına intikal ettiğinin ispatına gerek olmadığı,
belirtilmektedir.
Bizim görüşümüz de yargı kararları doğrultusunda, yani ihracat hâsılatının binde 5'i oranındaki tutarın götürü gider olarak indirim konusu yapılabilmesi için belgesi temin edilemeyen bir harcamanın mevcut olduğunun ve bu harcamanın muhasebe kayıtlarına intikal ettiğinin ispatına gerek olmadığı yönündedir. Böyle olmakla birlikte, gereksiz tarhiyatlarla ve ihtilaflarla karşılaşmamak için, gerekli muhasebe kayıtlarının zamanında yapılmasında yarar vardır.
7. Aralık 2010 işlemlerine ait faturalardaki Katma Değer Vergisi'nin İndirimi
Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 29'uncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre, indirim hakkı vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili belgelerin kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilmektedir.
Bu düzenleme nedeniyle;
- Vergiyi doğuran olayın 2010 yılında olduğu işlemler için mutlaka 2010 tarihli fatura alınması,
- Alınan faturaların 2010 yılı defterlerine kaydedilmesi,
- Söz konusu faturalarda yer alan katma değer vergisinin de Aralık 2010 beyannamesinde indirim konusu yapılması,
konusuna özen göstermekte yarar bulunmaktadır.
Bütün okurlara, sağlıklı ve mutlu bir yıl dileğiyle.