2011 yılında para ve kur politikası
Ekonomi gündemini bir süredir Merkez Bankası'nın (TCMB) açıkladığı kararlar belirliyor. TCMB, dün 2011 yılında uygulayacağı para ve kur politikasını kamuoyuna açıkladı. Bu duyuru, bir süredir TCMB'nin para politikası uygulama çerçevesinde yaptığı vurgu farklılığını yansıtıyor.
2001'deki deneyimimizden finansal sistemin sağlığının bir ekonomi için ne kadar önemli olduğunu acı bir şekilde öğrenmiştik. Küresel kriz bunu bir kez daha gösterdi. Özellikle hızlı kredi genişlemesi ve ona varlık fiyatlarında balonların oluşmasının eşlik etmesi, finansal sistemde riskleri artırıyor. Bu kredi genişlemesinin arkasındaki temel nedenlerden biri, geçici ise bu riskler daha da yükseliyor.
Bakın küresel krizin en şiddetli yaşandığı sırada, 23 Ekim 2008'de Alan Greenspan ne diyor: "Yüzyılda bir gerçekleşecek bir kredi tsunamisinin ortasındayız… Kredi veren kurumların, kendi çıkarları için, hissedarlarının hisselerini de koruyacaklarını düşünenler şoktalar (özellikle de ben). İnanamıyoruz." Demek ki kredi veren kurumlar her zaman akılcı davranmıyorlar. Kapitalizmin içsel olarak finansal sistemde kırılganlıklar yarattığı ve bu kırılganlıkların krizlerle sona erdiği görüşü ile tanınan Hyman Minsky özellikle her şeyin tozpembe göründüğü ekonomik ortamlarda bu kırılganlıkların tohumlarının ekildiğine dikkat çekiyor. Minsky'nin çalışmaları küresel krizle birlikte tekrar hatırlandı.
TCMB, gelişmiş ülkelerdeki para politikasının bizim gibi ülkelerde yarattığı etkilerden rahatsız. Hem Avrupa Merkez Bankası'nın hem ABD Merkez Bankası'nın hem de İngiltere Merkez Bankası'nın bilançoları küresel krizde önemli ölçüde büyüdü. Krizle boğuşan ülkelerin tahvillerini satın almayı sürdürmesi nedeniyle, Avrupa Merkez Bankası'nın bilançosunun büyümesinin sürmesi tehlikesi var. Ek olarak, gelişmiş ülkelerde faizler çok düşük düzeylerde.
Bu nedenle, 2010 yılında finansal sistemleri ve maliye politikaları diğerlerine göre daha sağlam bir durumda bulunan ve üretim düzeyleri kriz öncesi düzeyine dönen ya da o düzeyi aşan gelişmekte olan ülkelere yabancı sermaye akımı hızlandı. Bu furyadan Türkiye de nasibini aldı. Ne var ki iki kriz arasındaki dönemden (2001 krizi sonrası küresel kriz öncesi dönemden) farklı olarak, gelen yabancı sermaye ağırlıkla kısa vadeli; farklı bir ifadeyle 'sıcak para' denilen cinsten. Böyle bir ortam, kredi genişlemesini de hızlandırıyor.
TCMB bir süredir birbiriyle tutarlı kararlar açıklıyor. Zorunlu karşılık oranlarını kademeli olarak kriz öncesi düzeyine getirdi. Bu karşılıklara faiz ödemesi uygulamasına, son verdi. Bankalara repo ihaleleri ile üç ay vadeli fon aktarmayı durdurdu. Döviz alım ihalelerinde alacağı döviz miktarında bilinçli bir biçimde belirsizlik yarattı (TCMB buna esneklik diyor). Borç alma ve borç verme faizleri arasındaki farkı açtı. Son olarak zorunlu karşılık oranlarını kısa vadeli mevduat için yükseltti. Bankaların müşterileriyle yaptıkları repo işlemlerinden de zorunlu karşılık almaya başladı. Temel politika faizini yarım puan düşürdü.
Bundan sonraki dönemde, kredi genişlemesinin arzu edilen düzeylere gelmemesi halinde TCMB zorunlu karşılık oranlarını artırabilecek. Banka bilançolarında zorunlu karşılık alınmayan kalemlerden de zorunlu karşılık alabilecek. Yine farklı vadelere farklı karşılık oranları uygulayabilecek. Bu işlemlerdeki temel amacı, bankaların hem lira cinsinden hem de döviz cinsinden yükümlülüklerin vadesini uzatmak olacak. Kısa vadeli sermaye girişinin sürmesi durumunda, yeni faiz indirimleri yapabilecek. Bu indirimlerin kredi piyasasında gerçekleştirmek istediklerine zarar vermemesi için diğer araçların kullanım dozunu daha çok artırabilecek (daha yüksek zorunlu karşılık oranı gibi).
2001 yılı para politikası uygulamasında da fiyat istikrarı ile finansal istikrar amaçlarının benzer ağırlığa sahip olacakları anlaşılıyor. Bu, TCMB'nin hem faiz hem de faiz dışındaki araçlarını (zorunlu karşılık oranları, farklı likidite yönetim biçimleri gibi) aynı ölçüde kullanacağı anlamına geliyor. Dış piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak finansal istikrar amacının daha ön plana çıkması da söz konusu olabilecek. Bu koşullar gerçekleşirse TCMB'nin faiz dışındaki araçlarına daha sık başvurması beklenir. Ek olarak BDDK'nın daha fazla yanında olmasını, onun da aynı doğrultuda kararlar almasını isteyebilecek.