2010'da krediler yüzde 27, kar yüzde 18 ve aktif yüzde 12 artacak

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Lehman sonrasında hem döviz likiditesi, hem faiz riski, hem hızla artan takipteki kredilerin beklenen 2009 karının neredeyse yarısını karşılık olarak götürebileceği kaygılarıyla kredide miktar tayınlamasına dönecekmiş görüntüsü çizen bankacılık sektörü resesyonu hızla atlattı. Üstelik 2009 yılında net karı TL bazında yüzde 49.5 artarken, özkaynakları trendinin yüzde 15 üzerinde büyüdü. Aynı manzara 2010 yılında da devam ediyor. Ekim 2008'den beri %88.7 seviyesinden gerilemeye başlayan kredi/mevduat oranı Ocak 2010'da yüzde 78.7'de son dönemin en düşük seviyesini gördü. Bu seviyeden beri yükselen oranda son veri yüzde 82.9. Nisan ortasından beri ivmelenen yükselişte özellikle YP kredilerde artışa karşılık YP mevduatın gerilemesi ve yabancı bankalar kredilerinde yüksek oranlı artışa karşılık mevduatında gerileme görülmesi etkili. Kredi/aktif oranı 2010 başından beri yükseliyor. Menkul değerler/aktif krizin başından beri yüzde 26.5'den Ocak 2010'da yüzde 32.7'ye kadar yükseldi ve tepe yaptı. Son veri ise yüzde 31.9. İlk 5 aya bakarsak, 2010 yılının tamamında  krediler yüzde 27, kar yüzde 18, toplam aktifler yüzde 12 artacak gibi görünüyor. Her tür düzeltme yapıldıktan sonra ve yılın ikinci yarısında yavaşlama olacağı beklentisini hesaba katarsak dahi sektörün 2010 performansı ve karlılığı hayli yüksek olabilir.

2009'dan farklı olarak kredilerin ve mevduatın bilanço içindeki payı 2010 yılında yükselmektedir. Menkul değerlerin de bilanço içindeki payı korunmakta, buna karşılık nakit ve bankalar hesaplarının payı azalmaktadır. Pasif tarafında 2009 yılında etkili olan repodan sağlanan fonların payı yüzde 7.3'den Nisan sonunda yüzde 5.9'a kadar geriledikten sonra Mayıs sonu itibariyle bilançonun yüzde 6.5'ine yükselmiştir.  Sendikasyon ve seküritizasyon kredilerinde Eylül 2008'den beri izlenen gerileme sürecinde ilk olarak Mart 2010'da dolar bazında krediler artmıştır. Nisan sonu itibariyle bankalara borçların aktiflere oranı 2009 sonuna göre yüzde 10.6'ya yükselirken, sendikasyon ve seküritizasyon kredilerinin payı da yüzde 3.4'e yükselmiştir. Haftalık bültenden Mayıs sonu verilerine göre ise bankalara borçların payı tahmini bilanço büyüklüğüne göre yüzde 9.5 seviyesindedir.

TP kredilerde KDV-ÖTV teşviklerinin devreye girdiği Mart 2009'dan beri yüzde 25, kur etkisinden arındırılmış YP kredilerde de Ağustos 2009'dan beri yüzde 23 artış görülmesi ile Mart 2009'da son dönemin en düşük seviyesini gören toplam krediler bu tarihten beri %24 artış gösterdi. 2010 yılı ilk beş ayında ise toplam krediler yüzde 11.2 (kur etkisinden arındırılmış olarak yüzde 11.7) artarken, kurumsal kredilerde yüzde 11.6 ve tüketici kredilerinde yüzde 12.7 artış görüldü. Sektörün NPL oranındaki gerileme esas olarak sorunlu tüketici kredilerinde ve kredi kartı borçlarında azalma ile sağlandı. Brüt sorunlu krediler yılbaşından beri 477 milyon TL azalırken, sorunlu tüketici kredilerinde 272 milyon TL, sorunlu kredi kartı borçlarında 204 milyon TL azalış sağlandı. 2010'da brüt sorunlu kredilerde görülen gerilemede sorunlu kredi portföy satışlarının katkısı da vardır. Halka açık bankalar arasında ilk beş ayda sorunlu KOBİ kredileri dahil toplam 1.14 milyar TL'lik sorunlu kredi portföyü satışı yapıldı. NPL satışı olmasa idi sektörün NPL oranı yüzde 4.59 yerine yüzde 4.82 olacaktı.

Ya KOBİler? Kur etkisinden arındırılmış (dövize endeksli krediler ihmal edilerek) olarak kurumsal kredilerde artış Mart 2009'da başlarken, KOBİ kredilerinde gerileme ancak Mayıs-Haziran aylarında durdu ve belirgin artış Temmuz 2009'dan itibaren başladı. Bu tarihten itibaren Nisan 2010 verisine göre KOBİ kredilerinde yüzde 18 artış görüldü. KOBİ kredileri gerilemenin başladığı Eylül 2008 seviyesine Mart 2010 itibariyle ancak dönebilirken, KOBİ hariç kurumsal krediler Eylül 2009'dan beri Lehman sonrası daralmanın izlerini silerek Nisan 2010 itibariyle bu seviyenin yüzde 13 üstüne yükseldi. KOBİ kredilerinde 2009 yılında yüzde 1.6 gerileme olurken, KOBİ hariç kurumsal kredilerde yüzde 8.3 artış görülmüştü. 2010 yılında ise KOBİ kredilerinde artış oranı daha yüksek. İlk dört ayda KOBİ kredilerinde yüzde 11.2 (kur etkisinden arındırılmış olarak yüzde 12) artış izlenirken, KOBİ hariç kurumsal kredilerde artış yüzde 5.4 (kur etkisinden arındırılmış olarak yüzde 7.5) seviyesinde kaldı. Dövize endeksli krediler hariç KOBİ kredilerinde YP payı yüzde 20, KOBİ hariç kurumsal kredilerde yüzde 49 seviyesinde. Toplam kurumsal kredilerde YP payı yüzde 39.5 olup, dövize endeksli krediler dahil edildiğinde yüzde 46'ya yükselmektedir.

Bütün bunlar TCMB'nin faiz politikasının doğruluğundan ve etkinliğinden kaynaklanırken, BDDK'nın Ocak 2009'da karşılıklarla ilgili yaptığı değişikliğin de çok büyük önemi oldu. Para piyasası, kredi ve mevduat faizlerini alarak, politika faizinin etkisini ölçmek için (kredi ve mevduat faizlerine geçiş katsayısı) yürüttüğümüz vektör otoregresyonları politika faizinin geçişkenliğinin çok hızlı ve çok yüksek oranda olduğunu gösteriyor. 2008'in son 3 ayında yaşanan panikle aşırı likidite tutan bazı bankaların 2009'un ilk 2 ayında, belki biraz da bu nedenle, politika faizine hızla cevap verdikleri görülüyor. Şu anda sorunun Avrupa'dan fon akımlarının geleceği ve Avrupa'nın ne kadar yavaşlayacağı olduğu düşünülürse, bu noktaya gelebilmiş ve kredi verebilen, sermaye yapısı güçlü bir bankacılığa sahip olmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir.   

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019