2010'da büyüme hızımız ve işsizlik oranımız ne düzeylerde gerçekleş

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU dunyaweb@dunya.com

En kötüyü geride bıraktığımız gerçeği artık iyice belirginleşti. Bu olgu şu anda ekonomimizin bir dönüm noktasında olduğunu ifade ediyor bize: Daralma döneminden tekrar büyüme dönemine geçiş anlamında bir dönüm noktası. Peki, nasıl bir büyüme süreci bekliyor bizi? Daha somut olarak; büyüme hızımız ne olur? Büyüyeceksek işsizlik oranında da paralel bir azalış gerçekleşir mi?

Önemli sorular elbette. Yanıtlayabilmek için senaryolara ve bu senaryolara dayanılarak yapılacak tahminlere ihtiyaç var. 'Olsa olsa' yöntemiyle de tahmin yapılabilir elbette, ama böyle bir yöntemin bilimsel olmayacağı da açık. 'Olsa olsa' ile illaki yanlış tahminler elde edileceğinden değil; teknik bir model kullanılır ve senaryolar oluşturulursa tahminlerin hangi değişkenlere duyarlı olduklarını çıkarsamak daha kolay. Ayrıca tahmin hatalarının ne yönde gerçekleşeceği daha iyi kestirilebilir.

Tahmin yapmak zor bir iş. Hele, bir ekonomide başat olan eğilim yerini başka bir eğilime bırakmak üzereyse. Diğer bir ifadeyle, dönüm zamanlarında öngörü yapmak daha da zor bir iş. Çok karışık sinyaller geliyor çünkü.

Orta Vadeli Program'ı (OVP) eylül ayındaki yazımda ayrıntılı biçimde ele almıştım. Yüzde 3.5 düzeyinde bir büyüme öngörüsü vardı 2010 için. Bu büyümenin büyük ölçüde dış koşullardaki iyileşmeye bağlı olacağı belirtiliyordu OVP'de. Ben de katılıyorum. Ama bir de 2009'un 'kötü' bir yıl olmasından kaynaklanacak bir büyüme de olacak.

Daha açıkçası şu: 2010'da Türkiye ekonomisinin ne ölçüde büyüyeceği temelde üç unsur tarafından belirlenecek. Bunların ilki 'matematiksel' bir unsur ve daha önce çok değindim. Kısaca şu: 2009 milli gelirimiz çok düşük düzeyde olduğu için ve 2010 büyüme hızını hesaplarken 2010'daki milli gelirimizi 2009'dakine böldüğümüz için, pek bir şey yapmasak da 2010'da büyümüş gibi olacağız. Diğer iki unsur ise dış koşullara ilişkin: Dış talep ihracatımızı şekillendirecek. Dışarıdan bulacağımız kaynak miktarına bağlı olarak şirketlerimizin üretim ve yatırım yapma kapasiteleri az ya da çok sınırlanacak.

Sonda söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim. Aşağıda ayrıntılarını ele alacağım temel senaryo çerçevesinde 2010'da yüzde 3.8 - yüzde 4.9 arasında bir yerde büyüyeceğimizi tahmin ediyorum. OVP'ye göre daha iyimserim kısacası.

Önce çok basit bir modelle çalıştığımı belirteyim. Modeli daha karmaşık hale getirmek kolay. Ama kriz ortamında özellikle bu yolu seçtim. Bu modeli daha önce de kullanmış ve yine alternatif senaryolar altında 2009 için büyüme öngörüleri vermiştim. Küresel kriz bizi dört kanaldan etkilediğine göre bu dört kanal da modelde yer almalı ki, anlamlı bir sonuç elde edilsin. Diğer bir ifadeyle ihracat (dış talep), net dış borçlanma (küresel likidite ve risk alma iştahı), yurtiçi kredi hacmi ve ekonomiye duyulan güven modelde önemli bir rol oynamalı. Senaryoları da bu değişkenlere bağlı olarak kurmak gerekiyor.

Gelin yakından bakalım 2010 tahminlerine şimdi.

Temel senaryoda ihracat

İhracatımızın 2010'da çok büyük ölçüde dış talep tarafından şekilleneceği açık. Dış talebin 2010'da alacağı biçim ise AB ve ABD'nin nasıl bir büyüme yolu izleyeceklerine bağlı. AB'ye ihracatımız toplam ihracatımızın yarısına yaklaşık bir düzeyde. Avrupalılar tüketmeye başlayacaklar ki onlara mal satabilelim. Üçüncü çeyreğe ilişkin büyüme rakamları açıklandı AB ülkeleri için. Buna göre bir bütün olarak AB'nin pozitif büyümeye (yüzde 0.3 kadar) geçtiği anlaşılıyor. Almanya, İtalya ve Fransa büyüyorlar. İngiltere ve İspanya'da ise küçülme sürüyor.

Bu büyüme değerleri bir önceki çeyreğe göre. Bir yıl öncesinin aynı çeyreğine göre bakarsak hâlâ AB ekonomilerinin küçüldüğünü görüyoruz. Elbette bu küçülme hızı azalıyor. Nasıl ölçülürse ölçülsün, gelecek yıl için pozitif büyüme bekleniyor. Ama öngörülen büyüme hızı oldukça sınırlı: Yüzde 0.7. Bu büyüme hızı 2002-2006 ortalamasının üçte biri kadar. 2006 ve 2007'de ise 2010 öngörüsünün dört katından fazla büyümüş AB ekonomileri.

Bir de bu ülkelerin yurtiçi taleplerinin, yani tüketim, yatırım ve kamu harcamalarının toplamının nasıl gelişeceğine bakmak gerekiyor. Bizim ihracatımız açısından bu daha önemli. 2010 öngörüsü AB'nin 'yurtiçi' talebinin yüzde 0.4 artacağı yönünde; büyüme öngörüsüne göre daha düşük bir değer. Daha önemlisi şu: Bu değer AB'nin yurtiçi talebinin potansiyel artışının oldukça altında bir değer.

Dolayısıyla, açıklanan son öngörüler, AB'nin potansiyel büyüme hızının oldukça altında büyüyeceğini ima ediyor 2010'da. ABD ekonomisinin 2010'da nasıl bir büyüme yolu izleyeceğine dair en güncel öngörü FED Başkanı Bernanke'nin 16 Kasım günü yaptığı açıklamada vardı. Bernanke bir rakam vermedi ama özellikle kredi gelişmeleri ve işgücü piyasasındaki sıkıntılı durumun altını çizerek, 2010 büyümesinin potansiyelin oldukça altında kalacağını belirtti. Bernanke bu hafta içinde de aynı anlama gelen sözler söyledi. Bu durumda biz yeni pazarlara yönelme çabalarımızı artırmazsak, ihracatımızda 2002-2007 döneminde olduğu gibi büyük artışlar beklememeliyiz.

Bu çerçevede, temel senaryomda ihracata yönelik yaptığım varsayım şu: Yurtdışı talep 2009'un son çeyreğinden başlayarak ve bir yıl öncesine kıyasla ılımlı bir şekilde artacak. Böylelikle, Türkiye'nin gerçek (reel) mal ve hizmet ihracatı, her çeyrek bir yıl öncesinin aynı çeyreğine kıyasla yüzde 1'in biraz altında yükselecek. Fikir vermesi için: 2009'un ilk yarısında bu değişken yüzde 10 civarında azalmıştı. 2008'in ikinci ve üçüncü çeyreğinde ise yüzde 3 dolayında artış vardı.

Dikkat ederseniz mal ve hizmet ihracatını 'dışarıdan' modele veriyorum. Normal koşullarda 'gerçekten dıştan' gelen değişkenler tarafından ekonominin kendi dinamikleriyle belirlenmeli ihracat. Yani 'dışta' değil 'içte' yer almalı. Ama bu ortamda dış talep önemli bir belirleyici olacağı için böyle bir yol seçtim. Basitleştiriyor işi. Buna karşın gerçekçiliğinden de fazla bir şey yitirmiyor kullandığım model.

Temel senaryoda dış kaynak

Uluslararası Finans Enstitüsü'nün (IIF) haziran ayında yaptığı tahminlere göre 2010'da bizim gibi ülkelere yönelik sermaye akımlarının 2008 düzeyine ancak yaklaşması bekleniyor. Kısacası, mesela 2006 ve 2007'deki o eski sermaye bolluğu olmayacak 2010'da, ama 2009'a göre de neredeyse üç kat artacak sermaye miktarı.

Türkiye de 2009'daki bu olumsuz gelişmeden önemli ölçüde etkilendi. 2007 yılında net olarak 45, 2008'de ise 35 milyar dolar geldi Türkiye'ye. Oysa bu yılın ilk on ayında gelen net sermaye miktarı iki milyar doların altında. Özellikle banka dışı özel kesim bu gelişmeden olumsuz yönde etkilendi. 2007 ve 2008 yıllarında net 30 milyar dolar dışarıdan kaynak bulan bu kesim, içinde bulunduğumuz yılın ilk on ayında net 11.4 milyar dolar kaynak aktardı yurtdışına.

Temel senaryoda varsayım şu: 2009'un son çeyreği ile 2010'un ilk yarısını kapsayan dönemde hem bankalarımız hem de şirketlerimiz yurtdışına net dış borç geri ödeyicisi konumunda olacaklar. Ama dışarıya aktardıkları kaynak miktarı ılımlı bir biçimde azalacak. Gelecek yılın ikinci yarısında ise bu açıdan nötr bir durum içine girecekler; net dış borç kullanımı 'sıfır' düzeyinde olacak. Küresel risk alma iştahı (VIX endeksi ile ölçülüyor) bugünkü düzeyinde devam edecek.

Temel senaryoda yurtiçi kredi hacmi ve güven

Karar vermesi en zor değişkenin yurtiçi kredi hacmi olduğunu düşünüyorum. Kredi piyasasında iki ters gelişme var: Bir yandan nisan sonundan itibaren ılımlı bir toparlanma var açılan kredi miktarında. Ayrıca Hazine'nin Kredi Garanti Fonu'na aktaracağı 1 milyar liralık kaynak ile 10 milyar liralık kredi hareketi yaratmak mümkün olacak. Bunlar işin olumlu tarafı. Ama diğer yandan mevcut kredi genişlemesi daha çok kamu bankaları kaynaklı; sürdürülebilirliği hakkında şüphe doğuruyor. Ek olarak donuk kredilerin toplam kredilere oranı artıyor. Daha da yaygınlaşabilir bu sorun ve bankaları tedirginleştirebilir. Üstüne bir de küresel likidite sıkışıklığının azalarak da olsa 2010'da da sürmesi bekleniyor (yukarıda tartıştım bunu).

Bu durumda temel senaryomda enflasyondan arındırılmış kredi genişlemesi varsayımım şöyle: Tüketici kredileri diğer kredi türlerine göre daha hızlı artacak. 2009'un son çeyreği ile tüm 2010 boyunca her çeyrek bir önceki çeyreğe göre yüzde 1.5'in biraz altında gerçek bir tüketici kredisi artışı olacak. Diğer kredilerde ise bu oran yüzde 1 düzeyinde.

Ekonomiye duyulan güven özellikle özel kesim yatırımları üzerinde çok etkili bir değişken. Bugünkü güven düzeyinin bundan sonra değişmeden süreceği varsayımı var temel senaryoda. Türk Lirası'nın reel değeri de bugünkü düzeyinde sabit tutuluyor. Kamu harcamalarının gerçek değeri ise 2009'un son çeyreğinde bir yıl öncesinin aynı dönemindeki değerini alıyor. 2010'un ilk yarısında yüzde 1'i biraz aşan bir azalma, ikinci yarıda ise yüzde 0.5 dolaylarında azalma var. Temel varsayım, dolayısıyla, bütçeyi toparlama çabalarının daha çok gelir tarafından geleceği. Bir hatırlatma, zaten 2009'un ilk yarısında oldukça yüksek bir gerçek kamu harcaması var. Bu düzeye kıyasla bu ılımlı azalmaların gerçekleşeceği varsayılıyor temel senaryoda.

Dikkat ederseniz 'temel senaryom' biraz iyimser tarafta kalıyor, özellikle de iç kredi genişlemesi açısından. Bu koşullar altında 2010 büyümesi yüzde 3.8 - 4.9 aralığında bir yerde oluyor. İşsizlik açısından bir iyileşme beklememek gerekiyor bu durumda. Zaten OVP'de 2010'daki işsizlik düzeyinin 2009'dan farklı olmayacağı tahmini vardı. Peki, farklı senaryolar altında bu büyüme hızı nasıl değişir? 

Farklı senaryolar

İlk alternatif senaryo temel senaryoya kıyasla ılımlı bir kötümserlik içeriyor. Bu da gerçekleşebilir bir senaryo. Şöyle: Gerçek mal ve hizmet ihracatımız 2009'daki düzeyinde değişmeden kalıyor 2010'da. Temel senaryoda 2009'un son çeyreği ile tüm 2010 boyunca şirketlerimizin ve bankalarımızın 6.8 milyar dolar net dış borç ödeyecekleri varsayımı vardı. Bu senaryoda bu tutar 10 milyar dolar düzeyinde. Şirketlere ve tüketicilere yönelik gerçek kredi genişlemesi temel senaryodaki düzeyinin yarısına iniyor.

Bu ılımlı kötüleşmeye karşılık ekonomiye duyulan güven azalmıyor. Liranın reel değeri değişmiyor. Yabancıların risk alma iştahında da bir değişiklik yok. Bu durumda 2010 büyüme hızı yaklaşık 1 puan azalıyor ve yüzde 3-4 aralığına geriliyor.

İkinci alternatif senaryo daha kötümser bir senaryo: İkinci senaryodaki kötüleşmeye ek olarak şimdi yabancıların risk alma iştahlarında bir miktar kötüleşme oluyor. Ama bu kötüleşme küresel krizin en yoğun yaşandığı dönemdekine kıyasla oldukça düşük bir düzeyde. Paralel biçimde ekonomimize duyulan güven azalıyor ve lira ılımlı biçimde reel değer kaybediyor. Güven haricindeki iki gösterge açısından kabaca 2009'un ikinci çeyreğine döndüğümüzü belirtebiliriz.

Bir de ödemeler dengesinde 2009'da bize yardımcı olan 'net hata noksan' kalemi aynı ölçüde yardımcı olmayabilir 2010'da. Bankalarımızın ve şirketlerimizin 2009'da yurtdışına net dış borç geri ödeyicisi duruma düşmelerinin döviz kurunu daha fazla artırmamasının ve büyüme hızımızı daha da düşürmemesinin temel nedenlerinden biri, ödemeler dengesinde yer alan 'net hata noksan' kalemindeki gelişmede saklı. 2008'in ilk üç çeyreğinde net hata noksan kalemi eksi 1.6 milyar dolar. Oysa 2008'in son çeyreği ile 2009'un ilk yarısını kapsayan dönemde 'kaynağı belli olmayan' ve 13.6 milyar dolar bulan bir döviz girişi olmuş.

Yukarıda temel senaryoda sermaye girişlerine ilişkin yaptığım varsayım 2009'a kıyasla önemli bir iyileşme anlamına geliyor. 2009'da net hata noksan kaleminde gerçekleşen artışın arkasında muhtemelen 'varlık barışı' çerçevesinde ve 'yastık altından' sisteme giren dövizler var. Bu giriş 2010'da devam etmeyecekse, bu durumda bankalar ve şirketler için yaptığım varsayımın sermaye ve finans hesabı üzerinde yaratacağı olumlu etki, net hata noksan kalemindeki azalma nedeniyle ortadan kalkmış olacak.

Oysa temel senaryodaki kadar büyümemiz, daha fazla ithalat yapmamız ve daha fazla döviz ihtiyacımız olması demek. Kısacası, 2009'a kıyasla cari açığımız çok daha fazla olacak. Bir de gelişmiş ülkelerin ve Çin'in 2009'a göre daha yüksek bir büyüme hızı tutturacağını düşünürsek, enerji fiyatlarının artması olasılığı az değil. Bu nedenle de cari açığımız artacak. Bu durumda ortaya cari açığın finansmanı sorunu çıkabilir. Daha doğru ifade etmekte yarar var: Finanse edemeyeceksek bu kadar cari açık veremeyiz ve bu ölçüde de büyüyemeyiz.

Bu kötümser senaryo gerçekleşirse büyüme hızımız önemli ölçüde azalıyor; yüzde 1-2 aralığına düşüyor. Farklı bir ifadeyle temel senaryoya kıyasla yaklaşık 3 puanlık bir azalma gerçekleşiyor büyümede. Bu durumda işsizlik oranında da yükseliş beklemek gerekiyor. Umarım böyle bir senaryo gerçekleşmez.

Temel senaryoya kıyasla daha iyimser bir senaryo yapmadım. Temel senaryonun yeteri kadar iyimser olduğunu düşünüyorum çünkü. Birkaç noktaya daha değineyim. Tüm senaryolarda, bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla yılın ilk yarısında daha hızlı büyüme var, ikinci yarıda bu hız düşüyor. 2009'un ilk yarısındaki büyüme hızımızın çok düşük olması (kötü baz) bunun temel nedeni. İkincisi, üçüncü senaryoda yatırımlar çok olumsuz etkileniyor. Bunun nedeni de açık sanıyorum: Ekonomiye duyulan güvenin ve yabancıların risk alma iştahının azaldığı, bu nedenle de liranın reel olarak değer yitirdiği bir ortam pek yatırım yapılabilir bir ortam değil.

Kısacası 2010'da ekonomimiz büyüyecek. Şu andaki duruma göre küresel ortamda sınırlı bir kötüleşme olsa bile bu büyüme sürecek. Ancak, büyük ihtimalle uzun dönem ortalama büyüme hızımızın altında kalacağız. Ortam kötüleştikçe bu büyüme hızı giderek azalacak. Tabii tersi de geçerli.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018