2010 nasıl bir yıl oldu?

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

2010'un son yazısı bu. Ekonomimizin performansını kısaca değerlendirmek istiyorum. Sonucu baştan belirteyim: Türkiye ekonomisinin kısa vadeli performansının iyi olduğu bir yılı geride bırakıyoruz. 'Pekiyi' değil de 'iyi' olmasının nedeni aşağıda değineceğim bazı sorunlar. Buna karşılık, uzun vadeli bir bakış, bize aynı ölçüde 'iyi' bir performans göstermiyor: Statükoyu korumakla yetiniyoruz. Oysa o statükodan hoşnut olmamamız gerekiyor.

2010'da yüzde 7,5 dolayında büyüyeceğimiz anlaşılıyor; oldukça yüksek bir hız. Böylelikle gayri safi yurtiçi hasılamız (GSYH) kriz öncesindeki düzeyini aşmış olacak. İşsizlik oranı, aynı başarıyı göstermese de, krizde ulaştığı yüksek değerlere kıyasla belirgin biçimde düştü ve yüzde 12'ye geriledi. Enflasyon, yüzde 6,5 olan yıl sonu hedefine yakın bir düzeyde -yüzde 7 dolaylarında- yılı kapayacak. Faiz haddi oldukça düşük düzeylerde. Kamu borcunun GSYH'ye oranı açısından da bir sorun görünmüyor.

Her şey tozpembe değil elbette. Kısa vadeli göstergeler açısından iki sorun var. İlki cari işlemler hesabına ilişkin: Cari açık hem yüksek bir düzeyde hem de finansmanı önemli ölçüde kısa vadeli borçla yapılır hale geldi. İhracatımızın ilk on ayda ulaştığı değer 2008'in ilk on ayında ulaşılan değerin yüzde 20 altında. Bu, büyük ölçüde Avrupa Birliği'nin (AB) içinde bulunduğu durumla ilgili.

 İkinci sorun, bankacılık sektöründeki hızlı kredi genişlemesi. Cari işlemler açığının kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmesi de dikkate alındığında, bu hız, finansal istikrar açısından zihinlerde sorular uyandırıyor. Bu nedenle, Merkez Bankası kredi arzı artış hızını yavaşlatıcı bir dizi önlem açıkladı.

Türkiye ekonomisinin uzun dönemli performansı açısından bakınca ortaya çıkan tablo kısa vadedeki kadar olumlu değil. Son altmış yılda ortalama büyüme hızımız yüzde 4,7 oldu. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki gelir farkı, bu büyümeye karşın, ne açıldı ne de kapandı. Oysa gelişmiş ülkelerin refah düzeyine yaklaşmak istiyoruz. Bu tarihsel büyüme hızından kurtulup, sürdürülebilir büyüme hızımızı yüzde 7'lere doğru çekmemiz gerekiyor.

Ne var ki 2001 krizinden sonra bu açıdan biraz umutlanır gibi olsak da, son sekiz yılda gerçekleşen büyüme hızımız tarihsel büyüme hızımızdan farklı olmadı: 2010 büyüme hızını yüzde 7,5 olarak alsak bile, 2003-2010 dönemi ortalaması yüzde 4,7 olarak gerçekleşti. 2007'den bu yana yakaladığımız ortalama ise bunun çok altında: Yüzde 1,9. 2009'da küresel kriz nedeniyle oluşan eksi büyümeyi bu ortalamayı hesaplarken dikkate almasak bile, ortalama büyüme hızı yüzde 4,3 oluyor.

Bu resmi değiştirmek gerekiyor. Farklı bir ifadeyle, 2010'da yakaladığımız büyüme hızını kalcı kılmalıyız. Bu oldukça zor bir iş, ama olanaksız değil. Kısa vadeli göstergeler açısından iyi bir yıl olsa da, 2010'da bu resmi değiştirmeyi amaçlayan yapısal bir reformun gerçekleştirildiğinden en azından ben haberdar değilim. İşsizlere yönelik beceri artırıcı kurslar var, ama bu kursların dışında hepimizi heyecanlandıracak bir reform hamlesi yok.

2010'da Türkiye'nin 'yıldız' gibi parladığı söylenirken, kısa vadeli performansımıza gönderme yapılıyor: Krizde içine düştüğümüz çukurdan çıktığımız için yıldız gibi parladığımız iddia ediliyor. Oysa krizde hiç çukura düşmeyen ülkeler oldu. Bazıları da bizden hızlı çıktı.

Türkiye'nin 2010 performansı, çoğu AB ülkesi ile karşılaştırılınca çok iyi görünüyor. Muhtemelen 'yıldız gibi parlamak' bu karşılaştırma neticesinde bize yakıştırılıyor. Ne garip çelişkidir ki, aynı AB ülkelerinin kişi başına gelir düzeylerine oranla Türkiye'nin kişi başına gelir düzeyinin ne son altmış yılda ne de son sekiz yılda milim oynadığı ıskalanıyor.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018