2000'lerde yapılan şimdi de yapılabilir mi?
Bu günlerde ekonomi ile ilgili görüş ve tartışmaların ağırlık merkezi iktisat politikalarına odaklanmış durumda. Şu meşhur gaz-fren ikilemi de büyük ölçüde bu eksende irdeleniyor. Genel olarak para politikasının büyüme dostu bir yöne kaydığı düşünülüyor. Açıklanan yeni OVP ise maliye politikasının bunun tersi bir noktada kurgulandığını gösteriyor.
Önümüzdeki üç yıla egemen olacak maliye politikası kurgusunda mali disiplini koruma güdüsünün ağır bastığı, büyümenin desteklenmesinden kaçınıldığı anlaşılıyor. Kısacası, önemüzdeki dönem için bu gün yapılan politika tercihinin büyüme dostu olmadığı söylenebilir.
* * *
Bizim kamu maliyesi tarihimizin güçlü ve sürekli bir popülizmle malul olduğu söylenebilir. Kamu mali dengesizliği alanında yüklü bir sabıka kaydımız var. Mali disiplinsizlik-kamu açığı-kriz döngüsünde en çok debelendiğimiz dönem ise 1990'lardır. Zayıf koalisyonların siyasi iradeyi biçimlendirdiği bu dönemde kamu açıkları tırmanarak artmış, kamu borçlanma gereği tavan yaparken borç dinamiği sürdürülemez noktaya ulaşmıştır. Bu sürecin 2001 krizi ile sonuçlandığını biliyoruz.
Kriz sonrasının en önemli adımlarından birisi iktisat politikalarının iki aktörünün birbirinden ayrılmasıdır. Merkez Bankası yasasında yapılan bir değişiklikle kamunun Bankadan nakit kaynak kullanma olanağı ortadan kaldırıldı. Böylece iktisat politikalarında faili meçhul popülizmin dönemi kapatıldı
Merkez Bankası desteğinden mahrum kalan kamu maliyesinde mali disiplinin kaybedilmesi durumunda borçlanmaya hakim olunamayacağı, yeniden 1990'lara dönüleceği görüldü. Bu nedenle 2000'li yıllarda maliye politikasında sıkı durmak, mali dengeleri gözetmek, mali disiplini empoze etmek kaçınılmaz hale geldi.
2001 sonrasında yıllarda mali disiplin ve kamu dengesine özel titizlik gösterilmesinin nedeni budur. Kamu mali dengeleri için AB'nin Maastricht kriterleri benimsendi. Açık boyutu gittikçe düşürülen bütçe uygulamaları yapıldı. Yüksek oranlı faiz dışı fazla verilmesi neredeyse usul haline getirildi. Mali disiplin amacının ısrarla takip edilmesi sonucunda borç dinamiği yavaşlatıldı, kamu borç oranı hızla düşürüldü.
* * *
2001 sonrasında ısrarla sürdürülen maliye politikası anlayışı hedeflerini gerçekleştirme açısından başarılıdır. Tereddütsüz bir şekilde bu politikanın arkasında duran ve başarıya imza atan siyasi kadro bugünün kamu maliyesi kurgusunu da yapan kadrodur. Dolayısıyla sıkı politikaya devam edip başarılı görüntüyü günümüzde de sürdürme isteğini anlayışla karşılamak gerekir.
Öte yandan, 2001 sonrasının istikrar arayışı doğrultusunda dönem boyunca uygulanan maliye politikasının büyüme dostu bir politika olmadığını da gözden kaçırmamak gerekir. Sıkı maliye politikası etkileri itibariyle nötr bir politika değildir. Aynı dönemde tek amaçlı (enflasyon) bir politikaya dönüştürülen ve görece sıklaştırılan para politikasının da büyüme dostu olduğunu söylemek zor.
İktisat politikalarında sıkılık nötr bir olay değildir. Tersine, sıkı politikalar topluma belli bedeller yükleyen, toplumdan fedakarlık isteyen uygulamalardır. Bu bağlamda toplumun ödediği en önemli bedel üretim ve istihdam kayıplarıdır.
Dönemin istatistik verileri 2001 sonrasında politikalarda gerçekleştirilen sıkılaştırmanın topluma üretim kaybı ve işsizlik gibi önemli bedeller yüklemediğini gösteriyor. Tersine, 2002-2008 dönemini sürekli sayılabilecek bir büyüme ve istihdam dönemi olarak tanımlamak mümkün.
Dönem boyunca büyüme dostu olmayan politikalar uygulanmasına rağmen büyüme temposunun hızlanması çelişik bir durum gibi görünüyor. Ama dönemin iç ve dış koşullarının ters karakterde olması çelişik görünen tabloyu anlamayı kolaylaştırıyor. Çelişki görüntüsünün içeride politikalar sıkılaştırılırken dışarıda fevkalade gevşek ve büyüme dostu bir konjonktürün egemen olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Dünya ekonomisinde 2002 yılında başlayan büyüme konjonktürünün Türkiye'de uygulanan mali disiplin arayışına ve sıkı istikrar politikaları uygulamasına imkan verdiği söylenebilir.
Ekonomi bu gün de mali disiplin- büyüme ayrımında duruyor. Maliye politikasında büyümenin feda edilip mali disiplinin seçildiği anlaşılıyor. Ancak dünya ekonomisine hakim olan eğilim yavaşlama eğilimi. 2000'li yıllardaki gibi büyüme dostu bir konjonktür değil bu. Koşullar bu defaki mali disiplin duruşunun ciddi bedeller ödetebileceğini gösteriyor.