200 teleskoplu tarla
Güney Afrika’nın uçsuz bucaksız, in cin top oynar Karoo Milli Parkı’nda 33 bin metre karelik bir alana 200 radyo teleskop yapımına başlandı. Taa başka bir adreste dünyanın dibindeki Avustralya’nın batısında iyice ıssız, kuş uçmaz kervan geçmez bir bölgesine, uzay sinyallerini dinlemek için 130 bin anten yapımına başlandı. “Kilometrekarelik Dizilim” (Square Kilometer Array) adlı bu ortak girişim, dünya tarihinde görülmemiş bir uluslararası uzaybilimi-teknolojisi işbirliği olacak. Güney Afrika ve Avustralya’da oluşacak “uzay büyük verisi” şu sorulara yanıt aramada kullanılacak:
Evren acaba nasıl oluştu? Bunu nasıl anlasak? Acaba oradan alacağımız sinyalleri daha ince ayar alsak, anlar mıyız? Anlarsak, acaba başka yaşanacak dünyalar bulur muyuz? Acaba oralara nasıl gideriz?
Bu soruları soranlar, teleskopları inşa edecek ülkeler: Avustralya, Kanada, Çin, Hindistan, İtalya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, İsveç, Hollanda, İngiltere. Bunlara ek olarak Fransa, İspanya, Portekiz, Japonya ve ABD de projeyle “ilgili.” Bir aşamada katılacaklar her halde?
Nedeni, onlar için basit: Bilim ve teknolojide ileri bu ülkeler, uzayda (yani evrenin görebildiğimiz kısmında) karanlık madde ve karanlık enerji denilen iki farklı oluşumun yapısını anlamak istiyorlar. Çünkü şimdiki bilgimizle, uzayın sadece yüzde 5’ini biliyoruz. Gerisi, bu “karanlık” şeylerden oluşuyor. Onları şimdilik göremiyoruz, ölçemiyoruz. Teorik fizikçiler, matematikle tahmin edebiliyor. Pahalı uzay gözlemleri yapılıyor.
Eğer uzayı daha iyi anlarsak, belki dünyamız gibi başka gezegenler bulabiliriz? Ve “buradan” gideriz. Çünkü dünyamız, Altıncı Yokoluş Süreci’ne girmiş bulunuyor. Daha öncekiler doğal âfetlerden kaynaklanmıştı. Şimdikine ise insan; sonsuz tamahı, cehaleti, bencilliği, hoyratlığıyla bizzat yol açıyor. Daha geçenlerde, Afrika’da, sözde koruma altındaki bir arslanı, Amerikalı bir doktorun zevk için öldürmesi, dünyada haber oldu. Uygar dünyada, “Bir arslan ölmüş, ne olur yani?” denilmiyor. Uygar olmayan dünya için ise doğa, bir talan alanı, biliyoruz.
Konumuza dönersek: Güney Afrika ve Avustralya’da eşgüdümlü çalışacak teleskoplardan elde edilecek veri, gerçekten büyük, çok büyük olacak. Güney Afrika’da saniyede 2 terabayt veri oluşacak: 12 sıfırlı bir rakam. Yılda, bu veri 62 eksabayt olacak: 18 sıfırlı bir rakam...
Avustralya’daki 130 bin anten, uzaydan gelecek sinyalleri toplayacak. Saniyede 157 terabayt veri oluşacak. Yılda 4.9 zetabayte çıkacak: 21 sıfırlı bir rakam. Ama bütün bu büyük verinin akmaya başlaması 2020’yi bulacak. Çünkü teleskop ve antenlerin inşaatı sürüyor.
Oluşacak büyük veriyi konsorsiyumdaki ülkelerin bilimcileri inceleyecek, çoğunun ömrü yetmeyecek, yeni yetişenler görevi devralacak, onlar devam edecek.
Uzaya dair, yenilikçi bilimsel araştırmaların haddi hesabı yok. 27-29 Temmuz’da toplanan Amerikan Uzay ve Havacılık Enstitüsü (AIAA) Enerji Forumu’nda Dresden (Almanya) Teknik Üniversitesi’nden Martin Tajmar, bir sunum yaptı: Bir haznede oluşturulacak mikrodalga tepkimesini, bir roketin itici gücü olarak kullanmanın teorik olarak mümkün olduğunu anlattı. Böyle bir tepkime, yakıta gerek kalmadan (?) roketin, acaip bir hızla dünyadan uzaklaşmasını sağlayabilirmiş. Bu durumda Ay’a 4 saatte, Mars’a 70 günde gidilebilirmiş... İkinci Termodinamik Yasası’na uymayan bu Zihni Sinir Procesi, Kaçış Dinamiği Hipotezine (Escape Dynamics) dayanıyor. İngiliz uzay mühendisi Robert Shawyer 2001’de hesaplayıp önermiş, ama bilim dünyasında alayla karşılanmıştı. Bizde bile bunun adı var: Con Ahmet’in Devridaim Makinesi. Bilimde safsata ile gerçek katma değer yanyana koşuyor.