2 milyon kişiye ücretsiz yapay zeka eğitimi

Furkan LÜLECİ
Furkan LÜLECİ [email protected]

İnsan hayatını dönüştüren teknolojiler arasında yapay zeka, son yıllarda en çok dikkat çekenlerden biri. Hem iş dünyasında hem de günlük yaşamda hızla kendine yer bulan bu teknoloji, yalnızca büyük şirketlerin değil, küçük girişimlerin de yararlanabileceği fırsatlar sunuyor.

Yapay zekanın bu kadar popülerleşmesiyle birlikte, onu erişilebilir ve güvenli bir şekilde kullanmak da bir o kadar önemli hale geliyor. Özellikle Türkiye’deki şirketlerin yapay zeka teknolojilerini etik ve sürdürülebilir şekilde benimsemeleri, küresel rekabette güçlü kalabilmeleri için kritik bir rol oynuyor.

Bu kapsamda, AWS (Amazon Web Services) Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın’a, yapay zeka ve bulut teknolojilerinin nasıl daha demokratik, güvenli ve sürdürülebilir hale getirilebileceği ile ilgili birkaç soru sordum. Burak Aydın, AWS’in bu alanda attığı adımları ve Türkiye’deki iş dünyasına sunduğu fırsatları içtenlikle yanıtladı.

Fotoğraf: Burak Aydın | AWS Türkiye Genel Müdürü

 

1. Türk şirketlerinin yapay zeka teknolojisini etik, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde benimsemeleri için hangi adımları atıyorsunuz?

Sorumlu yapay zekayı yaşam döngüsüne entegre etmek için eğitime, bilime ve müşterilerimize öncelik veren insan merkezli bir yaklaşım benimsedik. Bu doğrultuda müşterilerimizin onlara sunduğumuz hizmetleri kullanmalarına rehberlik ediyoruz. 2025’e kadar iki milyon kişiye ücretsiz yapay zeka becerileri eğitimi vermeyi hedefliyoruz. Yaptığımız yatırımlarla ve stratejik ortaklıklarla yapay zekanın arkasındaki bilimi ilerletmek için çalışıyoruz.

2. Teknolojiyi herkes için erişilebilir kılmak adına ne tür girişimlerde bulunuyorsunuz?

Bulut bilişim hizmetlerine erişimi demokratikleştirdiğimiz gibi üretken yapay zeka teknolojisi oluşturma ve kullanma erişimini de demokratikleştiriyor, böylece her sektörden ve ölçekten şirketin, geliştiricilerinin beceri düzeyi ne olursa olsun, bu dönüşüme katılabilmesini ve işlerini büyütebilmesini sağlıyoruz. Yapay zeka hızlandırma programları ve mentorluk programları başlatıyoruz.

3. Teknoloji sektöründe cinsiyet eşitliğini ve kadın girişimcileri desteklemek için yaptığınız çalışmalar var mı?

Kadın liderliğindeki start-up'larla yakın bir şekilde çalışıyoruz ve FemTech'teki (Kadın Teknolojisi) büyümeye birinci elden şahit oluyoruz. Yalnızca geçtiğimiz yıl, FemTech finansmanı yüzde 197 oranında artış gösterdi. Türkiye'de AWS re/Start programının ilk mezunları 19 kadındı ve bugüne kadar ücretsiz, tam zamanlı eğitimlere katılarak teknik eğitimin yanı sıra istihdam edilebilirlik becerileri konusunda destek alan toplam 53 mezunumuz var.

4. AWS'in Endüstri 4.0 ve IoT alanlarında sunduğu yenilikçi çözümler nelerdir ve bu çözümler Türk sanayisine nasıl entegre edilebilir?

Amazon'un lojistik merkezlerinde 750.000'den fazla robotik tahrik ünitesi paketleri daha hızlı, daha güvenli ve daha verimli bir şekilde teslim etmemize yardımcı oluyor. Çoğu insan müdahalesi olmadan tüm sistemi son derece akıllı hale getiriyor.

IoT (Nesnelerin İnterneti) söz konusu olduğunda sunduğumuz çözümler arasında Bağlantılı Cihazlar, Enerji Yönetimi, Ekipman Analitiği, Filo Yönetimi, Tahmine Dayalı Bakım, Akıllı Binalar ve Akıllı Evler yer alıyor. AWS çözümlerinden yararlanan Türk şirketlerine iyi bir örnek olarak Migros Sanal Market'i verebiliriz.

5. Türkiye'deki AWS yatırımlarının yerel start-up ekosistemine ve küresel rekabetteki konumumuza etkisi ne olacak?

Türkiye’nin girişimcilik ve yatırımcı ekosisteminin bir araya gelmesi için çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Yeni nesil teknolojilerin pek çok alanda startup'ların hayatını kolaylaştıracak, sorunları çözecek çözümler üretilmesinde etkili olacağına inanıyoruz. Bu yolculukta Türk startup’larına eşlik etmekten ve daha fazla şirketin başarıya ulaştığını görmekten heyecan duyuyoruz.

Türkiye’nin yol haritası

Yapay zeka, artık sadece geleceğin teknolojisi değil, bugünün rekabetinde fark yaratan en kritik araçlardan biri haline geldi. AWS’in Türkiye’de attığı bu adımlar, hem büyük işletmelerin hem de küçük girişimlerin bu dönüşümden faydalanabilmesi için önemli fırsatlar sunuyor.

Sn. Burak Aydın’ın verdiği rakamlar, yapay zeka eğitimi ve bulut teknolojilerinin herkes için erişilebilir hale getirilmesi noktasında atılan somut adımları gösteriyor.

Ancak bu teknolojileri sadece kullanmak yetmez; onları etik, sürdürülebilir ve güvenli bir çerçevede uygulamak da bir o kadar önemli. Türkiye’nin küresel rekabette yerini sağlamlaştırması ve inovasyonla büyüyen bir ekonomi haline gelmesi için bu dönüşüm şart.

AWS’in sunduğu çözümler, yalnızca teknolojiye erişimi değil, geleceği şekillendiren yeni nesil liderlerin de yetişmesine katkı sağlıyor. Bu yolda atılan her adım, Türkiye’nin dijital geleceği için büyük bir yatırım anlamına geliyor.

Dijital dünyada “kayıp” yaratıcılık

Dijital çağ, bize sınırsız bilgi ve bağlantı sunarken, özellikle çocuklarımız üzerinde yarattığı etkileri de gözden kaçırmamalıyız. Hepimiz biliyoruz ki, çocukları teknolojiden tamamen uzak tutmak mümkün değil. Ancak ekranların hayatımıza bu kadar entegre olması, onların gelişimi üzerinde düşündüğümüzden çok daha derin bir iz bırakıyor.

UNICEF ve OFCOM’un yaptığı araştırmalar, dünya genelinde 3-6 yaş arasındaki çocukların yarısının her gün ekran başında vakit geçirdiğini gösteriyor. Yani çocuklarımız, dünyayı keşfetmek yerine ellerindeki tablet veya telefon ekranlarına kilitlenmiş durumdalar.

Bir düşünün, çocukken sokaklarda gezdiğimiz, mahalledeki arkadaşlarımızla hayal gücümüzü kullanarak saatlerce süren oyunlar oynadığımız o zamanlar neredeyse tarih oldu. Bugün, çocuklar ellerinde dijital cihazlarla pasif birer izleyiciye dönüşüyorlar. Oysa yaratıcılık, çocukların dünyayı anlamlandırmalarında en önemli araç. Hayal güçlerini kullanarak kendi oyunlarını kuran, sorunları çözmeye çalışan çocuklar, hem sosyal becerilerini hem de problem çözme yeteneklerini geliştiriyorlar. Ancak ekranlar, onlara hazır bir dünya sunuyor. Bu dünya içinde çocukların keşfetme, yaratma ve deneme şansı çok sınırlı.

Örneğin, bir çocuğun saatlerce YouTube’da video izlemesi, onu pasif bir tüketici yapıyor. Oysa ki aynı çocuk, bir kutu boyayla resim yaparken, belki de gelecekteki büyük bir sanatçının temellerini atıyor. Bir başka örnek, sokakta top oynayan bir çocuğun, takım ruhunu ve liderlik becerilerini geliştirmesi. Ekranlar bu türden fırsatları ellerinden alıyor ve çocukları kendi dünyalarını kurmaktan mahrum bırakıyor. Oyun oynamak, keşfetmek, deneyimlemek gibi hayati gelişim adımları, dijital dünyanın gölgesinde kayboluyor.

Bu durum, okul öncesi eğitime erişimdeki eşitsizliklerle birleştiğinde daha da endişe verici hale geliyor. Araştırmalar, dünya genelinde çocukların %47’sinin okul öncesi eğitime erişemediğini gösteriyor. Yani birçok çocuk, hayatlarının en kritik döneminde sosyal ve bilişsel becerilerini geliştirebilecekleri fırsatları kaçırıyor.

Bu dönemde çocuklar, sadece temel kavramları öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda yaşıtlarıyla olan etkileşimleri sayesinde yaratıcı düşünceyi ve sosyal becerileri de geliştirirler. Ne yazık ki, dijital cihazlar bu fırsatların önüne geçiyor.

Ekran bağımlılığına karşı durmak, çocukları pasif tüketici olmaktan çıkarıp üretici bireyler haline getirmek bizim elimizde. Birçok ebeveyn, okul öncesi eğitimi evde verebilme imkanına sahip olmasa da, bu çocukların eğitimden tamamen mahrum kalması anlamına gelmez. Basit el işi projeleri, birlikte yapılan oyunlar veya anlatılan hikayelerle çocukların hayal gücünü canlandırmak mümkün. Üstelik bu aktiviteler, ebeveyn ve çocuk arasındaki bağı da güçlendirebilir. Birlikte yapılan her aktivite, onların problem çözme yeteneklerini, hayal güçlerini ve iletişim becerilerini geliştirecektir.

Kendi çocukluğumuzu hatırlayalım; evde kendi hikayelerimizi yaratırken hayal gücümüzü özgür bırakırdık. Bugün çocuklar, bu deneyimlerden mahrum kaldıkça kendi dünyalarını yaratma becerilerini kaybediyorlar. Teknoloji elbette eğitimde önemli bir araç olabilir, ancak bu aracı bilinçli kullanmak, onu bir destek unsuru olarak görmek gerekiyor. Çocukların ekran başında geçirdiği zamanı sınırlayıp, onları yaratıcı etkinliklere yönlendirmek, onların gelişimi için hayati önem taşıyor.

Peki ya dijital oyunlar?

Avuçlarımızın içi patlayana kadar alkışladığımız, milyar dolar değerine ulaşan unicorn oyun şirketlerinin başarılarını kutlarken, göz ardı etmememiz gereken önemli bir konu var:

Çocuklarımızın bu dijital oyun dünyasında ne kadar vakit geçirdiği ve bunun onların gelişimine nasıl etki ettiği. Evet, bu şirketlerin büyüme hızı, inovasyon gücü ve küresel arenada ses getirmeleri elbette takdire şayan. Ancak, onların bu dijital oyunların cazibesiyle ne kadar süre meşgul oldukları da bir o kadar endişe verici.

Çocuklarımızın ellerine bir tablet verip saatlerce sessiz kalmalarını sağlamak kısa vadede kolay bir çözüm gibi görünebilir. Fakat bu durum, onların hayal gücünü körelten, yaratıcı düşünme ve problem çözme becerilerini sınırlayan bir tuzak haline gelebiliyor. Dijital oyunlar, ne kadar eğitici ya da öğretici olursa olsun, gerçek dünya deneyimlerinin yerini tutamaz.

Çocuklar, gerçek hayatta oyun oynarken dünyayı keşfeder, sosyalleşir, takım ruhunu öğrenir ve liderlik becerilerini geliştirirler. Ancak dijital oyun dünyası, bu doğal öğrenme süreçlerini sınırlar. Onlara hazır bir dünya sunar, kendi dünyalarını yaratmalarına imkan tanımaz.

Bu noktada ebeveynlere ve topluma büyük bir sorumluluk düşüyor. Dijital oyun dünyasına kaptırdığımız çocuklarımızın yaratıcılıklarını beslemek, onları üretken bireyler haline getirmek için bilinçli bir şekilde müdahale etmeliyiz. Çocukların dijital oyunlarda geçirdikleri süreyi sınırlamak, onlara farklı deneyimler sunarak hayal güçlerini geliştirmek hepimizin sorumluluğunda. Örneğin, bir çocuğun dijital bir dünyada sanal başarılar elde etmesinden çok, gerçek hayatta bir kuş yuvası yaparken hissettiği tatmin ve mutluluk çok daha değerli.

Dijital oyunlar, şüphesiz eğlence dünyasında devrim yaratıyor. Ancak bu devrim, çocuklarımızın sağlıklı gelişimini sekteye uğratmamalı. Teknolojiyi tamamen hayatımızdan çıkaramayız, bunu da yapmamız gerekmiyor. Ancak, çocuklarımızın dijital dünyanın birer kölesi haline gelmesine göz yummamalıyız. Onların yaratıcı, sosyal ve problem çözen bireyler olabilmeleri için dijital dünyada geçirdikleri süreyi kontrol altına almak, farklı beceriler kazanmalarını sağlayacak fırsatlar yaratmak zorundayız.

Çocuklarımızın yaratıcı birer birey olarak yetişmeleri için, dijital oyunlardan uzaklaşmaları ve daha çok gerçek dünya deneyimleri yaşamaları şart. Dijital oyun dünyasının sınırları içinde hapsolmuş bir çocuk, kendi dünyasını yaratma becerisini kaybedebilir. Bu yüzden, çocukların bu dijital oyun dünyasında geçirdikleri zamanla ilgili düzenlemeler yapmak, geleceğimiz için önemli bir adım olacaktır.

Sonuç olarak özellikle okul öncesi çağdaki çocuk gelişiminde eğlence ve eğitimi bir araya getiren yeni nesil platformları radara almalıyız. İstanbul merkezli “edutainment”* şirketi olan Gamester Kids’in geliştirdiği “Tiny Minies”, de tam bu noktada dijital eğitimde yeni bir çağ başlatıyor. Tiny Minies, okul öncesi çocuklara kişiselleştirilmiş bir eğitim yolculuğu sunarken, eğlence ve öğrenmeyi bir arada sunuyor. Platform sadece dijital içerikler sunmakla kalmıyor, fiziksel ürünlerle de desteklenen bir ekosistem yaratıyor. Tiny Minies, çocukların özgürce keşfetmelerini sağlayan güvenli bir platform olarak ebeveynler tarafından güvenle tercih edilebilir.

Sonuç olarak, teknoloji ile çocuklarımız arasında denge kurmak zorundayız. Ekran süresini dengeleyerek onları yaratıcı oyunlara, keşiflere ve deneyimlere yönlendirmeliyiz. Böylece çocuklarımız, dijital dünyanın pasif tüketicileri yerine, dijital dünyaya da adapte ama gerçek dünyanın da yaratıcı ve üretici bireyleri olarak büyüyebilirler.

Teknoloji haberleri

Google Earth, bir bölgenin yıllar içinde nasıl değiştiğini gösterebilen yeni bir zaman makinesi özelliği sundu. Kullanıcılar, bölgeye ait farklı yıllarda çekilen uydu görüntüleriyle hazırlanan bir sunumu izleyebiliyor. Bazı bölgelerin görüntülerinin 80 yıl öncesine kadar uzandığı belirtiliyor.

General Motors, Çin merkezli batarya üreticisi CATL ile dünyanın en hızlı şarj olan elektrikli araç pilini geliştirdi. Lityum demir fosfat (LFP) teknolojisine dayanan bu batarya, 10 dakikada tam şarja ulaşabiliyor ve 5 dakikalık şarjla 200 kilometre menzil sunuyor.

Web 3.0 odaklı siber güvenlik şirketi Cyvers, ilk 9 ayda siber saldırı ve dolandırıcılık nedeniyle kripto para kayıplarının 2,1 milyar dolara ulaştığını duyurdu. Bu rakamın, 2023'teki toplam kayıpları şimdiden aştığı belirtildi.

Xiaomi, ilk katlanabilir telefonu Mix Flip’i küresel pazarda satışa sundu. Türkiye’de 67 bin 999 liradan satılan telefon, 6,86 inç iç ekrana ve 4,01 inç dış ekrana sahip. Xiaomi, cihazın iç ekranının 500 bin katlanmaya dayanıklı olduğunu vurguluyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gelecek bu kürede! 13 Ekim 2024