2 ay içinde işin rengi çok değişti!
Türkiye ekonomisinin istatistiklerine, piyasalarının durumuna ve piyasa oyuncularının beklentilerine sadece 2 ay öncesi (Nisan ayı sonu) ve bir de bugün itibarıyle baktığımızda neredeyse 180 derece farklı 2 resimle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Hatırlamak için özetlersek (ilk rakamlar Nisan sonunu, ikinciler ise Haziran sonunu gösteriyor; bazı rakamlar yuvarlanmış şekilde):
TÜFE: %6.13 - %8.30
Yıl Sonu TÜFE Beklentisi: %6.60 - ???
Döviz rezervleri: $ 135.2 milyar - $ 122.6 milyar
GSYH Büyüme Beklentisi: %4 ve üstü - %3 ve altı
Dolar Kuru: 1.80 – 1.95
Sepet Kur: 2.07 – 2.23
Gösterge Tahvil Faizi: %5.20 - %7.60
Borsa Endeksi: 85,000 – 75,000
Yıl Sonu Borsa Endeks Beklentisi: 100,000 üstü – 80,000 altı
Görüldüğü gibi, bütün göstergelerde hızlı bir kötüleşme söz konusu. Bu durumda mutlaka ki, küresel gelişmelerin ve özellikle ABD’de parasal genişlemenin sonlanacağına ilişkin beklentilerin artmasıyla birlikte gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm piyasalardan yüklü miktarda para çekilişlerinin başlamasının büyük etkisi var. Ancak, maalesef bu konjonktürde Türkiye’yi negatif olarak ayrıştıran bazı sebepler de var. Birincisi Gezi olayları ve buna Hükümet kanadının tepkisi sonucunda Türkiye’nin hiç de uzaktan algılandığı kadar sağlam ve sorunsuz bir siyasi yapısının olmadığının ortaya çıkmış olması. İkincisi, aslında herkesin çok iyi bildiği ama bugüne kadar göz ardı etmeye çalıştığı diğer GOP’lara göre çok daha yüksek bir kronik cari açığımızın olması ve bunu finanse etmek için de kısa vadeli fonlara muhtaç olmamız.
Bu noktada, “ne olacak ki, işte 2012 yılında yaptığımız gibi, büyümeden biraz feragat ederiz ama cari açığımızı da risk oluşturabilecek seviyenin altına indiririz” denilebilir. Ancak kanımca bu o kadar da basit bir denklem olmayabilir:
- Sadece %2.2 büyüdüğümüz 2012 yılındaki %6’lık cari açık oranı (ki altın ihracatını düştüğümüzde açık %7’i de geçmekte) bile hiç de düşük bir oran değildir.
- Süregelen açıkla birlikte önümüzdeki bir sene içerisinde döndürülmesi gereken kısa vadeli borçların da 163 milyar dolar olduğunu dikkate aldığımızda, azalan (hatta nette çıkan) sermaye akımlarının önemli bir risk oluşturduğu açıktır.
- Yabancı yatırımlar açısından dikkatli davranmamız gereken bir ortama girmiş olmamıza karşın Hükümetin hayali bir “faiz lobisi”ni suçlamak, piyasalarda satış yapanlar hakkında soruşturma açtırmak, bazı şirket ve bankaları hedef göstermek ve AB ile ilişkilerde inatlaşma içine girmek gibi söylem ve eylemleri hiç de yardımcı olmamaktadır.
- Normalde GOP’lardaki düşük büyüme ve ABD’de yeni bulunan kaynakların devreye girmesi ile birlikte enerji fiyatlarının düşmesi ve $ 60 milyara ulaşan enerji faturamızın bir miktar düşmesi beklense bile (nitekim, ilk 5 ayda enerji faturamız %6.8 geriledi), Mısır ve Suriye’deki gelişmelerin bu duruma izin vermeme ihtimali oldukça yüksek.
Son olarak da dün açıklanan enflasyon verileriyle ilgili bir kaç gözlemimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle beklentilerin çok üstünde gelen enflasyon rakamlarında son dönemde artış gösteren kurların etkisinin çok az olduğunu söylemeliyim. Asıl etki (0.76 artışın 0.44’ü) gıda fiyatlarındaki artıştan kaynaklanmaktadır. Mayıs ayında ÜFE tarım fiyatlarının yüksekçe bir oranda artmış olması, bu ay TÜFE gıda fiyatlarının yüksek olacağının habercisiydi. Temmuz ayında ise daha da yüksek bir etki görebiliriz çünkü bu ay ÜFE tarım fiyatları gene yüksek bir artış göstermiş durumda. (Normalde Haziran’da tarım fiyatları artmaz, aksine azalış gösterir.) Öte yandan, önümüzdeki aylarda artık kalıcılık arzetmiş gibi gözüken kur artışlarının etkisi de devreye girecektir. Bunun sonucunda, geçen sene yüksek çıktığı için bu sene düşürücü bir baz etkisi yaratması beklenen Ekim ayı TÜFE’si bile enflasyonu %8’in altına çekemeyecektir. Bu şartlar altında MB’nın eli de gittikçe zorlaşmaktadır. Ters yönde esen sermaye akımları ve yükselen enflasyon karşısında TL faizleri yüksek tutması kaçınılmazdır. Öte yandan, böyle bir politikanın zaten cılız bir toparlanma gösteren ekonominin yeniden durması anlamına geleceği ve bu durumun da 2014 başındaki yerel seçimler öncesinde Hükümetin hiç işine gelmeyeceği de çok açık.