1Ç ve 2Ç büyüme resimleri
UZMAN GÖRÜŞÜ / Banu Kıvcı Tokalı / Finansinvest
Sanayi üretiminin yıllık bazda % 22 gibi ciddi bir düşüş kaydettiği yılın ilk çeyreğinde, ekonominin tarihsel olarak en derin daralmasını yaşamış olduğu konusunda herkes hemfikir. Üstelik, sadece tarihsel olarak değil, diğer gelişen piyasa ekonomilerine göre de bir karşılaştırılma yapıldığında, Türkiye ekonomisi küresel krizden en derin etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Mesela, sanayi üretimindeki küçülmenin daha şiddetli olduğu sadece bir kaç ülke görünüyor: Letonya, Macaristan ve Slovakya gibi.
İstihdam piyasası da, ilk çeyrek için benzer bir bozulmaya işaret etmekte. En son açıklanan ocak verisinde (şubat ayı ile biten üç aylık dönemi kapsıyor), işsizlik oranı % 15,5'e yükseldi. Bugün açıklanacak şubat verisi (ocak-şubat-mart dönemine ait) ile, muhtemelen % 16'lı seviyelerle karşılaşacağız. Yani, Güney Afrika'dan sonra en yüksek işsizlik oranına sahip ülke konumunda bulunduğumuzu görebileceğiz.
Aslında, ekonomideki daralmanın şiddetini, hızlanan dezenflasyon sürecinde de görüyoruz. Enflasyonun emtialardaki yükselişle genelde en yüksek düzeye ulaştığı geçen yılın temmuz ayına göre bir karşılaştırma yapıldığında, nisan ayı itibariyle yıllık enflasyondaki düşüş çarpıcı: 6 puana yakın. Üstelik mayıs ayında da, yıllık enflasyonun geçen yılın yüksek baz etkisi avantajıyla % 5'in altına inmesinin mümkün olduğu düşünülecek olursa, toplam düşüşün 7 puanın üzerine çıkması sürpriz olmayacak. Gelişen ülkeler arasında da, en hızlı dezenflasyon süreci yaşayan ülkeler arasındayız.
Yani, yılın ilk çeyreğinde ekonomik küçülme rakamının % 13'lü seviyelere yaklaşmış olabileceği bir çeyreği geride bırakmış olduğumuzu söyleyebiliriz.
Diğer taraftan, ikinci çeyreğe yönelik ilk sinyaller, iç talep kaynaklı bir toparlanmaya işaret ediyor. Reel kesim ve tüketici güven endeksleri, stoklar, iç siparişler, üretim ve satış beklentileri, kapasite kullanım oranları, ekonomik aktiviteyle ilgili dolaylı vergi kalemleri gibi bir çok gösterge, özellikle sektörel vergi indirimlerinin etkisiyle ekonomik aktivitede göreceli bir toparlanma hareketini destekliyor.
Ancak kritik nokta, sözkonusu toparlanma hareketinin vergi indirimi etkisi ile sınırlı kalıp kalmayacağı. Yani, 15 Haziran'da vergi indirimleri yürürlükten kalktığında, ekonomik aktivitede gözlenen göreceli canlanmanın korunup korunmayacağı. Bunda, bir kaç faktör önemli olacak. Öncelikle, küresel ekonomik görünümün nasıl bir seyir izleyeceği ana dinamik olacaktır. Dış talepte kaydadeğer bir iyileşme olmaması durumunda, bizim ekonomimizin de genel trendden ayrışması pek mümkün değil. İçeride ise, Merkez Bankası'nın faiz indirimlerinin gecikmeli etkileri, kredi faiz oranlarına ne oranda yansıyacağı ve bu konuda hükümet önlemlerinin ne kadar etkin olacağı, kurun seyri ve güven ortamına etkisi gibi gelişmeler, dışarının yön vereceği ana trendin şiddetini belirleyecektir.