1973-2017
İngiltere’nin 1973 yılından başlatabileceğimiz Avrupa Birliği macerası Başbakan May’in AB Komisyonu Başkanı Tusk’a gönderdiği mektupla 29 Mart 2017 tarihinde sona ermiş oldu.
Böylece tam ayrılık için teorik süre olan 2 yıl başlamış olacak. Tusk mektubu aldıktan sonra 48 saat içinde görüşmelerin ana hatlarını belirleyen bir mektupla cevap verecek. Muhtemelen Nisan sonunda da (ilk başta 6 Nisan kararlaştırılmıştı ancak artık çok erken) AB liderleri olağanüstü toplanacak. Bu toplantıda ise ana çerçeve üzerinde uzlaşılacak ve AB komisyonuna gönderilecek. Komisyon içini dolduracak ve ardından Konsey üyelerinin onayına sunacak. Teknik olarak nitelikli çoğunluk tabir edilen çoğunluk yeterli olsa da konu kritik olduğundan konsensüs aranacaktır. Anlaşma sağlandığında komisyon yetkilendirilecek ve çıkış görüşmelerine başlamak için tavsiyede bulunacak. Üye ülkeler onay verdikten sonra da görüşme fasılları açılacak. Yani Mayıs sonu Haziran gibi. Uzun mu geldi? Gerçek olmasa da AB'nin durumunu gösteren popüler bir “kabak miti” vardır. Der ki: Dua 66 kelime, On Emir 179 kelime, Gettysburg konuşması 286 kelime, AB'nin kabak satışını düzenleyen regülasyonu 26,911. Dediğim gibi gerçek bir benzetme değil ve hatta kökleri ABD'ye dayanıyor ama yine de aydınlatıcı.
Gerek May’in konuşması gerekse mektubun tonuna baktığımızda kavgalı bir boşanmadan ziyade 'dost kalmalıyız' havasının hakim olduğunu gördük. Liberal ve demokrat bir Avrupa’nın ne kadar önemli olduğunu ve İngiltere’nin de bu fikirlere bağlı kalacağını vurguladı. Ticaret ve finans başta olmak üzere kritik konularda açık bir ilişkiden yana olduklarını ancak en kötü senaryoda Dünya Ticaret Örgütü kuralları ile yaşayabileceklerini de mektupta paylaşmışlar. Güvenlik konusunun sık sık gündeme getirilmesi ve ticaret konusunda tamamlayıcı olarak kullanılması İngiltere’nin konuyu bir koz olarak kullanma niyetini yansıtıyor olabilir.
Önümüzdeki iki yıl boyunca pek çok detay tartışılacak ve her tartışma pound ve euro gibi kurlara veya FTSE gibi endekslere yansıyacaktır. Bu detaylara hakim olmak benim konumumdaki birisi için çok zor. Ancak görüşümü şu şekilde özetleyebilirim: AB en liberal üyesini kaybetti. Ekonomik olarak da sosyal&siyasi olarak da. Aynı zamanda güzel yemek yapan Fransızları ve (muhteşem bir şekilde) sanatla uğraşan İtalyanları bile göz önüne aldığımızda tek gerçek anlamda silahlı gücünü de kaybetti. Yani orta vadede bence kaybeden İngiltere değil AB olacak. Şayet EuroGBP paritesi 0.85 seviyesinin altına düşerse piyasanın da bu görüşü satın almaya başladığını söyleyebiliriz.