15 Temmuz'un Türkiye ekonomisine en büyük zararı
Başlıktaki "zarar" sözcüğünü çoğul olarak "zararlar" diye değiştirmek de mümkün. Ama biz özellikle temel bir zarardan söz etmek istiyoruz. Yoksa biliyoruz ki 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye ekonomisini birçok kanaldan olumsuz yönde etkiledi.
Üretimimiz düştü, ihracatımız geriledi, konut satışları başta olmak üzere alışveriş sekteye uğradı, insanlar geleceklerini daha bir puslu görmeye başladı, bu yüzden de "Ne olur ne olmaz" düşüncesi ağır bastı ve harcamalar kısıldı. Daha az turist geldi, daha az döviz kazandık, işsizlik her zamankinden daha yüksek düzeylere tırmandı. Tam bir zincirleme olumsuz reaksiyon oluştu adeta. Hemen her kesimde moraller bozuldu, "İşler acaba ne zaman yoluna girer, normalleşme ne zaman sağlanabilir" sorusu sorulmaya başlandı.
Olumsuzluğu iki türlü yaşadık. Yurt içinde yaşadıklarımız, ekonomideki bozulma bize yeter de artardı. Ama bir de Türkiye'ye bakışın olumsuza dönmesi yönüyle yaşadığımız sorunlar vardı.
"Bize ne yurt dışındakilerin bakışından" diyemiyoruz işte. Çünkü bu bakış sonunda gelip ekonomiye, ekonomik kararlara dayanıveriyor. Yabancılar en azından bir süre Türkiye'ye borç vermede daha nazlı davrandılar, borç verenler de daha yüksek faiz istediler. Bu olumsuzluk tümüyle geride kalmış da değil. Çünkü en büyük sorunu aşmış değiliz, öyle çok kısa sürede de aşabilecek değiliz.
En büyük sorunumuz algı bozulması
Şunu kabul etmemiz gerekiyor; yurt içinde sorunların üstesinden tahminlerden daha çabuk geldik. Üretim de normale döndü, ihracat da, piyasadaki alışveriş de... Daha iyi elbette olabilir ama korkulan boyutta uzamadı karamsarlık, kastettiğimiz bu.
Ama üstesinden gelemediğimiz ve kolay kolay gelebilecek gibi görünmediğimiz bir sorun var. Hem zaten bu sorun 15 Temmuz darbe girişiminden aldığımız en büyük yara!
Yurt dışındaki Türkiye algısı bozuldu. Türkiye'ye bakış değişti. Gerçi Batı dünyasının bize bakışı çok mu olumluydu, bu da söylenebilir tabii ki, ama şimdi iyice olumsuza dönmüş durumda, bunu görmek ve kabul etmek durumundayız.
Türkiye, bu darbe girişimiyle 21'inci yüzyılda hala "darbe yapılabilen ya da niyetlenilebilen" ülkeler kategorisine girdi.
Düşünelim... Avrupa'da örneğin Fransa'da ordunun darbe yaptığını ya da darbe girişimde bulunduğunu. İtalya'da, İngiltere'de ya da İsveç'te, Norveç'te...
Düşüncesi bile tuhaf değil mi... Ama bu tuhaflık bizim için pek söz konusu değildi ne yazık ki. Demokrasi tarihimizde kaç kez darbe yaşadık; irili ufaklı...
Darbe girişimiyle "artık olmaz" denilen yıllarda karşılaşmak (istediğimiz kadar kabullenmeyelim) bize bakışın bir anda çok fena bir şekilde olumsuza dönmesine yol açtı.
Kendimizi Türkiye'de yatırım yapmayı, buraya para getirmeyi düşünenlerin yerine koyalım, pek de haksız sayılmazlar. Demokratik yollarla işbaşına gelmiş bir yönetimi olan, bir hukuk düzeni bulunan bir ülke var karşınızda, mevcut kurallar çerçevesinde bir yatırım yapıyor, para getiriyorsunuz, ticaret yapıyorsunuz, kredi veriyorsunuz; sonra bir gün bakıyorsunuz o demokratik ülkenin yerinde darbeyle işbaşına gelmiş birileri hüküm sürüyor.
Darbeciler uluslararası taahhütlerini yerine getirecekler mi, hiç bilmiyorsunuz.
Borçlarını ödeyecekler mi ya da zamanında ödeyecekler mi, hiçbir fikriniz yok.
Laik hukuk düzeni devam mı edecek yoksa bir şeriat devleti mi kurulacak, kaygı duyuyorsunuz.
İşte 15 Temmuz'un Türkiye için en olumsuz yönü, yabancı yatırımcılara bunları düşündürtmüş olmasıdır. Darbe girişimi aynı gün bastırıldı, bunların hiçbiri için kaygılanmak bile gerekmedi; ama akıllara geldi bir kere...
15 Temmuz ne yazık ki bizim hala darbelere açık bir ülke olduğumuz imajını güçlendirdi. Darbe girişimine ilişkin önlemler çerçevesinde gündeme getirilen ve 15 Temmuz'dan hemen sonra ilan edilen OHAL'in bir yıldır yürürlükte bulunması, ama asıl OHAL çerçevesindeki bazı uygulamalar da Türkiye'ye olumsuz bakılmasında en büyük etkenler arasında.
İş alemi bunu dile getiriyor. Kaldı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçenlerde OHAL'in bir süre daha devam edeceğini ama en kısa sürede sona erdirileceğini söyledi.
15 Temmuz'un yol açtığı algı bozulmasını tamir etmek de artık bize düşüyor. Ama şunu da biliyoruz ki, bu bir süreç gerektiriyor. Bugünden yarına gerçekleştirmek mümkün değil.