12 Eylül döneminde büyüyenlerde travma yaratan 6 ünlü figür

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 [email protected]

Geride bıraktığımız hafta, 12 Eylül cuntasının lideri Kenan Evren'in ölümüyle 12 Eylül döneminden sıkça söz ettik. Ben de Twitter hesabımdan konuyla ilgili düşüncelerimi paylaştım. Ancak 12 Eylül ve Kenan Evren bu kadar gündeme gelince yalnız Kenan Evren'i değil, ona eşlik eden başka “ünlüleri” de hatırladım ve bir kısa liste çıkardım. Bu figürler, ben ve benim gibi darbe yıllarında büyüyenler için -şimdi hatırlayıp dalga geçsek de- oldukça travmatikti. Hemen söyleyeyim, buradaki seçki tamamen subjektiftir. Ülkeye verdikleri zarara göre değil, antipati ve sevimsizlik ölçüsüne göre seçtim. İşte 12 Eylül dönemine damgasını vuran ve bizlerin ruhunda bayağı hasar yaratan 6 figür:

1- Kenan Evren

Elbette 12 Eylül darbesinin başrol oyuncusuydu. Milli Güvenlik Konseyi'ndeki diğer sevimsiz kuvvet komutanları -ki gerçekten inanılmazlardı- arkada veya iki yanında otururken o, önde veya ortada mütemadiyen konuşurdu. Kendisinin ülkenin kurtarıcısı olduğuna gerçekten inanır, sürekli miting yapar ve her konuda doğruyu bildiğini düşünürdü. Kur'an'dan ayetler okur, tefsir ederdi. Fıkıh, hukuk, tarih, siyaset, her ilmin alimiydi. “Asmayalım da besleyelim mi?” gibi derin felsefi sorular sorar, “Bir sağdan astım, bir soldan” diyerek ülkeye derin bir adalet duygusu yerleştirdiğine inanırdı. Anahtar kelimesi “Netekim”di. Gittiği her yerde halka “Hemşehrilerim” diye hitap ederdi. Atatürk'ü taklit ederken Devrek bastonunun tanıtımına da büyük katkı sağlamıştır.

2- Orhan Aldıkaçtı

İki yılda yazılan, otuz iki yılda düzeltilemeyen 1982 anayasasını hazırlayan anayasa profesörüydü. MGK tarafından tayin edilen Danışma Meclisi'nde Anayasa Komisyonu Başkanı'ydı. Aldıkaçtı “Ülkede kimin borusu ötüyorsa ona uygun anayasa yazarız” ekolündendi. Yaptığı işi televizyonda gazetelerde yıllar boyunca savundu. Neden söz ettiğimi anlamanız için 82 Anayasası'nın “Başlangıç” bölümünü ilk kabul edilen haliyle okumanızı tavsiye ederim, başka sözüm yok.

3- Turgut Sunalp

MGK'nın devamı olarak seçimlere girmek üzere Milliyetçi Demokrasi Partisi'ni kuran ve başkanlığını yapan emekli bir orgeneraldi. “Hayır” denmesi yasak bir referandum kampanyası sonucu anayasayı yüzde 92'yle kabul ettiren Kenan Evren, “Bizim devamımız olan bir partiye oy verin” dediği halde yalnızca yüzde 23 oy alabildi. 20 santim uzunluğunda purolar içerdi. Gözaltındaki mahkumlara copla tecavüz edildiği iddialarına karşılık “Bizde taş gibi delikanlı oğlanlar var, yirmi yaşında, yirmi bir yaşında... yani kalkıp da bu yoldan işkence yapacaksa, copa müracaat etme ihtiyacını hisseder mi?” diyecek kadar derin bir mantık ve izan sahibi bir insandı.  

4- İhsan Doğramacı

Irak Türkmenlerinden, Erbilli oldukça varsıl bir aileye mensup, bilim dünyasında saygın bir yere sahip, çocuk doktoru bir profesördü. Bilkent'in ve bazı önemli vakıfların kurucusuydu.  1981'de YÖK'ün kurucu başkanı olmayı kabul etmeseydi muhtemelen de bu özellikleriyle hatırlanırdı. YÖK başkanlığı döneminde üniversite özerkliği kavramını tamamen ortadan kaldırdı, sol görüşlü öğretim uyelerini, sakal bıyık gibi sudan gerekçelerle işlerinden ayrılmak zorunda bıraktı. Üniversiteleri bilimsel faaliyetten çok, resmi ideolojinin yeniden üretildiği kurumlar haline getirdi. Bu icraatları sonucunda İhsan Doğramacı'nın kamuoyunun hafızasına kazınan görüntüsü, Nokta Dergisi'nin 23 Mart 1986 tarihli kapağında İstanbul Üniversitesi'nin tarihi kapısını alafranga tuvalet olarak kullanır şekilde resmedildiği kolaj oldu.   

5- Müşerref Akay

Evet, hiç şaşırmayın, şarkıcı Müşerref Akay bizzat 12 Eylül döreminin en travmatik figürlerinden biriydi. Tek televizyon kanalının bulunduğu dönemde her akşam ana haber bülteni sonrasında ay yıldızlı kırmızı elbisesiyle -ki televizyon siyah beyaz olduğu için rengini göremezdik ama bilirdik- icra ettiği “Türkiyem” şarkısı yayınlanırdı. “Kahraman ırkıma sızmış ihanet” diye başlayıp “Atamın gösterdiği ilkelerle coşalım onun gösterdiği hedeflere koşalım” diye devam eden şarkı, gözaltı ve hapisanelerde de dinletilirdi. Yani ne içeride ne de dışarıda bu şarkıdan kaçamazdınız. Televizyona baktığınızda kendinizi Hitler Almanyasında gibi hissederdiniz ki, aşağı yukarı durum öyleydi. Bu konuyu 1981'de kapağına taşıyan Gırgır dergisi bir ay süreyle kapatma cezası almıştı. 

6- Ertürk Yöndem

Evet ne yazık ki televizyonun tek kanal olduğu yıllarda televizyoncu Ertürk Yöndem'in televizyon ekranlarından “Terörle mücadelesine” tanık olmak zorunda kaldık. Na na na na naaa diye başlayan fon müziği eşliğinde devletin yakaladığı “teröristler”e jandarma eşliğinde “pişman olduğunu” söyletir, suçlarını bir bir itiraf ettirirdi. Haftanın kaç akşamı televizyona çıkardı hatırlamıyorum, ama engizisyon sorgucusu gibiydi. Programları TRT arşivlerinde mevcuttur. Her bir programı gazeteciliğin nasıl yapılmaması gerektiği konusunda birer doktora tezi kıymetindedir.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018