100 günlük eylem planı ne diyor?...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA [email protected]

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Ağustos Cuma günü “100 Günlük Eylem Planı”nı açıkladı.

Söz konusu eylem planı ile ne umuldu, ne bulundu?...

Ayrıntıda bu eylem planı için söylenebilecek esasa ilişkin çok şey var. Ama biz bu yazımızda söz konusu planın metodolojisine ve usulüne ilişkin bazı şeyleri ortaya koymak istiyoruz.

Aslında Türkiye bu tür plan veya programlara çok yabancı değil. Geçmişte Süleyman Demirel, Turgut Özal, Abdullah Gül gibi liderler bu açıklamalarda bulunmuş ve çeşitli adlarla plan veya programlar hazırlamışlardı. Kimi 100 gün, kimi 250 gün, kimi de 500 gün üzerine planlanmıştı. Çoğu da istikrar programları gibi daha çok geçiş veya sıkıntıdan çıkış planları şeklinde hazırlanmıştı.

Oysa bu plan öncekilerden biraz farklı görülüyor. Belki de plandan daha çok bir “sunum” metni veya bir “menu” gibi. Sanki ilgililerine ve kamuoyuna sunulmuş bir doküman.

Bu sunumun amacının ve bir sistematiğinin olduğunu söylemek gerçekten zor. Yani neyin niçin ve nasıl yapılacağına ilişkin bir içerik yok. Birbiriyle ilintisiz ele alınmış ve adeta serpiştirilmiş konular şeklinde. Üstelik takvim de net değil.

Sunum, her şeyden önce kurum bazında eylem planı şeklinde hazırlanmış. Yani bakanlıklar ve Diyanet İşleri Başkanlığı, Savunma Sanayi Başkanlığı, TRT gibi kurum ve kuruluşlara ait planlanan bazı icraatlar sıralanmış.

Dolayısıyla ekonomi, güvenlik, savunma, dış politika, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi ana başlıklar itibariyle ayrıştırılmamış. Kaldı ki ekonomi ile ilgili ayrıntıya hiç yer verilmemiş. Vergiden tek kelime bahsedilmemiş, borçlanma üzerinde durulmamış.

Kaldı ki daha önce de söylediğimiz gibi bu programda takvim belirsiz. Açıkçası 100 günlük yol haritası oluşturulmuş gibi. Şöyle ki kimi eylemlerin bu 100 gün içerisinde yapılması öngörülürken kimilerinin bu süre içerisinde yapılacağı belli bile edilmemiş.

Çok önemli bir konu da işin mutfak ekibinin henüz kurulmamış olması.

Sürekli bürokrasiye yükleniliyor, vur abalıya deniliyor. Ama bu işlerin de bürokratlarla yapılacağı unutuluyor.

Bu kadar sayıda ve önemde işlerin öngörülmesi, planlanması başka bir şey; bunların eyleme konulması, gerçekleştirilmesi ve devreye sokulması bir başka şey. Kararların alınması ile uygulanmasını karıştırmamak gerek. Kararları siyaset alır, ama uygulamayı bürokratlar veya mutfak ekibi yapar.

Bir an düşünün mutfak var, mutfakta her alandan ilgililer var. Benzetmek gerekirse salata, ana yemek, tatlı ekibi aşçılar ve hatta bulaşıkçılar var. Fakat kimin neyi yapacağı belli değil. Yani henüz görevlendirmeler yapılmamış ve kadrolar oluşturulmamış durumda.

Örneğin; çok önemli olan ekonomiyle ilgili bakanlıkların bakan yardımcıları hala atanmış değil. Müsteşar ve müsteşar yardımcıları kadroları kaldırıldığı için özellikle açığa düşen müsteşarların ne yapılacağı belli değil. Müsteşar yardımcılarından zaten hiç bahseden yok. Genel müdürler için de aynı durum söz konusu. Tüm bakanlık ve birimlerin genel müdürleri diken üstünde. Bu bürokratik oligarklar (!) yalnızlaştırılmış ve adeta kaderlerine terk edilmiş durumda.

Oysa siyasi iradeyi ve alınan kararları somutlaştıran, ete kemiğe büründüren, hayata geçiren bürokrasidir. Kaldı ki bürokraside geçen 16 yılın tüm tasarrufları ve iradesi Ak Parti hükümetlerine aittir.

Bakıyoruz; 100 günlük eylem planında daire başkanı üstü kadroların atamalarının bu süre içerisinde tamamlanacağının yazıldığını görüyoruz.

Halbuki öncelikle kadroları tamamlamak, bunların ve birimlerin arasındaki koordinasyonu sağlamak ve hatta oryantasyonlarını yapmak gerekir. Sonra eylem planı devreye girer. Bu durumda ister istemez bir çelişki ve zamanlama açısından uyumsuzluk ortaya çıkar.

Aslında siyasi kadroları tamamlamadan, parti kongresini bitirmeden, yerel seçimlere ilişkin kararları netleştirmeden böyle eylem planları hazırlamak çok da sağlıklı değil. Piyasaların algısı, tepkisi, Ankara’nın refleksleri, İstanbul’un telaşı bu sonucu gösteriyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar