100 can…

Şefik ERGÖNÜL
Şefik ERGÖNÜL İHRACAT SOHBETLERİ [email protected]

Bugün ihracatla ilgili bir şeyler yazmak hiç de içimden gelmedi.

Kurban Bayramı'nın son günü bu satırları yazarken, bir yandan da dinlediğim haberler, insanımızın bazı şeyleri hiç mi amma hiç umursamadığını anlatıyordu.
Son dinlediğim habere göre 100 canı kaybetmişiz. Üstüne üstlük olarak 439 yaralı yaratmışız.

Bayramda, direksiyonda yaklaşık iki bin kilometre yol yaptım. Yollarda gördüğüm kaza geçirmiş araçların kalıntıları, televizyon haberlerinde gördüklerimden de pek farklı değildi. Büyük araçlara arkadan girenler, dönemeci alamayıp yoldan çıkıp takla atanlar, yanlış sollama sonucu kafadan çarpışanlar, direksiyon hâkimiyetini kaybedip uçuşa geçenler. Olumsuz örnekleri uzatmak hiç de zor değil. Bunlar, olumsuz sonuçları görünenler. Yaptıkları uygunsuz davranışlara karşın şansları yaver gidip kazadan kurtulanları saymak olanaksız amma bu sonuçlara bakarak onların pek de az sayıda olmadıklarını tahmin etmek hiç de güç değil.

Hayatın birçok kesiminde, birbirinden çok farklı kişilerde ve bir birinden inanılmaz derecede farklı durumlarda gördüğüm bir davranış ifadesi “Bir şey olmaz" oluyor. Oysaki hep bir şeyler oluyor ve bu olanlara hepimiz şahit oluyoruz. Ne yazık ki tüm olumsuz sonuçlara karşın “Canını bile umursamadan" bildiğini okuyanların, başkalarının canlarına nasıl zarar verdiğinin sonuçlarını hep birlikte içimiz burkularak seyrediyoruz, işitiyoruz ve üzülüyoruz amma ne fayda bir şey yapamıyoruz.

Datça’dan Yalova feribot iskelesine, dinlenme sürelerini çıkarttığımda, kaç saatlik bir sürüş süresinde geldiğimi söylediğimde şaşıran epey arkadaşa hep aynı şeyi anlattım. En az altı radar uygulamasının önünden, durdurulmadan ve sorgulanmadan geçtik. Yollardaki ve tünellerdeki hız sınırlarını kesinlikle geçmedim. Güzel bir tesadüf eseri olarak da biletimizin olduğu feribota girişlerin ne zaman olacağını sorduğumda, hemen girin dediler ve bizi bir önceki feribotta açılan yerlerden birine aldılar. Güvenli bir seyahat için erken çıkmamız da bize bu güzel tesadüfü getirmişti.

Hepimizin bildiği bir özdeyiş vardır "Önce can, sonra canan." Bu özdeyişe farklı anlamlar yüklemeye çalışanlar olabilse de hayatın bilgisayar oyunlarına benzemediğinin, bu özdeyişin çıktığı zamanlarda düşünüldüğünü sanıyorum. Uçaklarda yapılan acil durum duyurularında, oksijen maskelerinin kullanımı için "Önce kendiniz, sonra çocuğunuz" denilmektedir. Bunun nedeni de siz hayatta ve ayakta kalabilirseniz, çocuğunuza faydanız olabilecektir.

Direksiyona geçtiğimizde benim kişisel düşüncem tektir “Güç arabada, bende değil." Arabada mevcut olan bu gücü hangi koşullarda ne kadar kontrol edebilirim düşüncesi ve endişesi hiç aklımdan çıkmaz. Hız kısıtlamalarını dikkate alırım. Sürdüğüm araba hareket halinde ise kesinlikle gözümü yoldan ayırmam ve yanımdakilerle konuşmak için başımı çevirmem. Bu demek değildir ki ben mükemmel bir sürücüyüm. Amma 40 yılı deviren ve iki milyon kilometreye yaklaşan sürücülük süremde geçirdiğim tek kazanın da bana arkadan vuran bir araç ile olması, bu düşünce ve endişenin doğru olduğunu gösteriyor. Bir daha ki bayramda kurbanlarımız koçlar olsun, yollarda olmasın dileğiyle…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
96 yılda ihracat... 29 Ekim 2019
Tahterevalliye Dikkat 15 Ekim 2019
İhracat ve Facebook 17 Eylül 2019
Promosyon mu o da ne? 10 Eylül 2019
Müşteriye Doğru Erişim 27 Ağustos 2019