10. yıl kutlaması, 20 yıl öncesinin anıları…

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Antalya Kaleiçi’nde bulunan Suna ve İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi ile Müze’sine, keşfettiğim 90’lı yılların sonundan itibaren şehre her yolculuğumda uğramaya çalışıyorum… Çünkü, tür ve form çeşitliliği bağlamında bu türün en zenginlerinden olan Çanakkale seramikleri koleksiyonuna bakmaya 20 yıldır doyamıyorum… Bu süre boyunca Akdeniz dünyasına odaklanmış yüzlerce proje üreten, yayınlar yapan, burs ve destek sağlayan bir bilim, kültür ve araştırma merkezi olarak çalışmalarını sürdüren merkez, bugün Koç Üniversitesi bünyesinde…

Müzeyi keşfedişimden birkaç yıl sonra, 2003’te Suna, İnan ve İpek Kıraç tarafından Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın kurulduğunu haberleştirdim… Vakıf’ın nitelikli ve geniş ölçekli kültür-sanat hizmeti vermek amacıyla hayata geçirdiği Pera Müzesi ise 2005 yılında yaşantımıza girdi… Tepebaşı'ndaki tarihi Bristol Oteli’nin dış cephesi korunmuş; içi, çağdaş ve donanımlı bir müzeye dönüştürülmüştü…

Pera Müzesi, Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na ait “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri”, “Kütahya Çini ve Seramikleri” koleksiyonlarını ve bu koleksiyonların temsil ettiği değerleri; sergiler, yayıncılık ürünleri, sözlü etkinlikler, eğitim etkinlikleri ve bilimsel çalışmalar aracılığıyla kamuyla paylaşarak gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlıyordu…

Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nın, Pera Müzesi'yle başlattığı geniş kapsamlı kültür-sanat projesinin ikinci önemli adımı ise bugünlerde 10. yılını kutlayan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü oldu…
Salı akşamı, yıldönümü kutlaması için İnan Kıraç, Vakıf’ın Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol ile İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Baha Tanman'ın ev sahipliğinde mimar Semprini tarafından XIX. yüzyıl sonlarında Tepebaşı'nda inşa edilen tarihi binada bir araya geldik…

Bu binada 10 yıldır çalışan Enstitü, ürettiği projeleri destekleyecek sergiler için düzenlenmiş "Galeri"si, "Atatürk ve Cumhuriyet Araştırmaları", "Osmanlı Araştırmaları" ve "Bizans Araştırmaları" bölümlerinin yanı sıra her kesimden okuyucuya açık kütüphanesi ve Bilgi-Belge Merkezi'yle İstanbul'u uluslararası düzeyde temsil etmeyi amaçlayan ve çağdaş bilimsel ölçütlere titizlikle sahip çıkan bir araştırma kurumu…

Enstitü, çalışmalarına Pera Müzesi'nin çalışmalarına paralel olarak devam ediyor. Bu etkinlikleri çok fazla bağırıp çağırmadan Özalp Birol’un vurguladığı gibi “arif olanın anlayacağı, meraklısına notlar şeklinde yapıyor” ve gerçekten, ne zaman ziyaret etsem, çok değerbilir bir ziyaretçi kitlesi ile karşılaşıyor, kimi zaman onlarla sohbet etmenin keyfini yaşıyorum…

10. yıl etkinliği Pera Müzesi’nde İstanbul Araştırmaları Enstitüsü koleksiyonlarından yola çıkılarak çeşitli özel ve kurumsal koleksiyonların da katkılarıyla derlenen “İstanbul’da Deniz Sefası: Deniz Hamamından Plaja Nostalji” sergisinin gezilmesiyle başladı. Daha sonra Enstitü’ye geçildi. Burada, Enstitü’nün sergi galerisi, Yeşilçam filmlerindeki plaj sahnelerinden oluşan bir seçkinin gösterildiği ve plaj üzerine yayınların derlendiği bir okuma odasına dönüştürülmüştü. İçinde “deniz sefası” geçen filmler, salondaki şezlonglara kurulan konuklarca keyifle izlendi…

Enstitü kütüphanesindeki 10. yıl yemeği, Özalp Birol ve İnan Kıraç’ın hoşgeldiniz konuşmalarından ve davetli kültür sanat dostlarına Enstitü’yü anlatan kısa bir film gösteriminden sonra başladı…

Divan’ın hazırladığı dana carpaccio, mantarlı vol-au-vent (içi oyulmuş milföy hamurundan yapılma bir çeşit tarta da benzeyen Fransız menşeili börek), buharda pişmiş bonfile, armut fırından oluşan leziz mönüyü tadarken aynı masayı paylaştığımız Özalp Birol’la da anılar, anekdotlar ve Vakıf’la ilgili bilgiler ağırlıklı lezzetli bir sohbet gerçekleştirdik…
Burada söz, Vakıf’ın önemli çalışmalarından birisi olan 2005 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü bünyesinde kurulmuş Nörodejenerasyon Araştırma Laboratuvarı’na (NDAL) geldi… Araştırma konusu, ALS biyolojisi ve nörodejenerasyona yol açan mekanizmalar olan NDAL, Türkiye’de bir devlet üniversitesi ile özel bir vakıf arasında yapılan akademik işbirliğinin ilk örneğiymiş.

Kıraç bağışı dışında Boğaziçi Üniversitesi Araştırma Fonu, TÜBİTAK, DPT ve bir dizi uluslararası proje tarafından finanse edilen NDAL, sadece Türkiye’de değil, uluslararası çevrelerde de genetik ve kompleks hastalıkların moleküler tanısında uzman olarak kabul edilen bir merkez…
Yemek sonrasında sergi salonundaki masaya serpiştirilmiş plaj üzerine yayınları yeniden karıştırdım… Binadan üşüşen anıların, o eski İstanbul’un keyfini taşıyarak ayrıldım… Merak edenler için sergi, 26 Ağustos tarihine kadar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde ve Pera Müzesi’nde sürecek….

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar