10 milyon lira hesabınıza yatsa…
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir beyin fırtınası başlattım. Twitter, Instagram ve LinkedIn’de şöyle bir başlık açtım. “Sabah uyandınız hesabınızda ekstradan 10 milyon TL var, Mısır›daki büyük büyük büyük dedenizin mirası satılmış, payımıza düşen hesabınıza yatırılmış. Bu parayla ne yapardınız?
Nasıl değerlendirirdiniz? (Borç ödeyemezsiniz, sadece yatırım)” Bu başlığı 2 yıl önce açsaydım muhtemelen cevapların %70-80’i “ev, dükkan alırdım” şeklinde gelirdi. Bugün yaptığımda ise çok farklı başlıklarda cevaplar geldi.
Tarım yatırımı yapardım cevabı, çok sayıda idi. Güneş enerjisine ya da alternatif diğer enerjilere yatırım yapardım cevabı geldi. Altın, kripto varlık yatırımları cevapları geldi. Arsa yanıtı çok fazla idi. Ama sadece arsa almak değil, üzerine bungalov koyup kiralama yapardım cevapları çok geldi. En çok sayıda verilen cevapların başında “borsa” geliyordu.
Yorumumu sorarsanız, umutlandım. Borsaya yatırım demek ülkemizin şirketlerine yatırım demek, kısa süreli yatırıma değil uzun vadeli borsaya yatırım gerçekten o şirketlere can suyu demek. Konut alıp kiraya vermek ve pasif gelir elde etmek hastalığımız yavaş yavaş geçiyor. ‘Ev alırdım’ diyenlerin tamamına yakını oturmak için bunu istiyordu. Bu da çok sevindirici. Tarıma ve enerjiye yatırım yapma eğilimi, bu konuda bilincin çok yükseldiğinin göstergesi.
Bu eğilimi eğitebilirsek, tarımsal kalkınma, dikey tarım, susuz tarım, verimli hayvancılık kavramlarının altını kalın kalın çizebilirsek çok akılcı sonuçlar alabiliriz. Pasif gelirle yattığımız yerden zengin olma, çalışmadan kazanma kültürünü terk etmemiz gerekiyor. Bunun için de çok fazla vaktimiz yok. Bu gibi yazılardan dolayı beni gayrimenkul düşmanı olarak görenler olmuş. Elbette değilim.
Ama gayrimenkulün bir yatırım aracı olması, borsa gibi değerinin artıp azalması geleceğe dair pek umut verici gelişmeler değil. Koca koca şirket sahibi arkadaşlarım var, lüks araçlar alıp birkaç ay sonra satıyor ve bununla gurur duyuyor. Bir de şöyle bir söylem geliştirmişler: “Bu kârı ticarette edemezsin.” Düşünün bu kişiler teknoloji şirketi sahipleri. Belki bir yazılım geliştirip dünyaya kiralama modeliyle ulaştırsa milyonlarca dolar değerleme alacaklar. O kârı da ticarette edemezler ama onu yapmak uğraştırır, emek ister, alınteri ister. İşte bize de gereken bu, alınteri isteyen işler.
Düşük faizle ev hayali
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ilk kez ev alacakları heyecanlandıracak bir açıklama yaptı. Bu açıklama üzerine de Merkez Bankası ve Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (BDDK), bu düzenleme üzerinde çalışmalarına başladı.
İlk defa konut satın alacak bireylere, 180 ay vadeli ve yüzde 1,20 seviyesinde faizle çeşitli kampanyalar sunulması gündemde. Gayrimenkul sektörünün bu sıralar bankaların ve devletin kapısını aşındırdığını da biliyoruz. Arayışta olmaları da çok doğal. Kredisiz ev satmak çok zor, kredi almak daha da zor. Öyle olunca satın alma eğiliminde olan bile kiralama yoluna gidiyor, kiralar artsa da konutlar bir şekilde kiralanıyor ama satın alma öyle değil.
Geçtiğimiz yıllarda gayrimenkul kampanyalarını çok görmüştük. Gerçekten de o kampanyalarla ev satın alan çok insan oldu. Ancak 2023 yılının gerçekleri çok farklı. Artık para çok daha değerli. Paranın maliyeti artık herkes için çok yüksek. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Paranın maliyeti bu denli yüksekken düşük faizle herhangi bir tüketici grubuna kredi kullandırımı sağlamak için sübvansiyon yapmaktan, yani faizin bir kısmını karşılamaktan başka şans kalmıyor.
Böyle olunca da toplumsal denge bozuluyor, adalet terazisi zarar görüyor. Bir de toplum olarak böyle kampanyalarda maalesef hemen bir kaçak bulup oradan sızma eğilimimiz olmasa, yani bir avantaj yaratılıyorsa bile bundan gerçekten hedef kitle yararlansa yine bir nebze katlanılabilir oluyor. Ama günün sonunda yine üzerine birkaç ev olanların oğlunun, kızının, damadının adına yazdırma gibi çözümler ürettiğini görüyoruz.
Özetle daha kalıcı, daha genele hitap eden çözümler üretmek zorundayız. Hele bir de ev almak artık toplumun birçok katmanı için artık hayal haline gelmişken, böyle umutlandırıcı, ümit verici haberler artık daha da yıkıcı oluyor. Bin kişiye devlet sübvansiyonlu, yani hepimizin faizini finanse ettiğimiz birer ev aldırmaktansa toplumun genel konut talebini karşılamanın yolunu bulmak zorundayız.