1 Mayıs patronlar için de önemli!

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 [email protected]

Yarın 1 Mayıs. İşçi sınıfının uluslararası emek ve dayanışma günü. Binlerce işçi, emekçi, öğrenci ve mevcut sisteme şu veya bu tarafından muhalif olan herkes taleplerini dile getirmek için yarın Taksim Meydanı'nı dolduracak. Geçen yıl aynı meydanda küçük bir kalabalığın polis barikatını aşarak söylediği 1 Mayıs Marşı bu yıl çok daha büyük bir kitleyle söylenecek. Ve eğer bir aksilik olmazsa, 33 yıldır bütün ülkenin üzerine çöken 1977 katliamının gölgesi biraz olsun kalkacak...

Şimdi diyeceksiniz ki 1 Mayıs'ın pazarlamayla ne ilgisi var? Hatta, "biz burada işçilerden çok patronların dertlerine çare aramıyor muyduk?" diye soranlar da çıkabilir. Bence çok ilgisi var, hem de çok...

Newsweek Türkiye dergisi geçtiğimiz pazar günü "Milli eğitim tehlikede kim kurtaracak" kapağıyla yayınlandı. Aslı Ortakmaç imzalı kapak yazısında özellikle 12 Eylül sonrasında izlenen politikalarla milli eğitim sisteminin nasıl çökertildiği, öğretmen ve öğrenci kalitesinin nasıl bilinçli olarak geriletildiği anlatılıyor. Bu gerilemenin toplumda yaşanmakta olan gözle görünür çözülmeyi nasıl hızlandırdığı örnekleriyle göz önüne seriliyor. Türk Eğitim Derneği'nin gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, bin öğretmenden yalnızca üçü öğrencilerinin kişisel gelişimiyle yakından ilgileniyor. Ayrıca öğretmenlerin yarıdan fazlası ders planının yararına inanmıyor, böyle bir program da yapmıyor. Benzer biçimde öğretmenlerin yarıya yakını da sınıf hakimiyetini ve disiplinini sağlamakta güçlük çektiğini belirtiyor. Araştırma haber için konuşulan emekli ve görev başındaki öğretmenlerin hemen tamamı, sistemin çok büyük bir sıkıntı içinde olduğu, sistemin temeli olan öğretmenlerin yetiştirilmesinde ve niteliğinde ciddi sorunlar yaşandığı konusunda hemfikir.

DÜNYA'da geçen yılın 22 Mayıs'ında bu köşede Prof. Dr. Türkan Saylan'ın ölümünün ardından "Bu eğitimle rekabet olmaz" başlıklı bir yazı yazmıştım. Newsweek'in kapağında sözü edilen milli eğitimdeki bu kalite düşüşünün sonuçlarının uluslararası ölçümlerde de ortaya çıktığına dikkat çekmiş ve bu eğitim sistemiyle Türkiye'nin rekabet gücünü yitirdiğini söylemiştim.

OECD'nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) araştırmasına göre Türkiye, 30 OECD ülkesi içinde matematik, fen ve okuma becerileri konusunda 20'uncu sırada. Türkiye'nin altındaki tek ülke ise Meksika. IMD (Uluslararası Kalkınma Yönetimi Enstitüsü - International Institute for Management Development) adlı kuruluş tarafından her yıl hazırlanan Dünya Rekabet Yıllığı'na göre ise 57 ülke içinde rekabet gücü açısından Türkiye 47'nci sırada. Türkiye'nin "Eğitim" alt başlığındaki sırası ise 57 ülke içinde 52'ncilik.

Yaşı uygun olanlar hatırlar, olmayanlar ise okuyup öğrenebilir. 1 Mayıs 1977, Türkiye'yi 12 Eylül 1980'e götüren sürecin adeta işaret fişeğiydi. Bugün failleri hala meçhul sayılmasına rağmen, aslında hemen herkesin failini bildiği 1 Mayıs'tan itibaren hızlanan planlı istikrarsızlaştırma süreci, Türkiye'yi yine planlanmış bir askeri darbeye götürdü. 1970'li yıllarda iyi kötü bir özgürlük ortamında düşe kalka büyüyen Türkiye demokrasisi, yeni yeni oluşmakta olan sivil toplumu, bu darbe sonucunda yerle bir edildi. Türkiye, küreselleşmeye başlayan uluslararası ekonomik sisteme ne yazık ki en kötü ve en zorba yöntemlerle entegre edildi. Henüz kurulma aşamasında olan sivil toplum tamamen silinerek zayıf toplumsal yapı, liberalizmin en uç uygulamalarıyla karşı karşıya bırakıldı. Özgür düşünce ortamı neredeyse bir daha geri gelmeyecek şekilde ortadan kaldırılırken Türkiye entelektüel sermayesini de büyük ölçüde yitirdi. Sermayenin yeterince birikmediği bir toplumda kültürel ve entelektüel sermayenin bu ölçüde kaybı, elbette toplumsal çözülmeyi hızlandırdı. Şu anda yaşadığımız olaylar, televizyonları açtığımızda karşımıza çıkan görüntüler bu çözülmenin birer göstergesi.

Son 30 yılda, insan gücünün, doğal kaynakların ileriye yönelik projeksiyonlara göre planlanması gerektiğini söyleyenlere dinozor gözüyle bakıldı. Türkiye'nin bir sanayi politikası, tarım politikası, hayvancılık politikası olması gerektiğini, kamunun bu alanlardaki düzenleyici rolünü terk etmemesi gerektiğini söyleyenlerle "çağdışı komünistler" diye dalga geçildi. Milli eğitim sisteminin yap-boz tahtasına döndürüldüğünü, dershane ve test sistemiyle bir yere varılamayacağını söyleyenlere "siz ne anlarsınız bu işten, biz ne yaptığımızı biliyoruz" denildi. Türkiye şu anda tam anlamıyla 12 Eylül'de tasarlanan ekonomik, siyasi ve toplumsal düzen içinde yaşıyor ve yaşamaya da devam edecek gibi görünüyor... Sonuç ortada!

Türkiye, aslında olmayan bir eğitim sistemiyle, "sanayi, tarım ve hayvancılık yoksunu" politikalarıyla 21'inci yüzyıla rekabet gücünden yoksun bir ülke olarak girdi. Şu anda da yine bir treni, dünyadaki değişim ve dönüşüm trenini kaçırmak üzere. Ve bütün bunların sebebi de bu ülkede 33 yıldır 1 Mayıs'ın özgürce kutlanacağı bir ortamın bulunmaması.

Türkiye'nin rekabet gücünün artması için, her alanda özgür ortamların yaratılması gerekir...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018