1 kilo pamuk mu, 1 kilo demir mi? Türkiye ekonomisinin üretim ve tüketim yapısı

Bora Tamer YILMAZ
Bora Tamer YILMAZ Ekonoritmiks [email protected]

Matematikçiler birbirlerini man­tık oyunlarıyla şaşırt­mayı severler. Türkiye de büyüme performan­sıyla ekonomistleri şa­şırtmayı seven bir ül­ke. Çünkü Türkiye’de büyüme sorunu bulun­muyor. “Büyümenin kalitesi”ni artırabilmek asıl mesele.

Cuma günü açıklanan üçüncü çeyrek verisi yıllık %2,1 oranın­da büyümeye işaret etti. %50 faiz oranına, %70’lerden aheste ahes­te düşüşe geçen enflasyona rağ­men ülke ekonomisi daralmıyor. Mevsimsellikten arındırılmış çeyrekten çeyreğe dönemsel bü­yüme ise %0,2’lik sınırlı bir geri­leme gösterdi. Bu oran, gelişmiş ülkeler için vahim seviyede değer­lendirilebilecek olsa da dönemsel büyüme ortalaması %1,1 standart sapması %±2 oranındaki gelişen bir ülke için küsurat denmese bi­le tolere edilebilir bir seviye. Ge­lecek dönemler açıklanırken geç­mişe ait bu sayıların pozitife gün­cellenebileceğini unutmamak lazım! Ancak detaylara indiğimiz­de, büyümeyi ayakta tutan dina­miklerin daha net bir şekilde orta­ya çıktığını görüyoruz:

1.Tarımın etkisi. Bu sene, dün­ya genelinde tarımda bir “var yılı” yaşandı. Yoğun yağışlar nedeniyle Batı Avrupa ve kuraklık nedeniyle Afrika’nın bazı yöreleri hariç pek çok bölgede yüksek rekolteye ula­şıldı, hasat verimli geçti. Türkiye de bu küresel olumlu havadan etki­lenerek tarım sektöründen büyü­meye güçlü bir katkı sağladı. Üçün­cü çeyrekte tarım sektörünün bü­yüme hızı %4,6’ya ulaştı. Ticaret dengesindeki iyileşmede ise tarı­mın katkısı 5 milyar ABD Doları’nı aşmış durumda; bunun 3,3 milyar dolarlık kısmı tahıl ile taze seb­ze-meyve ihracatı kaynaklı.

Tarım etkisinin geçici doğasını iyi anlamak gerekiyor. Endüstriyel altyapısı benzer Meksika ekono­misi de üçüncü çeyrekte tarımın katkısıyla beklentilerin üzerinde bir büyüme oranı açıkladı. Ancak bu tür dönemsel avantajları sürdü­rülebilir kılmak için önümüzdeki yılın ekiminin şimdiden planlan­ması gerekiyor.

2. Perakende sektörünün di­namizmi. Avrupa ekonomileri re­sesyonun etkilerini hissederken Türkiye’de sanayi büyük ölçüde iç pazara yönelmiş durumda. İtha­latın kısılmasıyla talep, yerli üre­timle karşılanıyor. Bu durum pe­rakende sektöründe hacimsel bir büyüme yaratıyor. Özellikle salgın döneminde değişen stok yönetimi stratejileri, bu büyümenin zemini­ni hazırladı. “Just-in-time” siste­minden “just-in-case” stratejisine geçişle birlikte şirketler stoklarını güçlendirdiler.

Bireysel tüketim talebinin bir bölümü de bu stokların elden çı­karılmasıyla sağlanıyor. Üretim – tüketim açığını stok yönetimi den­gelemeye çalışıyor.

Hane halkının tüketim harcamalarının artış hızı %1,2 oranına kadar yavaşlaması­na ve özel tüketim harcamalarının büyümeye katkısı %2,2 oranı­na tekabül etmesine rağmen pera­kende sektöründe yıllık satış hac­mi artışı Eylül ayı itibariyle %16 oranında. Talebi karşılamak için raflara konan stoklardaki düşüş %15 oranında ve büyümeyi %2,1 puan aşağı çekiyor.

TÜİK verilerindeki iki anah­tar göstergeden ne öğreniyo­ruz?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), üretim ve tüketime ilişkin iki önemli seri açıklıyor:

Perakende satış hacmi: No­minal fiyatların reel fiyatlara in­dirgenmesiyle ölçülen bir veri. Bu nedenle fiyat artışlarından arındı­rılmış, fiziksel hacmi ifade ediyor.

Sınai üretim: Doğrudan miktar üzerinden hesaplanan bir hacim göstergesi.

Yakın dönem verilere baktığı­mızda, sanayi üretiminin son üç yıldır ortalama 105 seviyesinde ya­tay kaldığı, buna karşılık peraken­de hacminin 101 seviyesinden 164 seviyesine yükseldiği görülüyor. Bu fark, ekonomide iç pazar odak­lı dinamiklerin ne kadar güçlen­diğine işaret ediyor. Normalde be­yaz eşya, otomotiv gibi dayanıklı tüketim malı sektörlerinde üreti­min ciddi kısmı yurt dışına ihraç edilir. İlaveten ara mal ve sermaye malı ihracatı da sevkiyata eklendi­ğinde küresel ekonomideki prob­lemler Türk sanayisindeki yatay seyri ortaya koyuyor, hacim art­mıyor. Kar marjlarındaki daralma borsanın sınai endeks hisselerin­de fiyatlandı.

Sonuç: Dengeli bir büyüme için ihtiyaçlar

Türkiye’de üretim ve tüketim dengesi henüz tam oturmuş de­ğil. Tüketim ağırlıklı büyüme, pe­rakende sektörü gibi dinamikler­le destekleniyor, ancak sürdürüle­bilirliği için yüksek katma değerli, dış pazar odaklı sınai üretimin art­ması gerekiyor. Avrupa’daki eko­nomik darboğaz ve Trump’ın yeni dönemdeki politikaları, dış talebi yeniden eski seviyelere çekmeyi geciktirebilir.

Bu konjonktürde tarım, önü­müzdeki yıl da büyüme dinamik­lerinde kritik bir rol oynayabilir. Beklenen “La Niña”nın gecikme­si, tarımsal rekolteyi olumlu etki­leyebilir. Ancak tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için kapsayıcı finansman ve sözleşmeli tarım gi­bi uygulamaların devreye alınma­sı şart.

1 kilo pamuk mu daha ağırdır yoksa 1 kilo demir mi? İkisi de tar­tıda aynı, ancak ekonomik büyüme için etkileri çok farklıdır. Türki­ye’nin büyüme kompozisyonunda bu farkları analiz etmek, sürdürü­lebilir kalkınma için kritik bir reh­ber olabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar