'Frene basmış bir toplum söz konusu'
Bugünlerde konuştuğum herkes ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili bir şeyler söylese de söylemediği, uzak durduğu konular oluyor. Kimileri bunu, “Toplumda sinmiş bir korku” olduğu şeklinde ifade ediyor. Kimileri “Frene basmış bir toplum söz konusu” diye değerlendiriyor.
Dün yıllar yılı çeşitli kurumlarda üst düzey yöneticilik yapmış bir dostum, “Ağabey bir şey sorup fikrini almak istiyorum?”dedi, ardından “Ülkenin bir bölgesinde adeta savaş ilan edilmiş durumda. Sokağa çıkma yasakları, ölüm olayları, yıkımlar söz konusu. Ülkenin en yetkili kişisi yeşil beyaz kranponlarıyla stat acılışında. Ne düşünüyorsun?” diye sordu.
“Hiçbir şey düşünmüyorum. Bu tek tek bireylere bağlı bir tutum, sorun değil. Toplumun büyük kesimi birçok konuda duyarsızlık içinde. Topluma korku hakim olmuş, diyerek işin içinden çıkıyorlar” diye yanıtlıyorum. İstediği eleştirel tavrı görmediği için sorgulamasını sürdürüyor. Ben de sürdürmüyorum...
Oysa, 1 Kasım sonrası, Cizre, Sur, Silvan gibi ilçelerdeki olaylarının öncesi gittiğim Anadolu kentlerinde, kent önderleri hep, 4 yıllık seçimsiz bir döneme girilmesinin ülkemiz için de kentler için de önemli bir fırsat olduğunu belirterek, “umutlu bir tablo”dan söz ediyorlardı.
Bu olayların yaşanmaya başlanmasının ardından, iş dünyası temsilcilerinden ağız birliği etmişçesine, “Bıçakla kesilmiş gibi alışveriş durdu. Ödemeler aksadı” değerlerdirmeleriyle karşılaşıyorum. Bunu sadece bölgeyle ticari ilişkisi olanlar değil, ülkenin farklı bölgelerindeki işadamları da benzer cümlelerle dile getiriyorlar.
Bunun sonucunda gördüğüm, iş dünyasının 1 Kasım sonrası, 4 yıllık seçimsiz dönemdeki “umutlu tablo” değerlendirmelerini geriye itmiş durumdalar. Bunun yerini korku ve frene basılmışlıktan söz eden sohbetler, değerlendirmeler almış durumda...
Her yeni yıl, yeni bir umut demektir. Şimdi toplumun iktidardan beklediği, bu umudun yeniden inşa edilmesi ve yarına umudun geri gelmesi.