'Fair-play'den yoksun ülke' dünya hakimiyetine mi soyunuy

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Çin'le ilgili iki kitap tartışılıyor. Gazeteci Izraelewicz Çin'i "fair-play'den yoksun ülke" olarak eleştirirken, ekonomist Brunet ve Guichard "Çin'in hedefi dünyaya hakim olmak" tezini savunuyorlar. Prof. Larçon ise her iki görüşe de karşı çıkıyor ve "dünya satranç tahtasında yerini almaya çalışan Çin'in hedefi, gücünü artırmak değil, çeşitlendirmek" diyor.

Çin, Japonya'yı geride bıraktı ve ABD'nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi oldu. 2010 yılında GSYİH'si yüzde 10.3 oranında büyüdü. Deng Xiaoping'in "zenginleşin" demesinden bu yana, üretim 90 kat arttı; ihracatı 1.5 milyar dolara, döviz rezervleri ise  2.8 trilyon dolara ulaştı. Çin, 2020 yılında ABD ekonomisini geride bırakacak güce sahip. Bu durum tüm dünyayı endişelendiriyor. Çin'in hızla büyüyen gücü karşısında Batı dünyası ne düşüneceğini şaşırmış durumda. Bir tarafta hayranlık, diğer tarafta endişe, hatta düşmanlık hakim. Fransa'da arka arkaya yayımlanan iki kitap, Batı'nın Çin karşısındaki telaşını farklı yönleri ile ortaya koyuyor.

"Fair-play'den yoksun bir ülke"

Gazeteci Erik Izraelewicz'in "L'Arrogance Chinoise" (Kibirli Çin) isimli kitabına göre, Çinliler kibirli ve böyle olmak için de çok sayıda nedenleri var. Çin, bugün çelik, beton, pirinç, televizyon, bilgisayar, rüzgar enerjisi gibi bir çok alanda dünya lideri. Son beş sene içinde ekonomisi iki kat büyüdü. 2010 yılında, Çin'deki laboratuarların birinde dünyanın en güçlü bilgisayarı gerçekleştirildi. Çin artık sadece tekstil ve oyuncakta değil, uzay, hızlı tren, elektrikli otomobil gibi yüksek teknoloji sektöründe de Batı dünyası ile rekabet halinde.

Afrika ve Latin Amerika'da her iki taraf için de kârlı anlaşmalara imza atıyor; bu ülkelerin pazarlarına ve hammaddelerine ulaşabilme karşılığında, büyük altyapı yatırımları gerçekleştiriyor. Brezilya'nın hem en büyük ticari ortağı, hem de ülkedeki en büyük yabancı yatırımcı. Batılı rakiplerini satın almaya da başladı. IBM bilgisayarları, Volvo otomobilleri bunun en çarpıcı örnekleri arasında.

Bir ülke ekonomik büyümesinden dolayı suçlanamaz. Peki o zaman neden Çin'in kibirli olduğundan söz ediliyor? Erik Izraelewicz'in kitabına göre bunun nedeni, Çin'in fair-play ruhuna ihanet etmesi. Izraelewicz'in Çin'e yönelik üç temel eleştirisi var. Bu eleştiriler şöyle:  

. Çin, iş ve rekabet ahlakını hiçe sayıyor: Teknolojik titizlik göstermeksizin kopyalama, bilinçli korumacılık, Çinli şirketlere devlet desteği sağlanması, yuan'ın değerinin düşürülmesi gibi uygulamalarla, ekonomik ulusçuluk destekleniyor.

. Çin, dünyanın geri kalanına kendi normlarını dayatıyor: Üniversitelerini kendi kriterleri doğrultusunda Şanghay endeksinde derecelendiriyor. Batılı kredi derecelendirme kuruluşlarına karşı, kendi derecelendirme kuruluşu olan Dagong'u kurdu. Çin kültürünü tanıtmak amacıyla dünya genelinde açtığı ve sayıları 2010 sonunda 280'e ulaşan Konfüçyus Enstitüleri, siyasi arenada Asya değerlerini benimsetmek için önemli bir unsur olabilir.

. Çin uluslararası sorumluluklarını üstlenmiyor: IMF, Dünya Ticaret Örgütü, G20 ve iklim konusuna yönelik tüm zirvelere katılan Çin, tamamen kendi çıkarlarını korumak doğrultusunda hareket ediyor.

Küresel hakimiyete doğru

Çin hakkındaki diğer kitap, iki ekonomist tarafından kaleme alınmış. Antoine Brunet ve Jean-Paul Guichard'ın "La Visée Hégémonique de la Chine- L'impérialisme économique" (Çin'in Hegemonya Hedefi - Ekonomik Emperyalizm) isimli kitaplarının öne sürdüğü görüş ise, "Çin'in 'uyanışından' itibaren, dünyaya hakim olmayı hedeflemesi."

Yazarlara göre, ABD ve Avrupa'da yaşanan ekonomik krizin nedeni Çin'in agresif çıkarcılığına dayanıyor. Yazarlar, bu agresif çıkarcılık sayesinde yaklaşık 4 trilyon dolar döviz rezervi oluşturan Çin'in, bu sayede çok büyük bir finansal güce ulaştığını ifade ediyorlar. Kitapta dikkat çekilen bir diğer unsur da, Çin'in ekonomik olduğu kadar, askeri güç kazanma konusunda da son derece agresif bir politika izlediği. Bunun nedeni ise, jeopolitik hedeflerine ulaşmak ve Hindistan başta olmak üzere, komşularını tehdit etmek.

Çin'in hedefi gücünü artırmak değil, çeşitlendirmek

Bu kitapların yazarlarına bakılacak olursa, Çin'den gerçekten korkmak gerekiyor. Oysa herkes bu görüşte değil. Pekin'deki Tsinghua Üniversitesi'nde Çinli büyük şirketlere yönelik araştırmalar yapan Uluslararası Strateji profesörü Jean-Paul Larçon, "Çin'in bu kadar hızlı büyümesinin endişe yaratması normal" dese de, Avrupa'nın Çin'e bağımlı hale geldiği yünündeki görüşlerin son derece abartılı olduğunu söylüyor. "Bu ülke sadece dünya satranç tahtasında yerini almaya çalışıyor: Amacı gücünü göstermek değil, gücünü çeşitlendirmek" yorumunda bulunan Larçon'un L'Express dergisinde yer alan görüşleri şöyle:

Çin, korkutmaktan korkuyor

"Çinliler son derece düzenli insanlar. Uzun vadeli planlar yapıyorlar ve bunu gerçekleştiriyorlar. Bağımsız şirketler bile devlet tarafından destekleniyor ve uluslararası piyasalara açılmaları yönünde teşvik ediliyor. Çin'in her kıtada ve her bir ülkede ne yapmak istediğine dair net bir vizyonu var.

Avrupa, Çin'in en büyük ticaret ortağı ve Çin için, Avrupa'nın ekonomik ve finansal istikrarı çok önemli. Çin, bugün kendi gücünün farkında ve şüphesiz diğer ülkeleri korkutmaktan korkuyor. Çin'in bilim ve teknoloji alanında da büyük bir güç olmasını kabul etmemiz gerekiyor. Öte yandan, ekonomik açıdan dev olan bir ülke, siyasi arenada da etkili olacaktır. Fakat şu ana kadar bu gücünü kullanmaya çalışmadı.

Eğer Çin emperyalizminden söz edilecekse, bu ABD veya Japonya emperyalizminden farklı olmaz. Ben Çin'in gelişimini son derece olumlu bir şekilde izliyorum. Bu, tüm dünya için bir fırsat. Fırsatı kaçırmamamız gerekiyor."

Çin artık dünyanın tam ortasında. En kalabalık olmanın, en güçlü olmak anlamına gelmediğini anladı. İşte bu yüzden, nükleerden telekomünikasyona, finanstan yüksek teknolojiye her alanda lider olmayı hedefliyor. Bu başarısındaki en önemli unsurlardan biri de Prof. Larçon'un dediği gibi, her kıtada ve her ülkede ne yapmak istediğine dair çok net bir vizyona sahip olması. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar