'Çizen adam'a 'anlat' demek!
Gülmeyi kim sevmez? Ben bayılırım meselâ... Yarın açılacak Tüyap Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın temasının bu yıl “Mizah: Hayata Gülümseyerek Bakmak”, “Onur Çizeri”nin Tan Oral olduğunu öğrenince hem güleceğimiz hem düşüneceğimiz günleri hayal ederek gülümsemiştim. Ve hemen Tan Oral’ı arayıp benim hazırladığım geleneksel Tüyap Onur Yazarı kitaplarından söz etmiştim; buluşup çalışmaya başlamak üzere sözleşmiştik. 1980’lerin başlarıydı sanırım tanıştığımızda. Hürriyet Gösteri dergisinin tiyatro ile ilgili bir kapağını çizmesini rica etmiştik ondan. O günlerden bugünlere sık görüşemesek de çizimlerini hemen her gün izlediğimden bana ailemden birisi gibi geliyordu Tan Oral. Düşünün 1977’den bu yana neredeyse aralıksız günlük çiziyordu. Dergilerde ve çeşitli yayın organlarındaki periyodik çizimleri ise 1968’e kadar tarihleniyordu. Bir yılda 300 gün çizdiğini varsayarsak aşağı yukarı 10 binin üzerinde bir rakam ortaya çıkıyordu ki onu kendimize yakın hissetmemiz için iyi bir nedendi...
Yokuştan aşağı evine doğru inerken onun gülme, karikatür konusunda kaleme aldıklarını hatırlamaya çalışıyordum. Örneğin, “Gülme, dişleri göstermedir!” diyordu. Hattâ gülerken kendi karikatürünü çizerek bunu somutlaştırmıştı.
Kafamın içinde bu düşünceler dolanırken birden fark etmiştim ki evini epey geçmişim. Bu sefer yukarı doğru yorucu bir tırmanma sonrası işte en heyecanlı, en keyifli an: TÜYAP Onur Yazarları kitaplarından bir yenisini hazırlamak için zili çalıyordum. Tan Oral gülümseyerek karşılamıştı beni. Çaylarımızı yudumlarken kitap projesini anlatmıştım. Nasıl bir kurgu yapacağımızı konuşmuştuk. Biraz tedirgin görmüştüm Tan Oral’ı. Hemen aklıma yıllar önce söyledikleri gelmişti: “Neler yapıyorsunuz?” diye sorduğumda “tembellik hakkımı kullanıyorum!” demişti. Yoksa, yoksa bu defa da?!
Yoo, yoo... Sonra şöyle devam etmişti o konuşmamızda: “Yalnız tembellik çok zor bir şey, tembellik yapmak için, tembellik hakkını ve imkânını yaratabilmek için çok çalışmak gerekiyor. O yüzden de bazen tembellik yapacak ne hal ne derman kalıyor insanda.”
Zaten çalışkan olmasa binlerce karikatür, makaleler, kitaplar nasıl biriksindi ki?!..
Ve başlamıştık sohbetlerimize. Yazın bütün sıcağı, memlekette olup bitenler tabii ki etkilemişti akışımızı. Zaten Tan Oral da özel muhabbetlerimizde tanıdığımdan epey farklıydı, bu kez sanki lafa nereden başlayacağını bilemiyordu, bir mizahçı için epeyce de ciddiydi... Sonra buluşmalarımızın arası açılmıştı. Ayda bir falan görüşmeye başlamıştık. Onu sıkıştırmak istemiyordum, ama kitabı teslim tarihimiz de yaklaşıyordu. Süre azaldıkça Tan Oral’ın hevesinin azaldığını da duyumsuyordum. Aslında onu çok iyi anlıyordum. Çünkü, biliyordum ki onun için kendisinden söz etmek zordu. Hele onun gibi bir çizgi erbabından bu kadar çok konuşmasını, anlatmasını beklemek... Aslında belki çizse daha kolay mı olacaktı ne?!
Velhasıl “sil baştan” diyecektik. “Baştan böyle bir kitap yapmamıza neden biraz hevessiz yaklaşmıştınız? Kitap Fuarı’nın Onur Çizeri’ni daha yakından tanımak biz izleyicilerinizin hakkı değil miydi?” sorusu ile yeniden başlayacaktık...
Yaşasın, Tan Oral bu kez keyifle anlatıyordu, söyleşimiz herhangi bir nedenle kesintiye uğrayacak diye korkuyordum, ama işte özel sohbetlerimizden bildiğim, tanıdığım Tan Oral yeniden karşımdaydı. Mizahçı lezzetiyle anlatıyor, fotoğraflar gösteriyordu. Her geçen dakika daha keyif alıyorduk. Bir kahve arası vermek bile istemiyordum bu ânı, o duyguyu kaybederiz diye. Ve Tüyap Onur Çizeri kitabı ortaya çıkıyordu: Doğal, sıcak, gerçek ve de eğlenceli... Tam istediğimiz gibi...