Vergide adalet için kayıt dışı ile mücadele edilsin

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, verginin önemli bir kısmını veren kayıtlı mükellef grubu üzerindeki yükü artıracak düzenlemelerden kaçınılması gerektiğini belirterek, “Vergi düzenlemelerinin amaçlarına ulaşması için kayıt dışı ile mücadelenin sıkılaştırılması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Nurdoğan ARSLAN ERGÜN

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜ­SİAD) Yüksek İstişa­re Konseyi Toplantısı dün ger­çekleşti. Toplantının açılışında konuşan TÜSİAD Başkanı Or­han Turan, hükümetin günde­me getirdiği yeni vergi paketi­ne değindi. Gündemdeki vergi düzenlemelerinin vergi yükü­nün mali güce göre adil şekil­de dağıtıldığı ve hukuka güve­nin korunduğu etkin bir vergi sistemine ulaşma amacına hiz­met etmesi gerektiğini kayde­den Turan, bunun için düzen­lemelerin vergi tabanını geniş­letmeyi hedeflemesini, adil, öngörülebilir ve uluslararası standartlara uygun olması ge­rektiğini söyledi.

“Vakit kaybettik, Türkiye 10 yılda fakirleşti”

Turhan şöyle devam etti:

“Ayrıca düzenlemelerin is­tişare ile, ilgili sivil toplum kuruluşlarının görüş ve de­ğerlendirilmeleri alınarak hazırlanmasının, son derece önemli olduğuna inanıyoruz. Bu alanlarda kapsamlı adım­lar atılmaksızın, sadece ver­gi yükünün önemli bir kısmı­nı yüklenen “kayıtlı mükellef grubu” üzerindeki vergi yükü­nü daha da arttıracak düzen­lemelerle yetinilmesinin, bu sürecin başarısını gölgeleye­ceğini düşünüyoruz. Vergi dü­zenlemelerinin amaçlarına ulaşması için kayıt dışı ile mü­cadelenin sıkılaştırılması ge­rektiğine inanıyoruz.”

TÜSİAD Başkanı Turan, Türkiye’nin son 10 yılda fa­kirleştiğini dile getirdi. Turan “2013’te kişi başı milli gelir 12 bin 582 dolardı. Sonra geriledi. Son 10 yılda fakirleştik. 2023 sonunda yeniden 13 bin dolar seviyesine geldik. Biliyoruz ki geride bıraktığımız 10 yılı kay­betmemiş olsaydık, bugün çok farklı bir tabloyu konuşabilir­dik.

Düşük enflasyon, bütçe disiplini, hiç sorunsuz finanse edilebilen bir cari açık ve sta­bil TL, çok daha yüksek kişi başı gelir anlamına gelecekti. Ne gelir dağılımı böylesine bo­zulmuş olacaktı, ne emeklinin satın alma gücü bu kadar düş­müş, ne de gençler gelecekle­rini yurtdışında arar hale gel­miş olacaktı. Vakit kaybettik. Vakit kaybetmenin bedeli ağır oldu. Şimdi ise yeniden doğru adımlar atmaya başladık” şek­linde konuşu.

"Enflasyonun %40'ın altına düşermesini umut ediyoruz"

Enflasyonun yıl sonunda yüzde 40'ın altına düşmesi­ni umut ettiklerini de aktaran Turan, "Enflasyonu arzu etti­ğimiz noktalara düşürene ka­dar kararlılıkla bu sürece de­vam etmeliyiz" diye konuştu.

Vakit kaybetmenin bu süreç­te Türkiye’ye sıkı sıkıya sarıl­ması gerekenleri bir kez daha hatırlattığını dile getiren Tu­ran sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kurumlarımızın bağım­sızlığını korumanın, hukukun üstünlüğüne gölge düşürme­menin, yönetişim kalitemizin gerilemesine rıza gösterme­menin, özgürlüklerden, çoğul­culuktan ödün vermemenin ve genel kabul görmüş, veriy­le doğrulanmış politikalar­dan uzaklaşmamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük. Bütün bu ilkelere sı­kı sıkıya bağlı kalarak bugün çok daha iyi bir yerde olmamız mümkündü.”

"Siyasette normalleşme umut veriyor"

Siyasette normalleşme adımlarının umut verdiğine dikkat çeken Turan, “Zamanı­mızı ve enerjimizi neyi, hangi önceliklendirme ile nasıl yap­malıyız sorularına ayıralım. Ülkemizi ileri götürmek için tüm fikirlere açık olalım, öz­gürce tartışalım. Ama siyaset­te de, ekonomide olduğu gibi bir zamanlar sahip olduğumuz ve sonradan yitirdiğimiz stan­dartları geri kazanmaya çalış­tığımızı da unutmayalım” diye konuştu. Bunun için, siyaset­çiler arasında, toplumda, hatta iş dünyasında bile yaygın olan bazı temelsiz kabulleri artık geride bırakıp, yerine veriye ve bilime dayalı politikaları uygu­lanması gerektiğini ifade Tu­ran şunları söyledi:

“İhracat artışı için TL’nin değer kaybetmesi gerekmez”

“Enflasyonla mücadele uzun vadede işsizliğe yol açmaz; bü­yümeyi düşürmez. Türkiye örneği yeterlidir. Yüksek enf­lasyondan hiçbir ülke yarar görmedi. Yüksek enflasyon ekonomiyi de siyaseti de, top­lumu da yorar, bozar; yozlaş­tırır. İhracat artışı için TL’nin değer kaybetmesi gerekmez. Düşük verimlilikle, yüksek maliyetle yapılan üretimle re­kabet gücü kazanılmaz. Dünya pazarlarında rağbet görmeyen ürünlerle ihracat artırılmaz.

Kayıt dışı ile mücadele etmek KOBİ’lerimizi zora sokmaz. Yerel bilgi ve tecrübeyi hareke­te geçirmek Türkiye’yi bölmez. İfade özgürlüğü siyaseti kaosa sürüklemez. Farklı fikirler ay­rılık değil, zenginlik getirir. Bi­limsel bilgi ile ahlak ve değerler arasında bir karşıtlık yoktur. Bilimsel ve teknolojik ilerleme bilginin üzerine kuruludur. Bil­ginin öğrenilmesi değerleri ze­delemez. Bilginin öğretileme­mesi çağın gerisine düşürür.”

“Nitelikli gençleri başka ülkelere kaptırıyoruz”

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras, dünyada göçmen sayısının hızla arttığına dikkati çekti. Aras, "Nitelikli emeğin öneminin son derece arttığı günümüzde pek çok ülke nitelikli göç programları oluşturarak yetenekli bireyleri kendine çekmeye çalışıyor. Türkiye ise yetiştirdiği nitelikli gençleri başka ülkelere kaptırıyor." diye konuştu.

Türkiye'nin dünyada en çok göç alan iki ülkeden biri olduğunu aktaran Aras, "Beyin göçünü tersine çevirmeli ve göçmen politikamızı lehimize geliştirmeliyiz. Demografik değişimi iyi yönetmeliyiz. Değişimin sağlık, istihdam, eğitim, sosyal güvenlik, toplumsal yapı gibi alanlarda yaratacağı etkilere hazırlıklı olmalıyız. Ayrıca, demokratik değişimin sektörel etkilerini belirlemeli, ona göre çözümler üretmeliyiz" dedi.

“Maliye politikaları destek vermeli”

Türkiye ekonomisinin verimliliğe dayalı büyüme modeline geçmesinin şart olduğunu vurgulayan Aras, şöyle devam etti:

"E nflasyonu kalıcı olarak düşük seviyelere çekmenin uzun ve zor bir süreç olduğunu biliyoruz ve sürecin istikrarla yürütülmesinin önemini vurguluyoruz. Para politikası doğru bir zemine oturtulurken, maliye politikasının da dezenflasyon sürecine destek vermesi gerekiyor. Kayıt dışı ekonomiyle mücadeleyi etkinleştirmeli, vergi denetim ve tahsilatını artırmalıyız. Vergi vermeyenlerden vergi almalıyız. Hiç şüphesiz, sıkı para ve maliye politikaları enflasyonu düşürmek için şart olsa da yeterli değil. Yapısal reformları da gündeme almak gerekiyor.

Rekabetçi, kural bazlı, güvenilir, öngörülebilir bir ekonomi yaratmak konusunda ihtiyaç duyduğumuz yapısal reform gündemi için AB ile Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi çok önemli bir çıpa işlevi görecektir. Gümrük Birliği'nin yeşil ve dijital dönüşüm politikalarını içerecek şekilde modernizasyonu, Türkiye ile AB arasında mevzuat yakınsamasını beraberinde getirecek ve Türkiye'nin rekabet gücünü artıracaktır."

“Yeni politikalar üretmeliyiz”

Değişim için 4 başlık önerisinde bulunan Aras, "Ön yargılarımızdan kurtulup yeni politikalar üretmeli ve uygulamalıyız. Güçlü ve dayanıklı bir ekonomi, toplum ve ülke yaratmak için farklı yapmamız gerekenleri 4 adımla özetleyebilirim. Bir, hukukun üstünlüğü. İki, eğitim ve liyakat. Üç, teknoloji üretmek ve inovasyon. Dört, verimlilik ve ihracata dayalı ekonomik büyüme modelidir" ifadelerini kullandı.