Havacılık sektörü sürdürülebilir hava yakıtlarını acilen kullanmalı

Kullandığı yakıtlar ve yer hizmetleri itibarıyla karbon ayak izin yükselten havacılık sektörü, uçuşlar sırasında azot oksit ve su buharı gibi atmosferdeki ısıyı etkileyen ve küresel ısınmaya yol açan gazların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu sorunu aşmak içinse sürdürülebilir hava yakıtlarının kullanılması gerekiyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Günlük hayatlarımızda farkında olmadan yaşam alanlarımıza görünmez ama bir o kadar da etkili izler bırakıyoruz aslında. Bıraktığımız bu olumsuz izlerden biri de son zamanlarda adını sıklıkla duyduğumuz karbon ayak izi. Karbon ayak izinde pay sahibi sektörlerden biri ise kuşkusuz ulaşım ve bunun bir kolu olan havacılık sektörü. Uçaklar, modern ve konforlu seyahatlerin vazgeçilmez parçası olmasına rağmen, sera gazı salımı ve karbon ayak izi konusunda önemli etkilere sahip.

Havacılık açısından kavramları anlamak

Sera gazı etkisi ve karbon ayak izi kavramlarını sıklıkla duymakla beraber meselenin havacılık sektörü açısından anlaşılabilmesi için kavramları hatırlatmakta yarar var. Öncelikle sera gazı; karbondioksit, metan, nitröz oksit ve çeşitli gazlardan oluşan dünya sıcaklığının belli bir seviyede kalmasını sağlayan, doğal düzenin devam etmesi için gerekli olan bileşiklerdir. Güneş ışınları atmosferde süzülerek yer küreyi ısıtır. Yer küredeki ısı kayıpları atmosfer tarafından engellenirken, atmosferin bu ısıyı geçirme ve tutma özelliğine sera gazı etkisi denir.

Karbon ayak izinin çevre bakımından havacılığa etkileri

Uçakların yaydığı sera gazı salımının büyük kısmını ise fosil yakıt kullanımıyla oluşan karbondioksit oluşturuyor. Her uçuşta kilogram başına yakılan jet yakıtı 3,15/kg karbondioksit salımı yapıyor ve günde binlerce uçuş yapıldığı düşünüldüğünde küresel ısınmaya etkisi oldukça yüksek oluyor. Uçakların büyüklüğü, doluluk oranı, uçakların modeli de karbon salım oranında değişiklik oluşturuyor. Özel jetler ise hava taşımacılığında karbon salımına en fazla sebebiyet verenler arasında yer alıyor. Fosil yakıtların kullanım alanlarından biri olan havacılık sektörü de gaz emisyon artışında, diğer sektörler arasında yüzde 11 pay alıyor.

Karbon ayak izi ise kişi, ülke, organizasyon benzeri etkenlerin ürettikleri sera gazı emisyonlarının bir ölçüsü olarak karşımıza çıkıyor. Sera gazı ve diğer çeşitli gazların bir yıl içinde atmosfere salınan toplam miktarını temsil eder. İklim değişikliği mücadelesinde emisyon azaltma ölçüsü olarak kullanılır. Uçaklarda fosil yakıt kullanımından kaynaklanan karbondioksit emisyonu, azot oksit ve su buharı gibi atmosferdeki ısıyı etkileyen ve küresel ısınmaya yol açan gazlar ortaya çıkarıyor. Bu gazların yan etkileri; mevsimlerde görülen değişiklikler, buzulların erimesi ve dünyanın gittikçe ısınması olarak karşımıza çıkıyor.

Karbon azılımı için sektörde neler yapılmalı?

Yapılan uçuşlar ve havalimanlarında yapılan diğer yer operasyonları (uçak yakıt ikmal, yer hizmetleri, havalimanı ısıtma-soğutma sistemleri) hava kirliliğine sebep oluyor. Havalimanlarında yoğunluk ve kapasitenin artması sonucu oluşan ses ve gürültü kirliliği, bu civarda yaşayan insanları ve diğer canlıları olumsuz etkiliyor. Yeni nesil uçakların yavaş yavaş filolara dahil edilmesiyle, ses kirliliği büyük oranda azalış gösterecek.

Elbette biraz kararlılık ve planlama ile havacılık sektöründe de sürdürülebilir ulaştırma faaliyetlerinin önü açılabilir. sadece havayolu şirketlerinin karlarından biraz fedakarlık yapıp, ‘Sürdürülebilir Hava Yakıtını (SAF) tercih etmesi önemli bir eşiğin atlanması anlamına geliyor. SAF olarak geçen çevre dostu yakıtların kullanılması, çevreci bir çözüm sunduğu gibi emisyonun büyük oranda azaltılmasına olanak sağlıyor. SAF, bitkilerden de elde edilebilen biyoyakıt ve biyo-jet olarak da geçen çevreci yakıt türü olarak biliniyor.

Hidrojen yakıtlı uçak yapım çalışmaları sektör için umut

Öte yandan, uçaklarda geniş çaplı bir değişikliğe gerek duymadan SAF için uyumlu hale getirilmesi için çalışmalar yapılmaya başlandı. Bunun bir örneği de Boğaziçi Üniversitesi ve THY tarafından gerçekleştirilen sürdürülebilir kaynaklardan üretilen biyoyakıt elde etme çalışmasıydı. THY 2 Şubat 2022’de, Pegasus Havayolları ise 1 Mart 2022 ‘de Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı (SAF) ile ilk uçuşunu gerçekleştirdi. SAF’ın en büyük dezavantajları arasında; diğer jet yakıtlarına göre daha maliyetli olması, üretim zorluğu, enerji ihtiyacı ve bu enerjinin de fosil yakıtlardan elde edilmesi, altyapı değişikliklerine sebebiyet, sınırlı temin ve jet yakıtıyla karışımında doğru orantıyla yapılması sayılabilir.

Elektrik, hidrojen ve sıfır emisyonlu yeni nesil uçakların geliştirilmesi de çalışmalar arasında yer alıyor. Her ne kadar kısa vadede bir çözüm getirmese de uzun vade de filoların sürdürülebilirliğinde önemli bir rol olabilir. Uygulamaya geçen önemli gelişmelerden biri de ICAO tarafından uygulamaya alınan, karbon denkleştirmeyi ve azaltmayı hedefleyen CORSIA programından oluşuyor. Karbon ofset programıyla, teknolojik, operasyonel ve SAF kullanımı ile azaltımı sağlanamayan karbondioksitin nötrlenmesini hedefliyor.

Öte yandan, eski nesil uçaklar yerine (Airbus 320 ceo veya Boeing 737-800NG) yeni nesil neo uçakların kullanımı yakıt tüketimi ve karbon emisyonu açısından yüzde 15- 20 oranında verimlilik sağlıyor. Türkiye’deki hava yolu şirketlerinin filoların yenilemeye başlanması ve SAF yakıtı kullanılmaya başlaması, CORSIA karbon nötrleme programlarına katılmaları da karbon emisyonu için harekete geçildiğini gösteriyor. Son olarak operasyonel verimliliği arttırmak, hava trafik kontrolörlerinin etkili yönetimi, hava koşulları ve rüzgâr hızlarına uygun rotaların belirlenmesi, yer hizmetlerinde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı de uçuş sürelerini ve kullanılan yakıt oranını azaltacağından bu kapsamda yapılacak çalışmalar da önem arz ediyor.