Geleceğin ulaştırma trendlerinde ‘akıllı teknoloji’ devri öne çıkıyor
Odağına akıllı teknolojileri alarak, verimliliği ve öngörülebilirliği somut verilere dayandıran sürdürülebilir ulaştırma sektörü, hayata geçirdiği uygulamalarla hem emisyonları düşürüyor hem de zaman ve enerjiden tasarruf edilmesini sağlıyor.
Sürdürülebilir ulaştırma modelleri şehirlerin yeniden işlerlik kazanması anlamına geliyor. Şehirlerdeki trafik akışını kaostan alıp olması gereken seviyeye getiren sürdürülebilir ulaştırmada bugün itibarıyla onlarca trend bulunuyor. Bununla beraber ulaştırmanın ekonomik faydalarını sürdürülebilir bir şekilde elde etmek, küresel bir öncelik haline geldi. Ulaştırma, lojistikten turizme kadar birçok sektörü doğrudan etkilediği için çevre maliyetlerinde dengeleyici keşifler trendlerin yönünü belirliyor. Karbon vergisi gibi politikalar ise çevresel maliyetleri içselleştirmeyi amaçlıyor. Karayolu taşımacılığında elektrikli araçların yaygınlaşması, deniz taşımacılığında yakıt verimliliğini artıran teknolojiler ve demiryolu taşımacılığının teşviki gibi uygulamalar, çevresel sürdürülebilirlik adına atılan adımlar arasında sayılabilir.
Geleceğin şehirleri ile yaşam kalitesi artabilir Bununla beraber ulaşım ve altyapı sistemleri, modern şehirlerin temel yapı taşlarıdır. Artan nüfus, hızlı kentleşme ve çevresel kaygılar, bu sistemlerin yeniden ele alınmasını gerektiriyor. Sürdürülebilir ulaştırma ve akıllı altyapı çözümleri, şehirlerin karşı karşıya olduğu bu zorluklara yanıt verme potansiyeline sahip. Sürdürülebilir ulaştırma modelleri, şehirlerin karbon ayak izini azaltma konusunda kritik rol oynuyor. Elektrikli toplu taşıma araçları, bisiklet yolları, yaya dostu alanlar gibi uygulamalar bu modellerin temelini oluşturuyor. Yine akıllı altyapı sistemleri, sensörler ve veri analizine dayalı olarak trafik akışını optimize eder, enerji verimliliğini artırır ve çevresel etkileri en aza indirir. Örneğin, akıllı trafik ışıkları, şehir genelindeki trafik yoğunluğunu azaltabilir ve böylece yakıt tüketimini düşürebilir. Sürdürülebilir ulaşım ve akıllı altyapı çözümleri, modern şehirlerin karşılaştığı çevresel ve sosyal zorlukları ele alarak yaşam kalitesini artırma potansiyeline de sahip.
Hareketlilik arttıkça karbon ayak izi de hızla büyüyor
Şu detaya dikkat etmekte yarar var. Hareketlilik arttıkça karbon ayak izimiz de büyüyor. Bu yüzden her alan gibi ulaşımın da sürdürülebilir hale getirilmesi, küresel ısınmayla mücadelede kritik önem taşıyor. Sürdürülebilir ulaşım, bir toplumun hareketlilik ihtiyaçlarını çevreye en az zarar verecek şekilde ve gelecek nesillerin hareketlilik ihtiyaçlarına zarar vermeyecek şekilde destekleme kapasitesi olarak tanımlanıyor. Sürdürülebilir ulaşımın üç hedefi ise sosyal eşitlik, ekonomik verimlilik ve çevresel sorumluluk olarak özetlenebilir.
Sosyal eşitlik; ulaşımın toplumsal fayda sağlayacak şekilde güvenle yapılması, sağlık sorunları veya diğer etkileri en aza indirmesi ve ulaşım sistemlerinin herkesin erişimine açık, eşitlikçi bir düzende olmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesini kapsıyor. Ekonomik verimlilik ise ulaşımın kârlılığını ve değişen taleplere uyum sağlayabilmesini hedefliyor. Çevresel sorumluluk hedefi ise ulaşımın çevresel etkilerinin en aza indirilmesiyle ilgileniyor. Pratikte sürdürülebilir ulaşımın amacı, toplu taşımaya ve ulaşım altyapısına yeni düzenlemeler getirerek özel araçlara bağımlılığı azaltmak ve nüfusun daha büyük bir çoğunluğuna hareketlilik imkanı tanımak ve aynı zamanda toplu taşıma araçlarını da daha çevre dostu hale getirmek olarak sıralanabilir. Ancak ulaşım sektörünü bunlarla sınırlı görmek doğru bir yaklaşımı temsil etmiyor. Sürdürülebilir ulaşım, araç motorlarında salım kontrolünden araç güvenliği, yakıt verimliliği ve koordineli trafik sinyallerine; transit operasyonlar, paralı yolların ve otoyolların yönetiminden kaldırım ve malzeme gibi altyapı çalışmalarına uzanan oldukça kapsamlı bir alana değiniyor.
Öte yandan, Avrupa Birliği’nin temel politikası haline getirilmeye çalışılan Avrupa Yeşil Mutabakatı, temiz araç kullanımı ve alternatif yakıtlara geçişi sağlayarak 2050’ye kadar ulaşımdan kaynaklanan salımlarda yüzde 90 oranında bir azalma hedefliyor. Bu hedef doğrultusunda ihtiyaç duyulan 1 milyondan fazla şarj ve yakıt ikmal istasyonu, Avrupa Komisyonu tarafından destekleniyor ve finanse ediliyor. Sürdürülebilir ulaşımın önündeki en önemli engellerden biri, artan talebi karşılamanın zorluğu. Büyüyen ekonomilerin ulaşım gibi altyapı hizmetlerine ihtiyacı sürekli artıyor ve insanlar gelirleri arttıkça toplu ulaşım yerine hâlâ sosyal statüyü temsil eden özel araçları seçebiliyorlar. Artan enerji ve kaynak tüketimi de bunun beraberinde gelerek bir domino etkisi yaratmaya başlıyor: Artan trafikle beraber hava kirliliği ve sera gazı salımları da artıyor, böylece olumsuz sağlık ve sosyal yan etkiler yaşanıyor.
Küreselde neler yapılıyor?
Sürdürülebilir ulaştırma aslına bakılırsa “rağmenlere rağmen” ilerleyen bir model olarak karşımızda duruyor. Her bölgede siyasi iradenin olayı ele alma şekli gelişimin hızını belirliyor. Bu kapsamda küreseldeki gelişmelere baktığımızda Barselona Kentsel Hareketlilik Planı (UMP), şehirde bisiklet sürücüleri ve yayalar etrafında şekillenen bir ulaşım ağı olarak hayli ses getirmişti. 2019 yılında başlatılıp 2024’e kadar süren plan, şehir meclisi dahil olmak üzere çeşitli siyasi ve sosyal kurumları da içine alarak projelerini katılımcı bir şekilde gerçekleştirdi. Odağına akıllı teknolojileri alarak, verimliliği ve öngörülebilirliği somut verilere dayandıran sürdürülebilir ulaştırma sektörü, hayata geçirdiği uygulamalarla hem emisyonları düşürüyor hem de zaman ve enerjiden tasarruf edilmesini sağlıyor. Geleceğin ulaştırma trendlerinde ‘akıllı teknoloji’ devri öne çıkıyor Hedeflenen süre içinde Barselona’daki şehir içi ulaşımı tamamen toplu ulaşım etrafında şekillendirmek isteyen plan, kapsamlılığı ve kapsayıcılığı ile farkını ortaya koyarak birçok şehre de ilham kaynağı oldu. Paris, Oslo ve Madrid gibi şehirler de sürdürülebilirlik adına araç yakıtlarının vergilerini yükseltip, dizel araçlara katı kurallar getirerek Avrupa’da kent merkezlerini araçsız bölge haline getirmek için çalışıyor. Aksi takdirde, insanların yoğun olarak yaşadığı veya çalıştığı kent merkezlerindeki yoğun araç trafiği olan bölgelerde sıcaklıklar dayanılmaz hale geliyor, insanlar egzoz dumanına doğrudan maruz kalıyor ve trafik de verimli bir ulaşımı imkansız kılıyor. İklim krizinde kentlerin etkisinin yaklaşık yüzde 70 paya sahip olduğunu düşünüldüğünde bu durumun küresel ısınma kaynaklı iklim krizinin etkilerini azaltma konusunda da önemli bir adım olduğu söylenebilir.
Paylaşım hizmetleri ve bisiklet yeni nesil şehircilikte önemli
Hem insan sağlığı hem de çevre sağlığı için en faydalı ulaşım yolu olarak en basit sürdürülebilir ulaşım çözümlerinden biri yürüme, diğeri ise dünyanın dört bir yanında gittikçe daha da popüler hale gelen paylaşım hizmetleri ile bisiklet. Kontrolsüz yaya geçitlerinde yayaların geçiş üstünlüğünü korumayı amaçlayan Yaya Geçidi EDS sistemi gibi akıllı ulaşım uygulamaları, yaya yollarının ulaşım kolaylığını ve güvenliğini artırmayı hedefliyor. Danimarka’nın Odense şehrinde kavşaklardaki trafik ışıklarına uygulanan yağmur sensörleri de yağmurda kalan bisikletçilere daha uzun süre yeşil ışık yakarak bisikletçilerin yolculuk kalitesini artırıyor. Bir uygulamaya daha bakmak gerekirse 1993’te Norveç’in Trondheim kentinde Jarle Wanwik tarafından kurulan “Trampe bisiklet asansörü” gibi bir kurulum, yaygınlaştırılabilir. Hatta İstanbul gibi bol yokuşlu bir kentte bisiklet çözümü de olabilir. Bununla beraber, toplu taşıma seçenekleri de artıyor ve toplu taşıma ulaşım ağları genişliyor. Otobüs servisinin geliştirilmiş hali olarak kabul edilebilen ve Türkiye’de de “metrobüs” olarak bilinen Hızlı Taşıma Otobüs (BRT) sistemi, var olan altyapı ile kullanılabilir olması ve metro gibi sistemlerden daha ucuz olması sebepleriyle tercih edilen uygulamalardan. Bu sistemin iki önemli örneği, Kolombiya başkenti Bogotá’da 2000 yılında hizmete açılan bir proje ve Çin’in Guangzhou kentinin yeni BRT ağı sayılabilir. Guangzhou ağında günde 800 bin insan taşınırken, Bogota’da ise BRT, 300 kilometrelik yaygın bisiklet yollarıyla birbirine bağlanıyor. Zengin ve yoksul mahalleleri birbirine bağlayan bu ağlar, aynı zamanda ulaşımda sosyal adaleti de sağlıyor.
BRT, elbette ucuz olması ve yapım süresinin metroya oranla %20 daha kısa sürmesi sebebiyle de tercih ediliyor. Ancak Kolombiya’da, halk tarafından aşırı kalabalık ve uzun bekleme süreleri yüzünden protestolara da maruz kalıyor. Türkiye’de de metrobüs söz konusu olduğunda aynı şikayetlerden bahsetmek mümkün. Koronavirüs ile beraber metrobüsle ulaşım aşırı kalabalıktan dolayı tercih edilmediği için kalabalığın azalması ve insanların özel araçlara yönelmesi de bir başka sorun alanı. Bu haliyle metrobüsün hem aşırı kalabalıklığı hem de fosil yakıtlarla çalıştığı için ürettiği karbon salımı sebebiyle kent ölçeğinde sürdürülebilir bir toplu taşıma çözümü olup olmadığı tartışmalı bir konu.
Diğer bir önemli ve tartışmalı sürdürülebilir ulaşım pratiği ise araç paylaşım uygulamaları. BMW Grubu ve Sixt SE ortaklığıyla kurulan ve birçok Avrupa şehrinde toplu taşıma ile entegre edilen araç paylaşım programı DriveNow’ın tüm filosunun yüzde 20’sini, Kopenhag’daki filosunun ise tamamını elektrikli araçlar oluşturuyor. DriveNow bu servisi sağlayan tek girişim değil, birçok şehirde araçların daha verimli kullanılabilmesi ve çevreye verilen zararların azaltılması için araç paylaşım uygulamaları tercih ediliyor. Araç paylaşım uygulamaları başarılı olsa da yaygın hale geldiklerinde toplu taşımaya olan güveni de düşürüyorlar. Sierra Club, araç paylaşım hizmetleri olmasaydı Uber ve Lyft kullanıcılarının yüzde 60’ının toplu taşımayı, yürümeyi veya bisiklete binmeyi tercih edeceğini ortaya koyan bir çalışma açıkladı.
Dünyadaki ilk araçsız gün örneği Bogotá’da
Kolombiya’nın başkenti Bogotá’da 1982 yılından beri her pazar 120 km uzunluktaki otoyollar 07.00 ile 14.00 arası ulaşıma kapatılıyor. 7 milyonu aşkın bir nüfusa sahip Bogotá’da ayrıca ilk defa 24 Şubat 2000 tarihinde şehrin tüm yolları trafiğe kapatıldı ve bu ölçekte bir kent için dünyada ilk araçsız gün örneği oldu. Bu etkinlik, Bogotá halkı tarafından öyle çok sevildi ki bir referandumla her yılın şubatın ilk perşembesinin araçsız gün ilan edilmesine karar verildi. Ayrıca İngiliz tasarım stüdyosu Umbrellum tarafından tasarlanan Starling Crossing adlı yaya geçidi sistemi, yere gömülü LED ışıklar ve nesne takip sistemleri ile yola gerçek zamanlı sanal işaretler koyabiliyor. Sistem hem bisikletlileri hem de yayaları tanıyarak, tehlike oluşturabilecek durumlarda önceden uyarı amaçlı, duruma en uygun trafik işaretlerini gösteriyor. Bu ve benzeri uygulamalar her geçen gün katlanarak artıyor ve sürdürülebilir ulaştırma alanında trendleri belirliyor.