Hayvancılığa Ankara’dan mı Kars’tan mı bakacağız?

Ali Ekber YILDIRIM
Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN [email protected]

Kurban Bayramı öncesinde hayvancılıkta çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Doğu Anadolu Bölgesi’nde Afrika hastalığı, Batıda mavi dil hastalığı yayılıyor. 

Hükümet besilik dana ithalatı için kapıyı açtı. Besiciler sahip oldukları besi hayvanının yüzde 40’ı kadar ithalat yapabilecek.

Ankara’dan bakarsanız et fiyatı yükseliyor. Fiyat artışını durdurmak için ithalatla piyasayı dengelemek gerekir. 
Kars’tan bakarsanız Kurban Bayramı öncesi hayvanlarını yayladan indiren yetiştirici bir yıllık emeğinin karşılığını almaya hazırlanırken, ithalatla elindeki hayvanın değeri düşürülüyor. 

Hayvancılığa Ankara’dan mı, yoksa Kars’tan mı bakacağız? 
Öncelikle nereden bakarsanız bakın hayvancılık politikasında çok büyük yanlışlar var. 

Çiçeği burnunda Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun verdiği bilgiye göre, 2010-2014 yılları arasında 261 bin üreticiye 8 milyar lira faizsiz hayvancılık kredisi verildi. Hayvancılığa verilen karşılıksız destek 3 milyar lira. Bu kadar krediye, yatırıma, desteğe rağmen Türkiye ikide bir ithalata mahkum oluyorsa, uygulanan politikanın sorgulanması gerekmez mi? 

Ya uygulanan politikada çok büyük yanlışlık var ki, kredi ve destekler amacına uygun, verimli kullanılmıyor ya da birileri bilinçli olarak ülkeyi ithalata mahkum ediyor. Ankara’dan bakarsanız et çok pahalı. Çünkü işin kaynağında Kars, Iğdır, Erzurum ve besi materyali üreten diğer merkezlerde besilik dana yüksek fiyattan alınıyor. Pahalı yemle besleniyor ki yem hammaddesinin de büyük bölümü ithal. Böyle olunca karkas et pahalıya satılıyor, tüketici de yüksek fiyattan almak zorunda kalıyor. O zaman Erzurum, Kars, Iğdır’daki besicileri terbiye etmek için besilik dana ithalatı yapmak gerekir. İthalat olursa fiyat düşer. 

Kars, Erzurum, Iğdır’dan bakarsanız, Türkiye’de besicilik yapmak, besi danası yetiştirmek çok maliyetli bir iş. Memlekette doğru dürüst mera bırakılmadı. Çoban bulmak zor. Buna rağmen büyük zorluklarla yetiştirilen besilik hayvanlar maliyetine, bazen zararına satılıyor. Besilik hayvanı alan büyük işletmeler hayvanları kesime gelinceye kadar besliyor. Yem ve diğer girdiler nedeniyle maliyet artıyor. Buna rağmen kesilen hayvanın karkas fiyatı ile tüketiciye sunulan etin arasında çok büyük fark var. Üretici ucuza satarken tüketici pahalıya tüketiyor. Birileri 400-500 kiloluk bir hayvanda sadece bir iki kilo çıkan pirzolanın, bonfilenin fiyatını öne çıkararak etin çok pahalı olduğunu, tüketicinin et alamadığını öne sürerek ithalata zemin hazırlıyor. 

Defalarca ithalat yapıldı. Ancak fiyat düşmedi, düşmüyor. İthalatın çözüm olmadığı biliniyor. Ama birilerine para kazandırmak için ithalat yapılıyor. Çünkü, ucuz diye ithal edilen etler de tüketiciye pahalıya satılıyor. 

Kurban Bayramı öncesinde bu iki bakış açısından birini tercih eden Hükümet, besilik dana ithalatına izin verdi. Öyle bir izin çıktı ki, sadece belli büyüklükteki besiciler ithalat yapabilir. Çünkü bir işletmedeki hayvan sayısının yüzde 40’ı kadar ithalata izin var. 

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı il müdürlükleri işletmelere gidip hayvan sayısını tespit edecek ve o işletmenin kaç hayvan ithal edebileceğini belirleyecek. Burada neler olabileceğini tahmin etmek zor değil. İşletmesinde 100-200 hayvan olan bir besici 40 hayvanı veya 80 hayvanı nasıl ithal edecek? 

Ancak binlerce hayvanı olan işletmeler ithalat yapabilir. Onlara tanınan bu hak et fiyatını düşürebilir mi? Kaldı ki, o büyük besiciler de yüksek yem fiyatından, girdi maliyetlerinden hep şikayetçiler. Karkas etin ucuz olmasından yakınıyorlar. 

Aslında et fiyatındaki sorun besi danasının fiyatından çok, yem başta olmak üzere birçok girdinin dışa bağımlı olması nedeniyle çok pahalıya mal olması. Amerika’daki besici mısırın tonunu 160 dolara alıyor. Türkiye’deki besici 320 dolardan. Türkiye’deki et fiyatı ile Amerika’da et fiyatı aynı olsun denilebilir mi? 

Ya da birilerinin sıklıkla söylediği “dünyanın en pahalı eti Türkiye’de” sözü gerçekleri ne kadar yansıtıyor? Çünkü dünyanın en pahalı girdileri de Türkiye’de. 

Et fiyatı ile ilgili asıl sorun besicide ya da yetiştiricide değil, sorun yüksek girdi maliyetleri ve nihai tüketiciye sunulan marketlerde denetlenmemesinde. 

Girdi maliyeti, fiyat, kâr, zarar bir yana hayvancılıktaki en büyük tehlike hayvan hastalıkları. Gıda,- Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve diğer ilgili devlet kurumları hayvan hastalıkları ile mücadeleyi ciddiye almadıkları için bugün ülkenin doğusu Afrika hastalığı, batısı mavi dil hastalığı nedeniyle karantina altında. Her iki hastalığın da yayılmasında hayvan ithalatının ve sınırdan kaçak hayvan girişinin büyük rolü var. 

Bir ülkenin hayvancılığı için en büyük tehlike salgın hastalıktır. Zamanında koruyucu önlem alınmazsa sonradan yapılacak müdahaleler hastalığın yayılmasını önleyemiyor. Daha düne kadar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker çıktığı her televizyon programında Trakya Bölgesi’nin hastalıktan ari bölge olduğunu övüne övüne anlatıyordu. 
Trakya Bölgesi hastalıktan ari bölge diye İstanbul’un Anadolu yakasından Avrupa yakasına kurbanlık götürülmesi yasak. İki yıl önce oradaki arilik bozulmasın diye kurbanlık ithal edilmişti. Bugün Trakya mavi dil hastalığı ile yıkılıyor. 

Avrupa Birliği’nin Türkiye’den et ve et ürünleri almamasının temel nedeni hayvan hastalıkları.

 Özetle, hayvancılığa nereden bakarsanız bakın hastalık sorununu çözemezseniz, sağlıklı ve güvenilir et tüketilmesini sağlayamazsınız. Dostumuz Uzman Doktor Ülkümen Rodoplu'nun deyimi ile kurban alırken kurban olursunuz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar