Yurtdışı borçlanmasında ilişki yönetiminin önemi…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Gence KAYACIK / Kurumsal Finansman Uzmanı

2007 Ağustos ayında başlayan global ekonomik krizden çıkmak için devreye alınan parasal genişleme politikalarının kademeli olarak sonlandırılmasına başlanacağı bu günlerde gelişmekte olan ülkelerin piyasaları olumsuz olarak ayrışmaktalar. Özellikle Türkiye, TC Merkez Bankası tarafından en son açıklanan “Özel Sektörün Yurtdışından Sağladığı Kredi Borcu” verilerine göre Aralık 2004’deki 47 milyar 39 milyon 302 bin 934 dolar seviyesinden Temmuz 2013’de 183 milyar 174 milyon 547 bin 278 dolar seviyesine çıkan ve refinansmanı elzem olan kısa ve uzun vadeli özel sektör yurtdışı borçlanması ile bu zor döneme girmektedir.

Kamuoyunda özel sektör yurtdışı borçlanmasının çok büyük bir kısmının finansal kuruluşlara ait olduğu algısı hiçbir veriye dayanmadan oluşsa da, gerçekte bu borcun %48.68’ini finansal olmayan şirketler gerçekleştirmiş durumda. 

Bu yüzden, orta ve uzun vadeli faizlerin yükseldiği, risk alma isteğinin gelişmekte olan ülkeler aleyhine gerilediği bir ortamda, şirketlerin işbirliği içerisinde oldukları yabancı alacaklıları (tahvil alıcıları, ticari bankalar, yatırım bankaları ve onların yatırımcıları vb) ile daha önce hiç olmadıkları kadar yakın ve dikkatli bir ilişki içerisinde olmaları elzemdir.

Global ekonomik krizi, özellikle de krizin Avrupa ayağını inceleyen herkes değil devasa şirketleri hükümetleri dahi dizlerinin üzerine çöktüren yabancı alacaklıların gücünü ve onlarla olan ilişkinin doğru yönetilmesinin önemini tespit edecektir.

Bugüne kadarki uygulamaları incelediğimizde Türk şirketlerinin genel olarak yurtdışı borçlanmaları öncesinde potansiyel alacaklılarına yapılarını, finansal durumlarını ve ihtiyaçlarını, borçlanma sonrasında ise yabancı alacaklılarına finansal performanslarını ve sözleşmesel raporlama gerekliliklerini bildirdiğini görürüz. Krizden çıkarılacak dersler ve “yeni normal” dönemdeki yeni ekonomik koşullar doğrultusunda Türk şirketleri yabancı alacaklıları ile olan ilişkilerinin bu iki aşamasında da yenilikler hayata geçirmelidir.

Öncelikle Türk şirketleri, kriz öncesinde yüksek başarı primleri elde etme hırsı, krizin patlak vermesi sonrasında ise ekonomik gerilemenin finansal kurumlar üzerinde yarattığı baskı kaynaklı artan suçlardan maddi ve manevi büyük zararlar gören yabancı muadilleri gibi, yurtdışı borçlanmalarının ilgili tüm dokümanlarına muhataba tebligat alıp göndermekten başka fonksiyon tanımayan ‘Temas Kurulacak Şahıs Maddesi’ (Contact Person Clause) yerine ‘Kilit Kişi Şartı’ (Key Man Provision) eklemelidirler. 

Bu madde tahtında ilgili finansal kurumunun satılması veya iflas etmesi gibi ekstrem durumlarda dahi görevine devam edecek, ve ayrıca çalıştığı kurumu değiştirmesi halinde bile kendi dönemine ait sorumluluktan kurtulamayacak şekilde atanan ‘kilit kişi’nin varlığı, borçlanma öncesinde işlemin her ne olursa olsun gerçekleşmesi, borçlanma sonrasında taraflar arasında herhangi bir ihtilaf oluşması halinde ise “koltuğun korunması” amacıyla ilgili finansal kurum birimleri arasında alacaklı hakkında yaşanabilecek yanlış bilgilendirme ve yönlendirme olaylarının önüne geçilmesini sağlayacaktır.

Bugünün değişen ortamında, borçlanma sonrasında artık borçluların sadece belirli dönemlerde yabancı alacaklılarına finansal performanslarını (bilançolar, bağımsız denetim raporları) ve sözleşmesel raporlama gerekliliklerini ((Servicer Reports), ‘Uyumluluk Belgeleri’(Compliance Certificates) vb) bildirmesi yeterli değildir. Unutulmaması gerekir ki, şirketlerin hisse başına düşen kazançlarını arttırma kabiliyetine önem veren hisse senedi yatırımcılarının aksine alacaklılar, şirketlerin en genel anlamda kredibilitelerine yoğunlaşırlar. Dolayısıyla, kısa dönemde FAVÖK (EBITDA) gibi verilerden çok, uzun vadede nakit akışı ve kazançlar gibi finansal durum metriklerine ve hatta ve hatta bu metriklerin ortaya çıkmasını sağlayan finansal politikaları öğrenmeye önem verirler.

Global ekonomik krizin patlak vermesinden sonra yabancı alacaklıların kurum dışı üçüncü taraflardan ziyade kurum içi araştırmalara dayanmaya başladıklarını dikkate alarak Türk şirketleri, onların kendilerini güvende bulacakları şartları yaratan tutarlı finansal politikalar geliştirdiklerini kanıtlayan bilgilerle yabancı alacaklılarını beslemelidir. Bu çerçevede, örneğin yurtdışı borçlanma sonrasında gerçekleştirilen yeni borçlanmaların detaylı yapısı, refinansmanı yapılan hâlihazırdaki borçların yenilenme şartları, borçlunun dâhil olduğu grup – sermaye yapısındaki / iştigal konusundaki değişiklikler, grup içi borçlanmalar / para hareketleri, borçlunun rating’ini koruma ve hatta yükseltme yönündeki çalışmaları, şirket birleşme / satın alma faaliyetleri hakkındaki ileri dönemdeki nakit akış beklentisini şekillendirecek bilgiler mutad raporlama tarihleri beklenmeden yabancı alacaklılardaki ‘kilit kişi’lere sağlanmalıdır. Ayrıca, gerçekleştirdikleri yurtdışı borçlanmaların komplikasyon düzeylerine göre gerekirse Türk şirketleri yabancı alacaklılarındaki ‘kilit kişi’lere aynı anda düzenli ve güncel bilgi akışı sağlamak adına web tabanlı bilgilendirme platformları dizayn etmelidir.

Bu konularda ilginizi çekebilir