'Yenidoğan Çetesi' davasında 11. gün! Sanıklar işleyişe dair detayları anlatıyor

Yeni doğmuş bebekleri, SGK'dan üst sınırda ödeme alarak, haksız kazanç sağlamak için hayattan koparan 'Yenidoğan Çetesi' davası 11. gününde devam ediyor. Sanıkların ifadelerinin alınmaya devam edileceği günde davaya, sanıklardan doktor Mehmet Gürül'ün savunmasıyla başlandı. Sanıklar söz mahkemede söz aldıkça, Çete'nin işleyişine dair detaylar da daha net şekilde ortaya çıkıyor.

AA
YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları öne sürülen 47 sanığın yargılandığı 'Yenidoğan Çetesi' davasının duruşması bugün de devam ediyor. Güne sanıklardan doktor Mehmet Gürül savunması yapılarak başlandı. 

Sanık Mehmet Gürül: "Dış nöbetçileri denetimcilerden sakladım"

TRG Hospitalist Hastanesi'nin doktorlarından tutuksuz sanık Mehmet Gürül, 125 bin lira maaşının tamamının hastane tarafından verildiğini belirtti: "Fırat Sarı'yla ortak ev aldık. Benim 500 bin liram vardı. 500 bin borç aldım. Öyle aldık. İlaç satıldığından haberim yoktu. İlk ilaç satıldığını duyduğumda şoke oldum. Hasan Basri ve Hakan Doğukan'ın yaptığını öğrendim. Sonrasında Hasan benim olduğum hastaneye geldiğinde onu da sıkıştırdım. Hatta tapelerde de var" dedi.

Gürül, bu ilaçların Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan satın alınmadığını, üretici firmadan tedarik edildiğini anlatarak, "İlaç buzdolabında duruyor. İhtiyaç olduğu takdirde hekimin önerisiyle gerekli olduğu kadar alınıyor. İlaç kullanıldıktan sonra ilaç kutusu hastanın dosyasına konuluyor. İlaç düşümü denilen şey ise budur" diye konuştu.

Bu davadaki tek suçunun dış nöbetçileri denetimcilerden saklamak olduğunu iddia eden Gürül, hastanede dosya eksikliklerinin olduğunu, dış nöbetçilerin hastalara iyi baktığını ve denetimciler geldiğinde hastane zarar görmesin diye dışarı çıkardıklarını anlattı.

Sanık Murat Mantuş: "Kimseyle yalnız görüşmedim"

TRG Hospitalist Hastanesi Genel Müdürü olan tutuksuz sanık Murat Mantuş, kimseye danışmadan karar almadığını ve kimseyle yalnız görüşmediğini ifade etti. Organize suç örgütü elebaşı olduğu iddia edilen Fırat Sarı'nın danışmanlık için kendisiyle konuştuğunu anlatan Mantuş, Fırat Sarı'nın kendisine "Bu konuda yasal olmayan hiçbir şey yok. İnsanların tedavi olacağı hastaneyi seçme hakları var. Hukuk departmanına sorup deneyelim dedik" dediğini aktardı.

Mantuş, cironun yüzde 15'i şartıyla sanık Fırat Sarı'yla anlaştıklarını, yüzdelik içinde hekimlerin maaşının olduğunu, kalanları Sarı'nın ödeyeceğini anlatarak, şöyle devam etti: "Fırat Sarı bir gün beni arayıp faturaları önden keserek, kendisine gönderip gönderemeyeceğimi sordu. Ben ömrüm boyunca kanun ve kuralları hiç esnetmedim ve hukuksuz bir işin içinde olmadım, olmayacağım. Bunu yapamayacağımı söyledim. 'Çok sıkıştım' dedi. Ben de 'O zaman cebimden vereyim' dedim, 30 bin lira gönderdim. Sonra da bana iade etti. Aramızdaki para alışverişi budur. Aldatılmış ve kandırılmışım. Tapeleri okuduktan sonra bunun nasıl olduğunu daha net anladım. Karan bebeğin ölümünden sorumlu tutuldum. Bu bebek rahmetli olurken hastanede doktor müdahale etti. Bizim bir ihmalimiz yoktur. Tıbben bir sorumluluğumuz olmasa da benim vicdanen bir sorumluluğum var."

Sanık Hasan Basri Gök'ün kendisinin adını kullanarak hastaneden ilaç aldığını, sanık Sarı'yı arayarak bu işin hukuksuz olacağını, bu ilaçlar geri gelemezse kendisi hakkında şikayetçi olacağını söylediğini belirterek, sonra ilaçların geldiğini ve bunları yerine koyduklarını söyledi.