Yeni normalin zor sorusu: risk almayanlar, risklerin maliyetini nasıl ve neden öder?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Emre CAN / İzmir Ekonomi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Doktora Öğrencisi

Son bir yılın belki de en çok kullanılan kavramı "yeni normal". Sanırım bununla anlatılmak istenen, kriz sonrası dengeler nerde kuruldu, kuruluyor veya kurulacak sorularının kısa bir yanıtı. İçinde bulunduğunuz dönemin analizi için belli bir zaman geçmesi gerekir ki, tarihsel göstergeler; bu zaman aralığını inceleyebilmemize imkan sağlayacak veri setini oluştursun ve bunu daha önceki süreçlerle karşılaştırma imkanımız olsun. Ancak ekonomide o kadar hızlı ve keskin hareketler oluyor ki ne yeni ne eski anlamak zor hale geldi.

Bunca karmaşanın içinde, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, batırılamayacak kadar büyük şirketlerin yanına yeni bir aktör eklendi, batırılamayacak kadar büyük ülkeler. Aslında Yunanistan zor duruma düştüğünde ve hesaplarını şeffaf bir biçimde yansıtmadığı ortaya çıktığında büyük bir çoğunluk, Yunanistan'ın borcunun AB içinde küçük bir orana denk geldiği için soruna neden olmayacağı konusunda birleşiyordu. Ancak işin iç yüzü daha farklıydı. Sorunun Yunansitan'la sınırlı kalmayacağının anlaşılması ve Yunanistan'a borç veren bankalar ve ülkelerin sorununun olduğu anlaşılması; birlik içinde dağınık olmayı seven AB ülkelerini bir araya getirdi. Gazeteler AB'nin Yunanistan'ı büyük bir bando ve kutlama eşliğinde, hem para birliğinden hem de AB'den çıkartmanın mantıklı olacağını savunurken, Alman yetkilerinin "Yunanistan'a yardım etmeyeceğiz" açıklaması tarihin "Ne dediler, ne yaptılar?" dosyasına altı çizili olarak kaydedildi. Bu açıklamadan bir hafta sonra AB 80 milyar ve IMF 30 milyar Euro yardımı onayladı.

Demek ki artık piyasa artık büyüklüğe veya küçüklüğe bakmıyor batırılmama prensibi için. Piyasa artık kimse batırılmasın istiyor, çünkü piyasa risk seviyor. Piyasa birbirine bağlı olmanın verdiği hızlı aktarımında yatırımının geri dönmeme riskini almak istemiyor. Çünkü piyasa alacaklı. Bu alacakların kaynağı ise yeni normalde hatta eski normalde vergi ödeyenler!

Peki, hala çözüme kavuşmamış bağlantının cevaplarını anlamakta zorlandığım sorularını yeniden soralım. Yunanistan kimden borçlandı? AB ve ABD bankalarından ve hedge fonlarından. Yunanistan'ın ülke riskini ve borçlarının ödenmeme riskini kim aldı? AB ve ABD bankaları ve hedge fonlar. Peki Yunanistan'a kim yardım ediyor? AB ve ABD (IMF üzerinden). Peki bu yardımı bu ülkelerin risk alan bankaları ve hegde fonları mı ödüyor. Çok net bir hayır! Bu yardımı ödeyenlerin bu ülkelerin vergi mükellefleri. Peki bu mükellefler Yunanistan riskini aldılar mı? Hayır? Ama maliyeti ödüyorlar mı? Evet. İşte yeni normal dedikleri şey bunun mantıklı bir şey olduğuna inanmamız ki ben tamamen bu riskin vergi mükellefleri tarafından ödenmesine karşı çıkıyorum. Beni normalim bu değil.

Biraz daha geriye gidelim ve Türkiye'de 2001 krizinde ne oldu, onu düşünelim. Bir çok banka TMSF'ye devredilirken ve piyasanın çok üstünde faiz veren bankalar batarken, bu bankaların riskini bu bankaların riskini alanlar mı ödedi, yoksa hepimiz mi ödedik? Hatta bankada parası olmayanlar bile ödeme di mi? Ki bu dönemde bu faturayı ödemek ortaya çıkan vergilerin halen yürürlülükte olduğunu, cep telefonu faturlarını öderken altta yazan toplamın nasıl sihirli bir şekilde % 40 oranında arttığını veya her benzin aldıktan sonra "Bir daha arabaya binmem" diyen herkes fark edebilir. 2001 krizinin bankacılık sektörüne maliyeti yaklaşık 41 milyar dolardı ve bu maliyeti yine riski alanlar değil riski hiç almamış olanlar ödedi, vergi mükellefleri.

Yeni normalin bu soruna getirdiği en dahice çözüm ise bankaların, bu riskler için karlarından pay ayırmaları. Bu çözüme basit sorumuz ise bankalar bu maliyeti müşterilerine yansıtmayacak mı? Yine bu maliyeti risk kararını alanlar değil, risk sevmeyen vergi mükellefleri ödemeyecek mi? Benim sıradan önerim ise riski alanların bu maliyete katlanması! Bu da risklerin iyi yönetilmesi gerektiğini gösteren bir uzamanlık alanının analiz edilmesi anlamına geliyor. Risk alanlar bu risklerinden kar sağladıklarında vergi mükellflerine bu karlarından, kar payı veriyor mu? Ama risk alanlar, zarar edince zararın faturasını vergi ödeyenlere çıkarabiliyor. İşin en vurucu kısmı bu, ama sanırım risk almayan vergi mükelleflerinin, risklerin faturasını ödemesi bir gelenek olmuş. Riskleri kötü hesap edilmiş bir yatırım kararının maliyetlerini vergi ödeyenlere yıkmak benim tüm ekonomi bilgimi ve ekonomiye bakışımı sarsıyor. Ancak işin ilginci yardım alarak borçlarını çevirme olasılığını güçlendiren Yunanistan'da halk tepki gösterirken, asıl bu "yardımın" maliyetini ödeyecek vergi mükelleflerinde bir itiraz sesi duyulmaması.

Yeni normal veya yeni denge, aslında eski koşulların, ve risk almayanların, riski ödemeye devam etme yollarının rasyonelleştiğini ve daha kötüsü gelenekselleştiği bir dönemin güzel paketlenmiş ismine benziyor. Bu tıpkı Nasreddin Hoca'nın "Hoca, düdük nerde?" diye soran ve para vermeyen tüm çocuklara düdüklerini verip, bir tek düdüğün parasını veren çocuğa düdüğünü vermeyip "Riski alan, hem düdüğü çalar; hem de maliyeti ödemez" dediği garip ama yeni dönemi anlatan bir fıkraya benziyor. Yazı biterken sorum şu, yeni normal buysa, risk almayanlar en büyük riski almış olmuyor mu?

 

Bu konularda ilginizi çekebilir