Yeni hükümeti bekleyen tablo

Önlemlere karşın son veriler yeterli bir fren etkisine işaret etmiyor. Ekonomiyi soğutma, yeni hükümetin de en önemli gündemi olmaya devam edecek.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İbrahim EKİNCİ

İSTANBUL - Ekonomiyi soğutmaya yönelik önlemler, 2010 yılı son çeyreğinde başladı. Merkez Bankası, 23 Eylül 2010'da tüketim talebi üzerinden ekonomiyi soğutmaya ve cari açığı frenlemeye yönelik ilk önlemi aldı. TL zorunlu karşılık oranını 0.5 puan artışla yüzde 5'ten yüzde 5.5'e ve yabancı para zorunlu karşılık oranı 1 puan artışla yüzde 10'dan yüzde 11'e yükseltildi. İzleyen ekim ayında arka arkaya dört önlem geldi. Kasım - Aralık aylarında dört önlem daha geldi. 2011'in ilk beş ayı içinde 4 başka önlem alındı. Arkasından TMSF ve BDDK devreye girdi. TMSF'nin çalışması henüz karara dönüşmüş değil. BDDK ise tüketici kredileriyle ilgili karşılıkları artırdı. Böylece şimdiye kadar arka arkaya 15 adım atılmış oldu.

Bu önlemlerin hepsinin amacı ekonomiyi soğutmak, başka bir ifadeyle büyüme hızını düşürmek, cari açık artışını frenlemek, enflasyon artışı riskini ortadan kaldırmak... Peki sonuç ne oldu? Acaba ekonomide büyüm hızı düştü mü? Önemli bir gösterge olarak kabul edilen sanayi üretimi ne gösteriyor? Ekonomiyi ısıtan talepte bir gerileme gözleniyor mu? Perakende endeksi bu konuda nasıl bir sinyal veriyor? Konut, araba satışları nasıl?.. Yeni hükümeti nasıl bir tablo bekliyor? Bu yılın birinci çeyrek büyüme rakamları açıklandı. Türkiye yüzde 11'le dünya büyüme şampiyonu oldu. Buna göre 2010'un son çeyreğinde arka arkaya gelen soğutma önlemleri 2011 birinci çeyrekte etkili olmadı. Birinci çeyrek büyüme rakamları harcamalar yönünden incelendiğinde de özel tüketimin payı yüzde 73.1, kamu tüketiminin payı yüzde 9.7, özel ve kamu yatırım harcamalarının payı yüzde 26.4. Bu üç rakamının toplamına (109.2) göre Türkiye, ürttiğinden 9.2 puan fazla harcamış. Bu rakamlar talebin durumu açısından dikkat çekici. 2011 yılı ilk çeyrekte cari fiyatlarla hane halkının yurtiçi tüketimi 218.2 milyar lira. Geçen yıl aynı dönem bu tutar 186.3 milyar lira. Artış yüzde 17.1!

Gözler ikinci çeyrekte

Haziran ayı ile birlikte ikinci çeyrek de geçmiş oldu. Rakamları yaklaşık üç ay sonra ortaya çıkacak ve önlemlerin beklenen etkisinin olup olmadığı daha net görülecek. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, daha önce yaptığı bir açıklamada birinci çeyrek büyeme için piyasa beklentisinin yüzde 9 - 11 arasında olduğunu, Merkez Bankası, Hazine, DPT'nin de yüzde 9-11 aralığındaki farklı noktalarda büyüme tahmini olduğunu söylemişti. Bu tahmin tuttu. İkinci çeyrek ve ikinci yarıda neler olacak? Bakan Babacan'ın değerlendirmesi şöyle:

"İkinci çeyrekte, birinci çeyrek kadar yüksek bir büyüme olmayabilir. Hatta yılın ikinci yarısında büyüme oranımız daha da aşağılara düşebilir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi bizim zaten ekonomik büyümeyi biraz normal, makul rakamlarda tutma gayretimizdir ve bankacılık sistemindeki krediler üzerine getirdiğimiz kısıtlamalardır. Bizim bu yıl için büyüme tahminimiz yüzde 6'lar mertebesinde. Yılın geri kalan kısmında bu tahminlerimizi revize edebiliriz. Ama bugün baktığımızda yüzde 6'lar. En son Dünya Bankası açıkladı. Onlarda 'yüzde 6,1' dedi. Şimdi biz yüzde 4.5 beklerken zaten yüzde 6 gibi bir büyüme rakamı görüyoruz bu sene. Bu daha da yukarı gidebilir. Yani biz hiçbir tedbir, önlem almasak bu yüzde 7 olur, 8 olur. Belki daha yukarılara çıkar."

Piyasanın, birinci çeyrek rakamlarından hareketle yıl bazında büyüme beklentisinin yüzde 7'lere civarında olduğunu kaydedelim. 2. çeyreğin de takvim olarak geride kalmasıyla birlikte son durumu, tedbirlerin alındığı tarihteki rakamlarla karşılaştırarak görmek mümkün... Genel olarak bakıldığında ekonomide soğuma emareleri var ancak bu yeterli değil. Bu nedenle de piyasa, yeni önlemler beklentisinde. Başka neler olabilir? Bu konuda çok çeşitli görüşler var. Merkez Bankası son PPK toplantısında politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 6.25'te tutarak değişikliğe gitmedi. Kurul'un "İktisadi faaliyetteki yavaşlamayı ve son dönemde küresel ekonomideki artan belirsizlikleri de göz önüne alarak" politika duruşunu koruduğu belirtildi. Merkez'in beklentisine göre özel tüketim ve yatırım talebi 'ılımlı' seyrediyor. Enflasyon yıl sonuna doğru öngörülen düzeylere dönecek, yılın son çeyreğinden itibaren cari dengede iyileşme gözlenecek.

Konut üretiminde hızlanma var, talebin yanıtı önümüzdeki dönemde görülecek

İlk çeyrek sonuçlarına göre konut satışlarında kısmen bir düşüş var. TÜİK verilerine göre bu yılın ilk çeyreğinde 91 bin 71 konut satışı oldu. Bir çeyrek öncesi (2010

yılı son çeyreği) bu rakam 97 bin 517'ydi. 2011 ikinci çeyrek sonuçları henüz açıklanmış değil. Beklenti, kredi faizlerinin artışına bağlı olarak satışlarda bir miktar düşüş, en azından artış olmadığı yönünde. TÜİK, birinci çeyrek itibariyle inşaat üretim ve ciro endekslerini açıkladı. Birinci çeyrekte üretim endeksinde yüzde 10.4, ciro endeksinde yüzde 59.5 düşüş var. Ancak bu mevsimsellikten kaynaklanıyor. Bütün yıllarda birinci çeyrekler, kış ayları olması nedeniyle düşüş gösteriyor. Ciro endeksi 2010 ve 2009 yılı birinci çeyreklerde de sırayla yüzde 64.3 ve yüzde 62.8 gerilemiş. 2011 I. çeyrek rakamları 2010 yılı I. çeyrekle karşılaştırıldığında 'ılımlı' sayılabilecek artışlar izleniyor. Ciro endeksi yüzde 12.4, üretim endeksi ise yüzde 16.3 artmış. 'Bina' ve 'bina dışı' ayrıştırılarak bakıldığında, 'bina inşaatı' ciro endeksindeki artış (yüzde 10.9) bina dışına (yüzde 15.5) göre daha düşük. Ancak üretim tarafında tersine hareketlenme gözleniyor:

Üretim endekslerinde konut inşaatlarını da kapsayan bina inşaatı üretim endeksindeki artış yüzde 18.7, bina dışı üretim endeksi artışı yüzde 8.3. Bu rakamlar 2011 yılı birinci çeyreğinde gayrimenkul şirketlerinin konut üretimini hızlandırdıkları izlenimini veriyor. Bu üretim artışına talebin nasıl karşılık verdiği önümüzdeki aylarda izlenebilecek.

BDDK'nın, konut satışlarında kredilendirmelerle ilgili uyarı ve önlemlerinin düşüş yönlü bir sonuç doğurması bekleniyor. Bu konuda bir başka tartışma kredi müşterisinin, halen yüzde 20 - 25 düzeyinde olan peşinat zorunluluğunun yüzde 40'a çıkarılması... Bu henüz gerçekleşmiş değil ancak kredi karşılıklarının artırılmasından çok daha derin bir etkisi olabileceği belirtiliyor. Sektör, böyle bir uygulamaya şiddetle karşı.

Finansal göstergeler neye işaret ediyor?

Önlemlerin etkisiyle faizlerde 2-3 puandan fazla artış oldu. Bu dönemde faizler konusunda dikkat çeken bir gelişme var; gösterge faizle piyasa faizleri makası açıldı. Ekonomi yönetiminin 'kredi artışının yüzde 25'le sınırlı kalması' uyarısı var. 28 Ekim 2010 tarihli kredi verileri, 20 Haziran 2011 tarihli verilerle karşılaştırıldığında yüzde 25.2 artış ifade ediyor. Yani toplam 6 - 7 ay içinde öngörülen yılllık artış miktarına ulaşılmış. Önümüzdeki dönemde aylık artışlar 2010'un aynı aylarının düzeyinde kalmazsa yüzde 25 sınırı aşılmış olacak. Haziran 2010 - Haziran 2011 itibariyle tüketici kredilerindeki artış yüzde 40'a yaklaşıyor, toplam kredilerdeki artış yüzde 32. Dolar kuru arttı. Tedbirler alınmaya başlandığı dönemde dolar/TL kuru 1.44'tü. Halen 1.60 - 1.65 aralığında seyrediyor. Borsa düştü, 65 binler düzeyinden aşağı gitti. Bir ara 60 binin altını, 58 bini de gördü.

Perakende endeksine göre tüketici talebi yatay seyrediyor

Ekonomiyi talep üzerinden soğutmaya dönük önlemlerin perakende sektöründe izleri arandığında, karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği'nin Perakende Endeksi, ilk tedbirlerin alındığı Eylül 2010'da 150 değerinde. İzleyen iki ay 140'a inmiş. Geçen yılın son ayı aralıkta muhtemelen yılbaşı canlılığının etkisiyle tekrar 150 değerine çıkmış. İzleyen aylarda zikzaklı bir yapı olmakla birlikte Nisan 2011 itibariyle, tedbirlerin başladığı döneme göre 20 puan aşağıda, 130 değerinde. Aralık ayı itibariyle mevsimsellik hariç bakıldığında endeksin yılbaşından bu yana 140 - 130 değeri arasında görece istikrar sergilediği, tüketici talebinin Merkez Bankası'nın tespit ettiği gibi 'ılımlı' seyrettiği söylenebilir. Organize perakende sektörü ciroları Mayıs 2011'de aylık yüzde 5 artış gösterdi. Yıllık bazda değişim de yüzde 5 oldu. Mayıs 2010'da yıllık ciro gelişimi yüzde 9 olmuştu. 2011'in ilk 5 ayındaki ciro artışı, 2010'a göre yüzde 8 artış gösteriyor.

Alınan önlemler cari açıkta etkili olmuş gözükmüyor, kırılganlık sürüyor

Cari açık tedbirlerin alındığı eylülü izleyen ay itibariyle yıllık 39 milyar 82 milyon dolardı. Nisan 2001 itibariyle 63 milyar 418 milyon dolar. Aylar itibariyle bakıldığında, Ekim 2010'da 3 milyar 395 milyon dolardı. Gerek 2010 yılının son iki ayında, gerekse 2011'in ilk dört ayında aylık bazda 6 milyar doların altına hiç düşmedi. Mart 2011'de 9 milyar 745 milyon dolarla rekor seviyeye çıktı. İzleyen nisan ayında 7 milyar 680 milyon dolarla 2 milyar dolarlık bir düşüş oldu. Bu rakamlara göre alınan önlemlerin cari açık açısından bir sonucu izlenmiş değil. Sanayi üretimi ve diğer göstergelerin verdiği 'sınırlı soğuma'nın yıl sonuna doğru biraz daha ivme kazanması ve bu bağlamda cari açığın artış hızında da bir miktar düşüş olması bekleniyor.

Motorlu taşıt satışlarında 950 bin yerine 850 adetlik satış hedefi

Önlemlerin başladığı dönemde, geçen yılın ekim ayında 73 bin 404 araç satılmış. Mayıs 2011 itibariyle bu rakam 80 bin 468! Aralık ayında 'yıl sonu kampanyaları'nın etkisiyle ulaştığı 148 bin adetlik rakamdan sonra, 2011 yılı başından bu yana her ay düzenli artış izleniyor. OYDER Başkanı Şükrü Ilısal, satışlarda hareketliliğin devam ettiğini, haziranda bir önceki döneme benzer şekilde 80 bin adetlik bir pazar büyüklüğü beklediklerini söyledi. Ilısal, "Temmuz ve ağustos için aynı beklenti içinde değiliz. Kredi faizlerinin yükseltilmesinin etkisiyle ramazan dönemi ve yeni model yılına geçişinin bir parça durgunluk bekliyoruz. Projeksiyonlarda sene sonu için ulusal pazar hedefini yaklaşık 950 bin adetler civarında öngördük. Son gelişmelerin ardından 2011'in 850 bin adet civarında kapanmasını bekliyoruz. Geçen yılı 760 bindi" dedi. Bu tahmin tutarsa pazarda yüzde 10 civarında büyüme gerçekleşecek. İlave kur artışlarıyla ithal arabaların daha pahalı hale gelmesi ve faiz yükselişi bu rakamı biraz daha aşağı çekebilir.

Teşvik belgelerine göre yatırımlarda dikkat çekici rakamlar var

Yatırım teşvik belgeleri ekonomi ile ilgili beklentiler hakkındaki en önemli göstergelerden biri. 2011 yılı için Ocak - Nisan'ı kapsayan ilk dört aylık teşvik veriler açıklanmış durumda. Buna göre 2011'in ilk 4 ayında sabit yatırım değeri 15.8 milyar lira olan bin 579 yatırım için teşvik belgesi verilmiş. Geçen yıl aynı dönemde bu rakam 24.7 milyar lira değerinde bin 279 belge. 2010 rakamının yüksekliği, Çalık Grubu'na Adana bölgesindeki rafineri yatırımı için verilen 14.8 milyar liralık teşvik belgesinden kaynaklanıyor.

Cumhuriyet tarihinin en büyük tutarlı yatırım teşviki hariç tutulduğunda, 2010 rakamı 9.9 milyar liraya geriliyor. Bu da (yatırımların dibe vurduğu kriz yılı 2009 değerlendirme dışı tutulduğunda) 2008 rakamlarına çok yakın. Çalık Grubu'nun yatırımı hariç tutularak bakıldığında, yatırım teşvik belgelerine göre 2011 yılı ilk dört ayda, 2010 yılı aynı döneme göre değer bazında yüzde 59.6 artış var. Belge sayısındaki artış da (1.279'dan 1.579'a çıkmış!) yatırım iştahının yüksek seyrine işaret ediyor.

ÜFE yatay seyrediyor, TÜFE hareketli, makas dikkat çekiyor

Ekonomiyi soğutma yönelik ilk tedbir, 23 Eylül 2010'da alındı. Zorunlu karşılıklar artırıldı. Eylül itibariyle yıllık TÜFE yüzde 9.24'tü. İzleyen aylarda artış hızı geriledi ve Mart 2011'de yüzde 3.99'a kadar düştü. Sonra yükselişe geçerek Mayıs 2011'de 7.17 seviyesine geldi. Haziranda beklentilerin çok üzerinde (yüzde 1.43) düşüşle yıllık bazda 6.24 oldu.

Buna göre başlangıçtan 3 puan geride. Bu rakamın, yazla birlikte gelen mevsimsellik etkisi geçtikten sonra ağustosla birlikte bir miktar yükselmesi muhtemel. ÜFE tedbirlere başlandığı dönemde yüzde 9.92'ydi. Şubat 2011'de 10.87'ye çıktıktan sonra artış hızında çok küçük düşüşler oldu. Haziran 2011 itibariyle yüzde 10.19. İzlenen eğilim; ÜFE esas itibariyle yatay seyrediyor, TÜFE görece hareketli. Dikkat çekici olan iki gösterge arasındaki makas. Tedbirlerin alındığı dönemde ÜFE - TÜFE, 9.92 - 9.24 düzeyindeydi. TÜFE'nin 3.99'la dibe vurduğu mart ayında ÜFE yüzde 10.08'di. Son bir-iki ayda görece kapandı. Haziran itibariyle değerler arasındaki makas 4 puan.

Baskılanan iç talep ve zayıf dış talep sanayi üretimini frenleyebilir

Sanayi bu yılın ocak ayında yüzde 19, şubatta yüzde 13.9, mart ayında yüzde 10.2 artışlardan sonra nisan ayında da yüzde 8.3 arttı. Yılın ilk 4 ayındaki sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde artış oranlarının azaldığı dikkat çekiyor. Ancak gözden kaçırılmaması gereken nokta şu; Nisandaki yüzde 8.3 artış, kendi başına bir soğuma işareti olarak görülebilir ancak, geçen yılın aynı ayındaki yüzde 16.9'un üzerine elde edildi. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük, bu rakamları sıraladıktan sonra şu değerlendirmeyi yaptı: "Sanayide üretim ortalama olarak yılın ilk çeyreğinde yüzde 14.2, ilk dört ayında ise yüzde 12.6 artmış bulunuyor. Sanayi üretimindeki ortalama oran, yılın ilk çeyreğinde, iki haneli bir büyümenin habercisi." Küçük'ün bu tahminituttu. Sanayi üretim rakamları artış hızında bir azalma olduğu, aydan aya daha düşük rakamlar geldiği görülüyor. Önlemlerle baskılanan iç talep ve zaten zayıf seyreden dış talebin etkisiyle sanayi üretim artışında daha düşük oranlı rakamlar görülebilir.

Dış ticaret açığı artıyor, mayıs ayı itibariyle 92.4 milyar dolara ulaştı

Dış ticaret açığı hem aylıkta hem de yıllık bazda ciddi artışlarla devam ediyor. Tedbirlerin başladığı Ekim 2010'da aylık 6.3 milyar dolar, ekim ayı itibariyle yıllık bazda da 63.8 milyar dolardı. Aylık açıkta görece farklılık gösterse de yıllak bazda artış istikrarlı seyretti. Mayıs 2011 itibariyle (en son mayıs ayı ithalat rakamları açıkladı!) 92.4 milyar dolar. 28.6 milyar dolarlık artış var. Cari açığın en önemli kaynağı olduğu için ekonomi yönetiminin dikkati de bu konu üzerinde. Eğer bu yılın ikinci yarısında büyüme hızı düşerse dış ticaret açığında da bir miktar azalma olması beklenebilir. Mevcut veriler itibariyle soğutma önlemleri şimdilik bir sonuç vermiş gözükmüyor. Dış ticaret açığındaki tempolu artış devam ediyor.

Şimdiye kadar 15 önlem adımı atıldı

Merkez Bankası'nın tüketim talebi üzerinden ekonomiyi soğutmaya ve cari açığı frenlemeye yönelik olarak aldığı likiditeyi azaltıcı ve bankaların kaynak maliyetini artırıcı önlemler, ilk olarak 23 Eylül 2010'da mevduat munzam karşılıkların yükseltilmesiyle başladı. Merkez Bankası bu tarihten sonra 13 ayrı kararla, TP zorunlu karşılıklara faiz ödenmesine son verdi, mevduat munzam karşılıklarını özellikle kısa vadede artırdı ve borçlanma faizlerinde indirime gitti. Karşılık oranları vadesizde 11 puanlık artışla yüzde 16'ya çıkarıldı. Arkasından BDDK tüketici kredilerinde karşılıkları artırdı. Şimdiye kadar şu önlemler alındı:

- 23 Eylül 2010: TL zorunlu karşılık oranı 0,5 puan artışla %5'ten % 5,5'e ve yabancı para zorunlu karşılık oranı 1 puan artışla % 10'dan % 11'e yükseltildi.

- 1 Ekim: TCMB nezdindeki Kredi Mektuplu DTH'ye uygulanan faiz oranlarında değişikliğe gitti. DTH'de 2 yıl vadeli hesaplarda yıllık faiz oranları 0,75 puan düşürüldü. Süper Döviz Hesapları'nda ise 2.25 puana varan indirime gidildi.

- 1 Ekim: Merkez Bankası 4 Ekim tarihinden geçerli olmak üzere, döviz ihalelerinde günlük alım 40 milyon dolardan 50 milyon dolara yükseltti.

- 14 Ekim: Para Politikası Kurulu (PPK), gecelik borçlanma faiz oranını 50 baz puan indirerek % 6,25'ten % 5,75'e çekti.

- 15 Ekim: Merkez Bankası, Döviz ve Efektif Piyasaları Döviz Depo Piyasası'ndaki aracılık işlemlerine ve 3 ay vadeli repo ihalelerine son verdi.

- 11 Kasım: PPK, Merkez bankası gecelik borçlanma faiz oranını 400 baz puanlık indirimle % 1,75'e, Geç Likidite Penceresi (GLP) uygulaması çerçevesinde, Bankalararası Para Piyasası'nda gecelik vadede uygulanan Merkez Bankası borçlanma faiz oranını da % 1,75'ten yüzde 0'a düşürdü.

- 12 Kasım: TCMB, TL zorunlu karşılık oranını 12 Kasım yükümlülük döneminden geçerli olmak üzere 0,5 puan artışla % 6'ya yükseltti.

- 16 Aralık: PPK Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını 50 baz puan indirerek % 6,50'ye, Merkez Bankası gecelik borçlanma faiz oranı 25 baz puan indirerek % 1,50'ye düşürdü, borç verme faiz oranı 25 baz puan artışla % 9 düzeyine, açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcısı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkanı faiz oranını ise % 8'e yükseltti. GLP uygulaması çerçevesinde gecelik vadede uygulanan Merkez Bankası borç verme faiz oranı da % 11,75'ten % 12 düzeyine yükseltildi.

- 17 Aralık: TCMB, % 6 olan TL genel zorunlu karşılık oranını mevduatların vade yapısına göre farklılaştırılarak; bir yıldan kısa vadede 2 puana varan artırdı, 1 yılı aşan vadede 1 puan indirdi. Ayrıca, uygulamanın etkinliğini sağlamak için, vadesiz mevduatta azami faiz oranını yıllık yüzde 0,25'le sınırladı.

- 20 Ocak 2011: PPK, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faizini % 6,50'den % 6,25'e düşürdü.

- 24 Ocak: 4 Şubat'tan geçerli olacak ve yeni oranlar üzerinden hesaplanan TL zorunlu karşılık oranları; vadesiz mevduatta 4 puan artışla % 12'ye, 1 ay vadelide 2 puan artışla % 10'a, 3 aya kadar vadelide 2 puan artışla % 9'a yükseltildi.

- 21 Nisan: TCMB, yabancı para ve TL zorunlu karşılık oranlarını kısa vadeli yükümlülükler için artırdı. Bu çerçevede, yabancı para zorunlu karşılık oranları; vadesiz, 1, 3, 6 ve 12 ay vadeli, DTH ve yabancı para özel cari hesaplarında % 12, 1 yıl ve daha uzun hesaplarda % 11, 3 yıla kadar vadeli diğer yükümlülüklerde % 11,5, 3 yıldan uzun vadeli diğer yükümlülüklerde yüzde 11 olarak belirlendi. TL zorunlu karşılık oranları ise vadesiz, ihbarlı mevduatlar ve özel cari hesaplar ve 1 aya kadar vadeli hesaplar için % 15'ten yüzde 16'ya yükseltildi.

- 30 Mayıs: Merkez Bankası 31 Mayıs tarihinden geçerli olmak üzere günlük döviz ihalelerinde alım miktarını 50 milyon dolardan 40 milyon dolara düşürdü.

- 18 Haziran: BDDK, Bankalarca Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelikte değişikliğe gitti. Tüketici kredilerinin toplam kredilerine oranı % 20'nin üzerinde olan bankalarda tüketici kredileri için karşılıkları yüzde 4 ve yüzde 8 olarak yeniden belirleyerek, artırdı.

Merkez Bankası, tabloyu nasıl okuyor?

Merkez Bankası'nın durumu nasıl gördüğü, ne beklediği önemli. Bu konuda iki önemli döküman var. Birincisi son PKK toplantısının ardından yapılan açıklamalar, ikincisi banka ekonomistleri toplantısındaki sunum. Dikkaç çekilmesi gereken konu şu; Merkez Bankası, global sıkıntıların küresel ölçekte ikinci bir kriz dalgası yaratabileceği ihtimalini yadsımıyor. Bunun için, ekonomistlerle toplantısında, durgunluk sözkonusu olursa, genişlemeci politikalara dönebileceğini, burna hazır olduğu mesajını veriyor. Tedbirler dizisinden sonra mevcut durumu ise bu iki dökümanda şöyle tespit ediyor:

- Son dönemde özel tüketim ve yatırım talebi ılımlı bir seyir izledi. Dış talep zayıf görünümünü korudu. İç ve dış talep arasında ayrışma izleniyor, dış talebe duyarlı sektörlerde yavaşlama daha belirgin. Veriler ihracatta 2. çeyrekte sınırlı bir toparlanmaya işaret ediyor. Gelecek üç aya ilişkin sipariş beklentilerindeki yatay seyir, dış talep koşullarında kısa dönemde güçlü bir iyileşme olmayacağı yönünde sinyal veriyor.

- Toplam talep koşulları aşırı ısınmaya işaret etmiyor. Son dönemde iç talep ılımlı bir görünüm izlerken zayıf dış talebin etkisiyle imalat sanayinde kapasite kullanım oranları düşük düzeylerini korudu. Sipariş ve satış göstergeleri ile güven endeksleri 2. çeyrekte iç talebin büyüme hızının yavaşladığını gösteriyor.

- İthalat fiyatlarındaki birikimli artışların gecikmeli yansımalarına ve baz etkisine bağlı olarak kısa vadede temel (çekirdek) enflasyon göstergelerinde sınırlı yükseliş sürecek. İşlenmemiş gıda fiyatları haziranda belirgin bir düşüş gösterecek (rakamlar açıklandı ve bu öngörü doğru çıktı!) ve bu düzeltmeyle yıllık enflasyon öngörülen seviyelere dönecek. Temel fiyat göstergelerinin yıllık artış oranları mevsimsellikten arındırıldığında yavaşlama gözleniyor.

- BDDK'nın tüketici kredileri için aldığı önlemler iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunarak, zorunlu karşılıklarda ilave artış ihtiyacını azalttı. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarındaki nispi zayıflama sürüyor. Günlük döviz ihalelerinde alımı tutarının kademeli olarak düşmesine bağlı olarak arz edilecek TL likidite tutarının azalması da kredi büyümesi açısından 2011'in 2. yarısında zorunlu karşılık oranlarında ilave artışlara duyulabilecek ihtiyaç azaltıyor.

- Cari açık baz etkisi nedeniyle 2011'in son çeyreğinden itibaren iyileşmeye başlayacak

- GSYİH'nin çeyreklik bazda yavaşlamaya devam etmesi ve 2011'in ikinci çeyreğinde yatay seyretmesi beklenmektedir

- Faiz koridorunun genişletilmesi sonrası artan gecelik faiz oranlarının oynaklığı haziranda devam etti. Faiz koridorunun kademeli olarak daraltılması söz konusu olabilecek.

- Zorunlu karşılıkların vadelere göre farklılaştırılması ile birlikte, mevduatın ortalama vadesi artış eğilimini sürdürmektedir.

- Toplam kredilerin artış eğilimi geçmiş dönem ortalamalarına yakınsadı. Yılın son çeyreğinden itibaren baz etkisinin ortadan kalkmasıyla beraber toplam kredilerdeki artış oranının yüzde 25 düzeyine indiği gözlenecektir.

- Küresel büyümeye ilişkin endişelerin risk iştahını olumsuz etkilemeye devam etmesi halinde; günlük döviz alım ihale tutarları azaltılabilecek, hatta ara verilebilecek.

Ne yapılması gerekir?

- Bu değerlendirmeler doğrultusunda iktisadi faaliyetteki yavaşlamayı ve son dönemde küresel ekonomideki artan belirsizlikleri de göz önüne alarak politika duruşunu koruyan Kurul, mevcut politika bileşiminin sıkılaştırıcı yöndeki etkilerini yakından izleyecek ve gerekirse ilave tedbirler alacak.

- Fiyat ve finansal istikrara dair riskleri azaltmak için OVP projeksiyonlarından daha güçlü seyreden iktisadi faaliyetin sağladığı ek vergi gelirleri tasarruf edilmeli.

- Mali disiplin devam etmeli. Bu para politikasının hareket alanını genişletir, faizlerin düşük düzeylerde kalıcı olmasını sağlayabilir.

Bu konularda ilginizi çekebilir