Yakınsama, ıraksama, içsel büyüme

20. yüzyıl büyümesi kabaca 19. yüzyıl büyümesini takip etti ya da 19. yüzyılda ortaya çıkan büyük farklılıkları korudu. Zamana ve mekana bağlı bazı “Batı’yı yakalama” hikayeleri oluştu ama sonuca tam ulaşamadı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

64-002.jpg1800 yılında doğumda yaşam beklentisi 26 iken, 2000'lerde 66'ya yükselmişti. Bu istatistik dünya ortalamasına dair bir istatistik. O zamanlarda 16 yaşında "artık büyüdü, işgücüne tam katıldı" diyebileceğimiz birisinin 200 sene önce 10 yıllık bir olgun yaşam beklentisi varken, bugün beklenti 50 yıla çıktı. Yani aslında tam 5 katına yükselmiş oldu. Mesela ABD'de 1800'de 39 olan beklenti, şimdi 77. Afrika'da bile, tüm sömürgeciliğe rağmen, yaşam beklentisi 23'ten 52'ye –AIDS öncesiyükselmişti. Elbette bölgelere ve dönemlere göre farklılık gösteriyor. Mesela SSCB dağılınca bölgede yaşam süresi kısaldı; Fakat Putin Rusya'sı durumu toparlayınca yeniden artmaya başladı. Koloniyalizm, emperyalizm, dünya savaşlarına rağmen insanlığın genel görünümü nasıl bu kadar hızlı değişebiliyor? O kadar hızlı ki gezegen bu hıza ayak uyduramıyor. Ve bu rakamlar sadece sürenin uzadığına işaret etmiyor: Sürenin uzayabilmiş olması zaten sağlık, ilaç, yiyecek, yaşam kalitesinin de artmış olmasına dayanıyor.

Bunlar oldu ama Sahraaltı Afrika hala ABD’nin 1/20’si fert başına reel gelire sahip; Mali, Kongo (Zaire), Etiyopya 1/35. Bu kadar fark nasıl açıklanabilir? Her yer "kapitalizm" ama kurumlar, coğrafya, kültür ve pek çok şey farklı. Kapitalizmin dinamizmi gerçek: Yararlanmak için kurumlar ve politikalar uygun olmalı. Mesela Çin adeta bir laboratuvar deneyi oluşturuyor.

Gelişmiş ekonomilere yakınsama, ıraksama: Solow ve Lucas

20. yüzyıl büyümesi kabaca 19. yüzyıl büyümesini takip etti ya da 19. yüzyılda ortaya çıkan büyük farklılıkları korudu. Zamana ve mekana bağlı bazı “Batı’yı yakalama” hikayeleri oluştu ama sonuca tam ulaşamadı. GSYH farkları açıldı –yakınsama (convergence) değil, ıraksama (divergence) sürüyor. Ekonomi kuramının ana akımına kalsa, mesela Solow ve Lucas, eninde sonunda şartsız yakınsama gerçekleşecek.

Nobel ödüllü Lucas, 2000 yılında hala "21. yüzyılın en önemli olayı yakınsama olacak" diyordu. Yani eninde sonunda geri kalmış bölgeler Batı’yı yakalayacaktı. Dayandığı noktalar şunlardı: (1) Büyümeyi frenleyen faktörler doğru politikalar/kurumlar karışımıyla aşılacak. (2) Globalleşme tam sermaye akışkanlığı sayesinde yerel tasarrufların büyümeyi kısıtlamasını engelleyecek. (3) Gelişmiş Batı’yı “yakalama” süreci hızlanacak ve sermaye/işgücü oranı (K/L) ve toplam faktör verimliliği (TFP) farkları hızla kapanacak; Yani teknoloji ve üretim faktörlerinin etkin kullanımındaki farklar azalacak. Oysa ki: (i) Ne K/L ne de TFP ülkeler arası aynı çünkü teknoloji veya etkinlik aynı değil. (ii) Olsa bile "uygun teknoloji" kullanımı sorunu var. En ileri teknolojiyi ithal etmekle iş bitmiyor çünkü o teknoloji pazara, işgücünün niteliğine, genel olarak bilimsel birikime, şirketlerin yapısına uygun olmayabiliyor.
Teknoloji bedava transfer edilebilse bile sorun çözülmeyebiliyor. (ii) Çünkü; Coğrafya, kurumlar, politikalar aynı değil. (iii) “Catch-up” (yakalama) büyümesi hızlansa bile sürdürülebilir olmuyor. İlerideki ekonomilere (Batı) “yetişme” eksik kalıyor. Oldukça büyük değişikler geçirmekle beraber, neoklasik büyüme kuramlarının son halleri bile ikna edici değil. Kapitalizm sıfır toplam bir oyun değil elbette ama böylesine bir pembe tablo ve harmoni içinde tüm dünyanın aynı refaha yaklaşması da mümkün değil. Bu tahayyül ideolojik bir tahayyül. 

İçsel büyüme modelleri 

Tahayyülün ideolojik olduğu elbette dikkatlerden kaçmadı. Madem sanayi devrimi oldu ve sürdü, şimdi de geride kalan ülkeler harmoni içinde zenginleşir imasına varan neoklasik kuramın ilk hali verilerle tam örtüşmüyordu. Yeni kuramlar ve açıklamalar ortaya çıkmaya başladı. Mesela yine neoklasik, ama bu sefer “içsel büyüme” (endogenous growth).
İçsel büyüme modelleri daha ilginç ve Türkiye’nin gelecekteki olası hikayesini çok ilgilendiriyor. 

Bu modeller beşeri sermayeye dayanır ve kaliteli bir eğitimle nitelikli bir işgücünün oluşumu zorunlu şarttır. Bu modeller (a) İlk kuşak modellerde olduğu gibi ürün yelpazesini genişletmeye şartlıdır; sermaye piyasalarının derinleşmesi için mali ürün yelpazesinin çeşitlenmesi gerektiği gibi. ( b) Schumpeter’ci versiyonları sadece varolan ürün gamının genişletilmesine değil, yeni ürün geliştirmeye dayalıdır. Bu türe örnek olarak yepyeni bir beton kimyasalı geliştiren ve şirket birleşmesi talepleriyle karşılaşan bir mühendislik ArGg firmasını gösterebiliriz. Bir diğer örnek uzun klinik deneylere ihtiyaç duyan ilaç sektörüdür ve kamu teşvikleri bu sektör için ABD’de bile önemlidir. Başka bir örnek üç boyutlu kopyalama teknolojisinin yaygınlaşması olabilir: Böylece küçük bir mekanda sonsuz varyasyonu olan –örneğin herkese özel spor ayakkabı üretimi- ürünler yaratılabilir. 

Bu kipteki analizlerde yeni ürün geliştiremeyen firmalar “yaratıcı yıkıcılığa” uğrarlar ve piyasadan çekilirler. Teknolojinin kolayca transfer edileceği ve işgücünün de transfer edilebilir olduğu görüşü çok yanıltıcı ve kolaycı bir görüştür. Büyümeyi sürdürülebilir hale getirmek bu kadar basit yöntemlerle mümkün olamıyor çünkü bu modellerde her durumda ölçeğe göre artan getiri var: Yani başlangıçta yüklü sabit sermaye yatırımı gerekir. Bu tür bir sanayi-KOBİ yapılanması için (i) bilimsel birikimin belli bir seviyede olması (ii) eğitimin modern ve ihtiyaca uygun olması (iii) üretilen ürüne yönlenimin, teknoloji yaratımının yönünün teşvik ediliyor olması (iv) uygun finansman modelinin hayata geçirilmiş olması gerekiyor. Doymuş ürünleri tekrar tekrar üreterek, geride kalmış teknolojileri kopyalayarak bu tarz bir büyüme patikasına girmek mümkün değildir. Bu durumda ihracatın teknolojik içeriği de düşük olur. Katma değeriniz yüksekçe olabilir –bu bir muhasebe kavramı- ve kar da edersiniz.

62.jpg

Saf ekonomik açıdan, SSCB, I. Dünya Savaşı’nda ağırlıkla bir tarım ülkesi olduğu için sivil ekonomisi savaşı örgütlemeye yetmeyen geri bir imparatorluğun dağılma sonrası ayakta kalma denemesidir. Ama bu kadarı yetmiyor: Ayakta kalmanın hızla kentlileşme, sanayileşme, modernleşme anlamına geldiğini bilen Stalin yönetimi Batı’yı “on yılda” yaklamaya ve geçmeye kalkıştı. Planlama budur. Sovyet merkezi planlaması sanayi devriminin yüz yılı aşkın sürede Batı’ya kazandırdıklarını on yılda kazanma iradesidir. Modern tarihin en büyük ekonomik deneylerinden birisidir. Ağır sanayiye dayalı ve hızla silah sanayisine dönüşebilecek bir kalkınma türüdür. Bunu yaparken “beşeri sermayeyi” –daha bu terim icat edilmemişti- çok güçlendirdiler ve eğitimsiz 120 milyon köylüden nitelikli Ama bir ülke veya bir sanayi geleceğe bu şekilde ulaşamaz. Bunun bir nedeni de gelişmiş ekonomilere “yakınsamanın” imalat sanayisinde gerçekleşiyor olması. “Yüzde 5-7-9” büyüdük demekle iş bitmiyor: Nasıl büyüdüğünüz daha önemli.

 Tersinden bakarsak, “para kazanmak” önemli, ama nasıl kazandığınız daha da önemli. işgücü ve sonuçta uzaya giden bir sanayi devi yarattılar. Ama yine de olmadı. Neden? Sadece ekonomik olmaktan çok uzak nedenleri var. Ama ekonomik açıdan da basit bir tez öne sürülebilir. SSCB, GSYH’sinin çok yüksek bir oranını yatırımlara harcadığı ve tüketimi bastırdığı halde, ABD’nin verimliliğinin çok altında kaldığı ve iktisadi tasarım hatası örneği olduğu için mi çöktü? 1970’lere kadar teknik ilerleme oranı yıllık %2 kadar hesaplanmıştı. Yüksek değil ama düşük de sayılmaz. O zaman? Sorunun ekonomik kökeni 1970’lerden başlayan “politika hataları”, yanlış yatırım kararları mı? Bu teze indirgenebilecek bir “azalan getiri” tezi sıklıkla öne sürüldü. Buna göre işçi başına üretim artış oranı ile işçi başına sermaye artış oranını bölerek çıkan seri "sermayeye göre azalan getiri" eğimi çiziyor. Yani sermaye-yoğun bir büyüme patikasının sonucunda konkav bir Solow patikası çizen ekonomi önce tepeye çıkıyor, sonra getiriler azalmaya başlıyor. Tek üretim faktörüne ağırlık veren ekonomiler için sermaye-işgücü ikame elastikiyeti 1’den düşük bir üretim fonksiyonunun doğal sonucu. Bu kadar basit mi? Hayır, değil. Fakat bu gezintideki amaç açısından bu kadarı yeterli. Soru şu: Analitik açıdan, tek faktöre aşırı biçimde dayanan büyüme patikaları, modeli nasıl yenilerseniz yenileyin, sonunda azalan getiriye tabi olur mu?

Çin'in geri dönüşü

"Cüce Deng" 1978 yılında iktidarı aldığı anda Çin’i bir tür NEP’e –Yeni Ekonomik Politikasoktu. Referans 1921-26 yıllarının SSCB’sinedir. Sanayi ve devlet ÇKP’deydi (Çin Komünist Partisi). Ama tarım ve ticarette özel sektöre yol verilmişti. Başlangıç budur.

Deng’in SSCB’de 1920’lerin meşhur “makas” tartışmasını bildiği açık. İç ticaret hadlerinin tarım aleyhine, sanayi lehine açılmasına (“makasın açılması”) izin verip vermeme tartışmasıdır. Bu tartışma kalkınma iktisadının temellerinden birisidir.

Maddison Çin’in 1953-1978 arası yıllık büyüme hızını %4.4 olarak hesaplıyor. Oysa ki sonraki 35 yılda bu oran %10'a çıktı.

Deng Xiaoping’in “süper Buharinciliği” muhteşem oldu. Stratejisi Dört Modernleşme adıyla kodlanıyor –tarım, sanayi, savunma ve bilim-teknoloji alanlarında.

Deng köylülerin yaşam tarzını değiştirerek Çin’i ve dünyayı yeniden şekillendirdi.

Bunu Mao’nun toprak sahibi soylular sınıfının elinden almış olduğu toprağı küçük köylülere dağıtarak yaptı.

Son 25 yılda dünyadaki en büyük yoksulluk azaltıcı hamle budur. Son dönemde dünyada azalan yoksulluğun %75’i Çin’den geliyor. O kadar ki Çin’li ve Çin’siz dünya gelir dağılımı ölçümleri çok farklı sonuçlar veriyor.

1978’de %37 olan okuma-yazma bilmeme oranı 2002’de %5’in altına düştü. Çocuk ölümleri 1978’de binde 41 iken binde 18’e gerilemiş durumda.

Uzak kırsal alanlarda yaşayan 160 milyon Çinli hala günde 1 doların altında tüketerek yaşıyor. Bu özellikle Batı Çin’de ve iç bölgelerde böyle.

Son 20 yılda özellikle kent yoksullarının sayısında artış oldu.

Hızlı büyüme gelir dağılımında daha büyük eşitsizliği –bu “mutlak yoksulluğun” azalmasıyla çelişmiyor, bölgelerarası gelişme farklarını –Batı ve Kuzeydoğu bölgeleri belirgin biçimde geri kaldı- yarattı.

Doğal kaynakların hızla tüketildiğini de ekleyebiliriz.

Çin ile ilgili mite göre reel ücretler çok düşük; rekabet gücü buna dayanıyor. Bu mit aslında gerçekti ve 35 yıllık son dönemin büyük kısmı için doğruydu.

Ama büyüme ve verimlilik artışları nedeniyle (de) Çin'de reel ücretler yükseliyor.

2000: Çin'de ortalama ücret Meksika‘dan %30 düşük. 2012: Meksika’dan %32 yüksek.

2010 grevlerine yeşil ışık yakıldıktan sonra, Çin'deki ABD şirketleri artan ücretleri risk olarak gördüler.

ÇKP yabancı şirketlere büyüyeceği kesin olan iç pazarı hedef gösterdi. Şu ana kadar yabancı sermayeye açık olmayan alanları da açacak.

ÇKP emperyal bir dünya görüşüne sahip: Batı anlamında 192050 arasının komünist partilerinden çok daha fazla milliyetçi ve gelenekçi.

'Teşviklerin tasarımı' meselesinin önemini zor yoldan öğrendiler. Ama çok ilerlediler. Yine de Çin’de ani dönüşler ve 'politik iş çevrimleri' bitmiş değil.

Çin’de 'kurulan' piyasa bağlama bağlı ve siyasete şartlı bir piyasa. Doing Business endeksi zayıf kurumsallığa işaret ediyor.

Aşırı yatırım, aşırı tasarruf, hizmet sektörü zayıf, hızlı verimlilik artışı sürdürülebilir değil.

Hala etkinlikten uzak bir ekonomi (Hsieh & Klenow, 2009). Fazla kaynak kullanarak büyüyor. Askeri harcamaları artıyor.

Ancak sorunları da çok büyük ve büyüme hızı yapısal olarak yavaşlıyor: Gerçekten dünya üretiminde 1820’deki ağırlığına geri dönebilecek mi?

Bu konularda ilginizi çekebilir