Yabancı yatırımlar üzerine iki senaryo

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa YILDIRAN / Cumhuriyet Ü.İİBF

Krizden bu yana gelişen ülkeler açısından en önemli sorunlardan birisi de, doğrudan yabancı yatırım (DYY)  akımlarının düşüşüdür. DYY'ın azalmasında küresel bankacılığın ve alım-satım işlemlerinde önemli rolü olan yatırım bankacılığının çöküşünün etkisi yoğundur. Bunun yanı sıra önemle üzerinden durulması gereken bir noktada, gelişen ülkelerin kar marjlarının sınırlara yaklaşmasının etkisinin olduğu söylenebilir.

Krizden çıkış sürecinde DYY artmasını sağlayabilecek bir gelişme mümkün müdür? Sorusu artık önemlidir. Yabancı yatırımlar açısından iki alternatif senaryo bulunmaktadır. Öncelikle gelişen ülkelerdeki büyüme rakamlarının olumlu gelmesiyle birlikte yeniden sermaye girişlerinin artması muhtemeldir. İkinci senaryo ise, oyuna katılmayan ülkelerin(Daha az gelişmiş) oyuna katılmasını sağlayarak, bu ülkelere sermaye akımlarının yoğunlaşmasıdır.

İlk senaryoya göre, Türkiye, Çin ve Brezilya gibi ülkelere yabancı yatırımların girişinde hızlanma söz konusu olacaktır. Bu alternatif için kısa dönemde yabancı yatırımlarda sıçramalar olsa da, beklendiği kadar büyük bir gelişme gösteremez. Özellikle bu ülkelerin sağladığı yatırım avantajlarının getirisindeki marj daralması ve 90'lardan sonra ortaya çıkan özelleştirme rantlarının eski cazibesinin kalmamasıdır. Bu ülkeler dünya piyasalarına yeterince entegre olmasından dolayı gelişmiş ülkelerden farklı bir avantaj vaat etmemektedir.

İkinci senaryo da ise, Asya'da ve Afrika'da henüz üretim sürecine katılmamış işgücü ve doğal kaynak avantajları sunan ülkelere yatırımların yönelmesi alternatifidir. Asya ve Afrika'daki bu ülkelerin mülkiyet haklarını garanti altına alınmasını sağlayacak küçük bir düzenlemeyle, zaten avantajlı olan vergi ve doğal kaynak zenginliği yabancı yatırımları daha çok kendine çekecektir. Sektörel analiz yapılacak olursa, tekstil, tarım ve madencilik gibi emek yoğun alanlarında bu ülkelere yatırım yapılması işletmeler açısından rantabl tercih olacaktır.  Ayrıca işletmelerin kriz dönemde sermaye kayıpları ve kredi imkânlarının sınırlanması nedeniyle, Türkiye, Çin ve Brezilya gibi rekabetin daha yüksek olduğu ülkelere yönelmesi daha zordur. Dolayısıyla, daha düşük ve az bir sermaye ile yatırım imkânı avantajı olan, az gelişmiş ülkelere doğrudan yatırımların yönelmesi işletme finansı açısından daha tutarlıdır.

Krizden sonra yabacı sermaye akımlarının ikinci senaryoya uygun olarak Afrika'nın ve Asya'nın daha az gelişmiş bölgelerine yönelmesi Türk işletmeleri açısından da önemle üzerinde durulmasını gerektiren unsurdur. Türk işletmeleri artık AB'ye ihracat mücadelesi vermek için yüksek standartlar ve yoğun rekabet ortamından çıkarak, daha cazip alanlarda yatırım-pazarlama-finans işlemelerine yönelmesi geleceğin ekonomisindeki avantajlarını artıracaktır.

Ayrıca krizden çıkışta artık AB gibi nüfusun ve ekonomik kaynakların sınırlı olduğu ülkelerin avantaj kaybedeceği düşünülürse, yabancı yatırımlar açısından Türkiye'nin dolaylı cazibesinde de azalma olabilir. İthalatın sürekli yüksek seyrettiği ülkemizde işletmelerin Türkiye'de kalıp mücadele yerine, yatırım avantajlarının daha iyi olduğu ülkelerde üretip Türkiye'ye satış yapması rekabet gücünü artıracağı gibi, yabancı rakiplerine yeni üstünlük alanları açabilir. Krizden sonra dünya ekonomisinde yeni yönelimler ve kaymaların kesin olduğuna göre, Türk işletmeleri de dünyanın yeni ekonomisinde pozisyon avantajı sağlamak durumundadır.

Bu konularda ilginizi çekebilir