Vergi bilinci artırılmalı ve yaygınlaştırılmalı
Hakan EKİNCİ / Vergi Denetmeni / Eski Malî Analist / MBA*
Bir devletin daha bağımsız ve güçlü politikalar izleyebilmesini sağlayacak en önemli unsur sağlam bir ekonomiye sahip olmasıdır. Sağlam bir ekonomi için de devletlerin, mali açıdan kendi gereksinimlerini rahatlıkla karşılayabileceği sağlam gelir kaynaklarına ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Vergi gelirleri ise bu kaynakların başında gelmektedir. Zira, bugün itibariyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de vergi gelirleri devletlerin en garantili ve vazgeçilmez gelir kaynaklarıdır.
Bilindiği üzere vergi, kamu giderlerini karşılamak amacıyla devletin, egemenlik hakkına dayanarak kişi ve kurumların kazanç ve malları üzerinden aldığı ekonomik değerlerdir. Bu bağlamda olmak üzere de bir devletin; adalet, savunma, eğitim, sağlık, bayındırlık gibi asli görevlerini yerine getirmesinde ihtiyaç duyduğu finansman esas itibariyle vergilerle karşılanmaktadır. Vergi gelirlerinin yeterli olmadığı ölçüde de söz konusu görevlerin bir başka açıdan da kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde aksaklıklar ve zafiyetler yaşanması kaçınılmaz olmaktadır.
Kayıt dışı ekonominin en iyimser tahminlere göre %50'ler düzeyinde olduğu Türkiye'de ise vergi kaçakçılığı maalesef önemli boyutlara ulaşmış durumdadır. Bunda ise yasalardan ve uygulamadan kaynaklanan eksiklikler etkili olduğu gibi, mükelleflerin önemli bir kısmının yeterli derecede vergi bilincine sahip olmaması da etkili olmaktadır. Vergi kayıp ve kaçağının azaltılmasına yönelik elbette ki yapılması gereken ilk iş, eksikliklerden olabildiğince arındırılmış caydırıcı yasal ve idari düzenlemelerin yanında denetim gücünün de daha etkin hale getirilmesi olmakla birlikte, vergi vermenin bir vatandaşlık ödevi olduğu, vergi kaçırmanın ise hem yasal düzenlemeler hem de ahlakî değerler ile İslâmî açıdan da kabul görmediği hususuna vurgu yapılarak toplumdaki vergi bilincinin artırılmasına yönelik icraatların da yapılması gerekmektedir. Zira, vergi bilinci artarak yaygınlaştıkça, bu alandaki yasal ve idari düzenlemelerden beklenen fayda da artacaktır. Malum olduğu üzere, nasıl ki adli suçları önlemek adına herkesin başına bir polis memuru koyamazsak, vergi kayıp ve kaçağını önlemek için de her mükellefin başına bir denetim elemanı konulması düşünülemez.
Cuma hutbelerinin önemi
Vergi bilincinin artırılmasına yönelik faaliyetler ise esas itibariyle eğitime dayanmaktadır. Bu manada olmak üzere de Milli Eğitim Bakanlığı ile yazılı ve görsel basının yanında Diyanet kurumuna da önemli görevler düşmektedir. Burada ise konumuz gereği yalnızca Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı müftülüklerce her hafta Cuma Namazları sırasında okutulan Cuma Hutbelerinin vergi bilincinin artırılması bağlamındaki önemi üzerinde durulacaktır. Vergi kaçakçılığının İslâmî açıdan herhangi bir sakıncasının olmadığı yönündeki yanlış değer yargısının ya da inanışının halk arasında ve medyaya mal olmuş bazı isimlerce de az da olsa kabul görmesi ve bunun da toplumda kafa karışıklığına yol açması ihtimali bizi bu konunun üzerinde durmaya sevk etmiştir.
Bilindiği üzere, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı müftülüklerce cuma günleri Cuma Namazı sırasında okutulan Cuma Hutbeleri'nde tamamen dini konular ele alınabildiği gibi, zaman zaman çerçevesi kanunlarla çizilmiş toplumsal konular da ele alınabilmektedir. Örneğin, trafik ve çevre konularına ilişkin olmak üzere "Trafik Bilinci, "Çevre Bilinci" başlıklı Cuma Hutbelerinin okutulduğu da görülebilmektedir (internet ortamından erişilen İzmir Müftülüğü'nün 06.06.2008 tarihli hutbesi ile aynı müftülüğün 02.05.2008 tarihli hutbesi). Buradan hareketle, çerçevesi kanunlarla çizilmiş olmakla birlikte, aynen "Trafik Bilinci" ve Çevre Bilinci" konulu hutbeler gibi "Vergi Bilinci" başlıklı konuların da Cuma Hutbeleri'ne sıklıkla konu edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Konu ile ilgili olarak Ankara ve İzmir özelinde 2008, 2009 ve 2010 yıllarına ilişkin olmak üzere internet ortamında yaptığımız araştırmada, vergi kaçırmanın İslâmî açıdan caiz olmadığı ve vergi kaçakçılığının kul hakkı yemekle eşdeğer olduğunu ifade eden hutbelerin olduğu görülmüş olup, söz konusu hutbelerin ilgili bölümlerine de internet ortamından aktarıldığı şekliyle aşağıda yer verilmiştir.
"Dinimiz, meşrû yoldan kazanç elde etme prensibini esas almıştır. Hırsızlık, gasp, faiz, kumar, ve şans oyunları; rüşvet, kamu mallarını zimmete geçirmek, müşteriyi aldatmak, görevi ihmal ve terk etmek, çalışanlara hak ettiği ücreti, devlete vergiyi, fakire zekatı vermeden elde edilen servet gibi, gayrı meşru kazanç yollarını da yasaklamıştır." (Ankara Müftülüğü'nün 15.01.2010 tarih ve "Helâl Kazanç" başlıklı hutbesi.)
"Haksızlık edip de hak sahibine hakkını ödemeyenler, gıybet, iftira, dedikodu yaparak insanlar arasında huzursuzluğa sebep olanlar, mal ve can emanetine zarar verenler, işçisine alın terini ödemeyenler, zulmedenler, emanete hıyanet edenler, vergisini ödemeyerek başkalarının hakkını üzerine geçirenler; âhirette pişmanlık duyacaklar ve çetin bir azaba uğrayacaklardır." (Ankara Müftülüğü'nün 07.11.2008 tarih ve "Kul Hakkı" başlıklı hutbesi.)
Hemen şunu belirtelim ki, yaptığımız söz konusu araştırmada, vergi kaçırmanın İslamî açıdan caiz olmadığı ve vergi kaçakçılığının kul hakkı yemekle eşdeğer olduğunu ifade eden hutbe sayısının üç yıl içerisinde ve iki büyük şehirde yalnızca iki adet olması kanaatimizce yeterli değildir. Zira, vergi dahil pek çok konuda yasal zorunluluklara uymada yeterli hassasiyeti göstermeyen pek çok kimsenin, aynı konularla ilgili dinî kararlar ya da hükümler söz konusu olduğunda çok daha hassas ve olumlu davranabilecekleri gerçeği de göz önüne alınarak, vergi kaçırmanın İslâmî açıdan da caiz olmadığı ve yasaklanmış olduğu hususunun bütün vatandaşlara ve herkesin anlayacağı dilde en iyi şekilde anlatılması gerektiği artık bir zorunluluk hâlini almış durumdadır. Dolayısıyla da, Cuma namazlarında okutulan hutbelerde bu konu ne kadar sıklıkla gündeme getirilirse, vergi açısından da o kadar çok bilinçlenme sağlanmış olacağından, bu durumun vergi gelirlerine ve vergi kaçırmaktan artık vazgeçenlerin ahiret hayatlarına da yansıması elbette olumlu olacaktır.
Sonuç olarak, kayıt dışı ekonominin bir başka ifade ile de vergisi verilmemiş işlemlerden oluşan bir ekonominin en iyimser tahminlere göre %50'ler gibi oldukça yüksek boyutta olduğu Türkiye'de, vergi vermenin bir vatandaşlık ödevi olduğu; mevcut yasalar, ahlâki ve vicdani kanaatler bir yana, vergi kaçırmanın İslâmî açıdan da caiz olmadığı ve kul hakkı yemekle eşdeğer tutularak yasaklanmış olduğu hususunun Cuma Hutbeleri'ne daha sık aralıklarla konu edilmesi ve en azından her yıl Şubat ayının son haftasında kutlanan "Vergi Haftası"na rastlayan Cuma Hutbesi'nde "Vergi Bilinci" konulu hutbelerin müftülüklerce camilerde okutulmasının çok daha yararlı olacağını düşünmekteyiz.