Türkiye’de değişim ve yapısal işsizlik
Burak BAŞKAN / Genç Gelecek Dergisi Kurucusu Siyaset Bilimci
İşsizlik hemen hemen tüm ülkelerin yıllardır çözüm aradığı sorunların başında gelmekte. Türkiye de işsizlik bağlamında oldukça sorunlu bir ülke. Haziran 2010'da açıklanan verilere göre işsizlik oranı %14'ler seviyesinde[1]. İşsizlik oranının bu kadar yüksek çıkmasında küresel mali krizin yarattığı konjonktürel işsizliğin çok önemli bir etkisi olmakla birlikte, kapitalizme geçiş aşamasını tamamlayamamanın yarattığı yapısal işsizlik daha uzun vadeli ve çözümü zor bir sorun ortaya koyuyor.
Türkiye Ekonomisinin Değişen Yapısı
Türkiye ekonomik yapısının 20. yüzyıl boyunca muazzam bir değişikliğe uğradığı bir gerçek. Batılı ekonomilerin yüzyıllar boyunca yaşadığı kapitalistleşme sürecini son yüzyıla sıkıştırması ve bu süreci henüz tamamlayamamış olması, Türkiye'yi diğer batılı devletlerden ayıran önemli bir özellik. Batılı devletlerin yüzyıllar önce tecrübe edip çözüme ulaştırdığı sorunlarla yeni yeni karşılaşıyor olmamız tam da bu nedenden kaynaklanıyor.
Son otuz yıl, Türkiye'nin kapitalistleşmesi yolunda oldukça hızlı bir dönem oldu. Bu süreçte emek yoğun tekniklerden sermaye yoğun tekniklere hızlı bir kayış yaşandı. Sektörlerin ekonomi içindeki paylarında önemli değişiklikler oldu. Sözgelimi tarım sektöründeki iş gücü ihtiyacı, hem tarımın makro ekonomi içindeki payının azalması ile, hem de makineli tarımın gelişmesi sonucu ihtiyaç duyulan işgücünün azalması ile büyük bir gerileme yaşadı. Tarım sektöründeki daralma, sektör çalışanlarını başka sektörlere yönelmeye zorladı ve diğer sektörlerin talep ettiği bilgi ve uzmanlıktan yoksun olmalarından dolayı çoğu işsizler ordusuna katıldı. Dahası, tarım sektöründeki daralma sebebi ile kırdan kente yaşanan yoğun göçün neticesinde, kentlerde temel ihtiyacını bile karşılamakta zorlanan kitleler oluştu. Ekonomik anlamda yetersizlik, bu kitlelerin çocuklarının eğitim masraflarının finansmanı konusunda da yoğun bir sıkıntı yaşanmasına sebep oldu. Dolayısıyla, alt gelir grubunun toplumda dikey hareketliliği tecrübe edebilmesi de, işsizlik-eğitimin finansmanı sorunu-eğitimsizlik-işsizlik döngüsü içinde olanaksız hale geldi.
Tarım dışı sektörlerde de benzer durumlar yaşandı. Özellikle seksenlerdeki dışa açılma, yerli şirketleri yoğun bir rekabetin içine soktu. Yıllarca korumacılığın kaymağını yemiş yerli şirketler, yabancı şirketlerle rekabetin neticesinde daha verimli üretim yapmaya ve dolayısıyla daha nitelikli işgücü talebine yöneldiler. İç pazara yönelik faaliyet gösteren şirketlerin yabancı dil bilmeyen çalışanları, ithalatın serbest bırakılması ve artan ihracat hacmi sebebi ile gözden düşmeye başladılar.
Yerli şirketlerin, geleneksel kurumsallaşmamış yapılanmalarını bırakıp kurumsal yönetim tarzı benimsemesi de, yine yabancı şirketlerle rekabetin arttığı bu dönemde gerçekleşti. Bir zamanların patron şirketleri, farklı departmanları ve yönetim kurulu olan yapılarla ikame edildi. Bu yeni kurumsal yapıda, çağın yönetim ilkelerini bilen çalışanlara duyulan ihtiyaç eski tip çalışanları iyice gözden düşürdü.
Emek Piyasasında Teknoloji Devrimi
Son yıllarda teknoloji alanında görülen gelişmeler, şirketlerin emek talebinde nitelik arayışını adeta zirveye çıkardı. Birçoğu bilgisayar, blackberry gibi teknolojik ürünleri kullanmasını bilmeyen eski çalışanlar, bilgisayar ve benzeri teknolojik aletleri çok iyi kullanabilen yeni nesil karşısında çaresiz kaldı.
Küçük ölçekli imalathanelerin yerini fabrikaların aldığı endüstrileşme süreci sadece tarımı değil, aynı zamanda birçok zanaatkârı da vurdu. Eski demirciler çarşılarından, semercilik, yemenicilik, çömlekçilik gibi uğraşlarla uğraşanlardan geriye pek bir şey kalmadı. Geleneksel el işçiliği ile geçimini sağlayan birçok kişi için yaşam daha da zorlaştı. Büyük fabrikaların sahip olduğu ölçek ekonomisi avantajı nedeniyle küçük ölçekli imalathaneler yavaş yavaş tasfiye olmaya başladı ve bu tasfiye süreci hala sürmekte. Bir zamanların nitelikli olarak kabul edilen kişileri, emek piyasasının değişen talepleri neticesinde artık nitelikli kabul edilmiyor.
Geleneksel küçük ölçekli imalathanelerde bir yada birkaç kişi ürünün tamamını yaparken, fabrikalarda seri üretim söz konusu. Bu fabrikaların birçoğunda üretimi insanlar bile yapmıyor. Seri üretimde, küçük imalathanelerin becerikli ustalarına ihtiyaç duyulmuyor. Koca bir arabayı birkaç saatte üretebilmek için makineleri kullanabilmek yeterli. Bu muazzam değişim, nitelik kavramının yeni bir anlam kazanmasına (yeni tip yönetim şekillerine uyum gösterebilme, yabancı dil bilme, bilgisayar ve endüstri makineleri kullanabilme…) yol açıyor.
Yapısal değişimlerin sebep olduğu yapısal işsizliğin çözüm reçetesi, 2009 krizi neticesinde konjonktürel işsizliğin tavan yaptığı Avrupa'nın çözüm reçetesinden oldukça farklı olmak zorunda. Diğer taraftan kapitalistleşmeyi tamamlayamamış bir ülke için yapısal işsizlik sürecinin kaçınılmaz olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bu kaçınılmaz süreci bahane ederek Türkiye'nin kapitalizme ve küresel dünyaya entegrasyonuna karşı çıkmak ise kabul edilemez bir tutum.
Sonuç olarak, devletin sözgelimi geleneksel el sanatlarını korumak için kalaycılara yönelik destekleme alımı yapması düşünülemeyeceğine göre, bu kaçınılmaz süreçte değişime ayak uydurabilenler ve emek piyasasının taleplerine göre kendilerini geliştirebilenler bir adım öne geçecek. Kısacası değişime direnmek yerine değişime ayak uydurabilmek, yapısal işsizliğin önüne geçmenin tek yolu.