Türkiye'de denetim mesleğinin geleceği

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İzel Levi ÇOŞKUN / Mazars Denge yönetici ortağı ve icra kurulu üyesi

[email protected]

İstanbul Üniversitesi'nden mezun olduğum 1995 yılında işletme bölümünün belki de en popüler mesleği bağımsız denetimdi. Bağımsız denetim konusunda adı bilinen tüm denetim firmaları kariyer günlerinde okulumuzu ziyaret edip sunumlar yapıyor, bıraktıkları broşürler elden ele dolaşıyordu. Aynı yıl ilginçtir ki Yeminli Mali Müşavirlik (YMM) yasası da çıkmış, bu vesile ile tam tasdik hizmeti de yürürlüğe girmişti. Aramızda hep bağımsız denetimin tecrübe kazanmak için en iyi sektör olduğu konuşuluyor, giriş ücretlerinin piyasadaki diğer işlere göre daha uygun olduğu, ancak çalışma şartlarının özellikle ilk 2-3 yıl için ağırlığından bahsediliyordu. O dönemin bir başka parlak sektörü de bankacılıktı. Zorlu mülakat ve sınavlardan sonra benim yakın arkadaşlarımın çoğu birer bağımsız denetim firmasına, kalanlar da çeşitli bankalara girdiler. Dışarı çıktığımızda, tanışırken gururla taşıdığımız bağımsız denetim firmasının kartını yeni tanıştığı arkadaşına vermek o zamanlar bir prestij kaynağıydı. 

Bağımsızlık, etik ve dürüstlük ilkelerinden esinlenen bu prestij ve gurur kaynağı sektör meslek etiğini derinden sarsan ilk darbesini 2001 yılında Enron Vakası ile aldı. Dünyada birçok basın organında manşetten patlayan bu haber, bizim medyamızda çok ilgi görmemişti. Hatta o dönem Arthur Andersen'in başında bulunan kişi yapmış olduğu bir röportajda bu olayda suçlu aranmamasını, Enron Vakası'nın küresel ekonominin bir sonucu olduğunu belirtmesi beni şahsen bir hayli şaşırtmıştı.    

Arthur Andersen'in suçlu bulunarak şimdiye kadarki en ağır tazminatla cezalandırılması ve ABD'deki borsaya açık firmaların denetiminden men edilmesini takiben bu dev şirket diğer denetim firmaları arasında paylaşıldı. Bu olayın hemen akabinde Telekom şirketleri WorldCom ve Global Crossing skandalları gündeme geldi. Türkiye'de ise aynı yıl içinde ülkemizde yaşanan mali krizde batan bankaların maliyeti milyar dolarları bulurken, bu bankaların bağımsız denetimlerini üstelenen firmalar ile ilgili olarak Arthur Andersen'in aksine herhangi bir cezai yaptırım uygulanmamış olması dikkat çekicidir. Enron vakası ABD'de Haziran 2002'de Sarbanes Oxley Yasası'nın çıkmasına, mali kriz ise Türkiye'de Mayıs 2001 tarihi itibarı ile BDDK tarafından "Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı"nın yürürlüğe konmasına sebep olmuştur. Temmuz 2003'te SPK'nın yürürlüğe koyduğu ancak yararlarına rağmen uygulamada halen birçok işletmenin henüz tatbikata geçirmediği Kurumsal Yönetim İlkeleri (bu ilkeler 2005 yılında düzeltilerek "uygula, uygulayamazsan açıkla" öngörüsüyle tekrar yayınlanmıştır) de uygulama açısından denetim sektörünü de özellikle bağımsızlık ve etik kavramları çerçevesinde yakından ilgilendirmektedir.    

Sektör bir yandan kriz ve skandallarla çalkalanırken, öte yandan yeni çıkan uygulamalar da sektör çalışanlarını ek sınavlara tabi etti. Buna en çarpıcı örnek yurtdışındaki muadili CPA olan ve Türkiye'de 3568 No. lı kanun ile yürürlükte olan Serbest Muhasebeci Mali Müşavir (SMMM) yetkilerinin borsaya açık olan firmaları denetlemek için yeterli olmadığının Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından bildirilmesiydi. Uzun vadede denetim yetkisinin tamamen SPK kontrolüne geçebileceği riskini gören Türkiye Muhasebe Odaları Birliği (TÜRMOB), Şubat 2008 tarihi itibarı ile SPK'ya dava açtı. Böylece bir yandan meslekte yeterlilik adına SMMM ruhsatı veren TÜRMOB, diğer yandan borsaya açık firmaları denetlemek için lisans veren SPK karşı karşıya kalmış oldu.  TURMOB ile SPK arasındaki dava Danıştay tarafından SPK lehine sonuçlandı.

3568 sayılı meslek yasası SMMM ve YMM'liği de kapsamak üzere 1989'da uygulanmaya başlandı. YMM'lere ''Tam Tasdik'' yetkisi ile buna ilişkin yönetmelik ve tebliğler 1995'ten itibaren yürürlüğe girdiği zaman, tasdik hizmetinin ifa edilebilmesi için Maliye Bakanlığı'nca her sene Aralık sonuna doğru ilan edilen ücret tarifesi, tasdik hizmetinin kalitesi için bir garanti niteliği taşıyordu.

1999 yılında uygulamaya konulan Geçici Vergi aslında enflasyonla eriyen vergi alacaklarını bölerek peşinen tahsil etmeye yönelik bir uygulamaydı. Ancak enflasyonun sona ermesine ve bu uygulama birkaç kez kaldırılacak sözü verilmesine rağmen halen geçerliliğini sürdürüyor. Geçici Vergi uygulaması hem muhasebe prensipleri açısından yıllık dönemi 4'e bölerek muhasebenin dönemsellik ilkesine aykırı bir yaklaşım oluştururken diğer yandan da muhasebe mesleğini icra edenlerin aynı külfeti yılda 4 kez çekmesi sonucunu doğuruyor . Bu uygulama tabi denetim zamanlarını da arttıran bir husus. Keza BA / BS formlarının da aylık olarak hazırlanması ve bu doğrultuda kontrollerinin yapılması da yine hem icra eden hem de kontrol eden açısından müthiş zaman alıyor. Ancak tasdik hizmeti yürürlüğe girdiğinden beridir mevzuattaki bir takım değişikliklerle denetçinin üzerinde devamlı artan nitelikteki sorumluluklar Yeminli Mali Müşavirler Odası'nca belirlenen tarifeye ne kadar yansıtıldı bilemiyorum. İlk yıllarda tarifeye uyulduğunu gayet iyi hatırlıyorum. Ama ilerleyen yıllarda rekabetin etkisiyle tarifenin altına inildiğinin haberleri yayılmaya başladı. Müşterilerin bu yönde talepleri olmaya başladı. Her ne kadar Ankara Yeminli Mali Müşavirleri Odası'nca tarifeye uymayan yeminli mali müşavirlerin incelemeye alınacağı söylense de 2008 yılı sonunda tabiri caizse ip koptu. 2009 Aralık ayında ilk defa tarife yayımlanmadı. İşi hakkıyla yapma mücadelesi veren, kaliteyi her zaman önde tutmaya çalışan birkaç firma haricinde de tarife kaldı mı artık ben de bilmiyorum.

2006 Tarihi itibarı ile çıkan SPK'nın rotasyon  tebliğine  ek olarak 2009'da çıkan tebliğle ekibinde denetçi ve üzeri kadrosunun 25 sorumlu ortak başdenetçi olmak üzere en az 75 kişiden oluşan bağımsız denetim şirketlerinin rotasyondan muaf tutulması  da bazı firmaların pazardaki hakimiyetinin garantisi oldu. Böyle bir uygulama da bildiğim kadarı ile hiçbir gelişmiş ülkede yok. Büyük olanın müşterisi rotasyona tabi tutulmaz, küçük olanın tutulur gibi bir yaklaşım bana göre direkt adres gösteren haksız rekabete sebep olan bir uygulama…

Bütün bu gelişmelere rağmen buraya kadar her şeyin normal (!) seyrinde gittiğini varsayarsak, krizin de etkisiyle, rotasyon esnasında kalitenin pek de önemsenmediği ve tamamen fiyata yönelik bir rekabet ortamı da sektöre büyük darbe vurdu. Bağımsız denetim ücretleri %50 ve üzeri oranlarda azaldı. Rotasyon esnasında bazı işletmeler tasdik hizmeti için de ihale açarak YMM'lerini de değiştirdiler. Bazı firmaların tasdik hizmeti verildiği takdirde bağımsız denetimin eşantiyon olarak temin edileceğini bildirdikleri, bazı firmaların ise eski müşterilerini kaybetmemek adına SPK lisansı alarak rotasyona tabi işleri yan şirketlerine kaydırdıklarını duyduk. İspatı yetkili kurumların işi… Ücretlerin bu hale geldiği bir ortamda yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK) beklentisi de gündemden kalkınca pazardaki daralma son haddine ulaştı. Tabi bunun sonucu olarak da bağımsız denetimde kaybedilen müşterilerin yerini tasdikte aramaya çalışan firmalar birbirlerinin müşterilerini arayıp ben bu işi yarısına yaparım hem de KDV dahil diye meslek etiğine hiç de uymayan davranışlar sergilemeye başladılar. Rotasyona tabi 140 adet firmanın karar verme süresi Mart sonu ile sınırlı olduğundan ve tasdik sözleşmelerinin de Şubat 2010 sonu itibarı ile imzalanması gerektiğinden tasdik hizmetindeki rekabet 2010 Şubat ayı itibarı ile son buldu. Buna rağmen birçok YMM şirketinin müşterilerini kaybettiklerinden zor duruma düştükleri ve hatta firmalarını tasfiye ettiklerini biliyoruz. Tabi bu firmaların zarar halinde sektör devleri gibi yurtdışından özel fonlamalar ile destek görmeleri ne yazık ki mümkün değil...

Gelelim yazımın konusu olan mesleğin geleceğine… Küresel krizin bazı finans kuruluşlarının batması ile sonuçlanan ve bağımsız denetim kuruluşlarını da töhmet altında bıraktığı, şu anda Lehman Brothers gibi davaları da takip ediyoruz. Ancak ben bu sefer bağımsız denetim firmalarına en azından piyasadan silecek büyüklükte bir fatura çıkarılacağını zannetmiyorum. Bunun bir sebebinin de hali hazırda bir tekel halini almış dünya pazarında 1 ya da 2 devin ortadan kalkmasının diğerlerini daha da güçlü kılacağına dair kaygı olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Türkiye'de TTK ne yazık ki ufukta görünmüyor. Zaten TTK çıksa da 2 milyona yakın işletmenin bırakın denetimini yapmayı, Uluslar arası Finansal Raporlama Standartları (UFRS) standartlarına göre nasıl muhasebe tutacağını kimsenin bildiğini sanmıyorum. Bunun için ayrı bir seferberlik ilan etmek gerekiyor desem herhalde abartmış olmam. Bu sene rotasyona tabi 23 firma var. Sözleşmeler de zaten uzun vadeli imzalandığından en az 1 yıl daha aynı ücretlerle devam edileceği aşikar. Borsaya açılan, ya da yabancı yatırımla Türkiye'ye gelen firmalarda pek bir artış olmadığından yola çıkarsak  bağımsız denetim pazarının aynı boyutlarda seyredeceğini düşünebiliriz. Tabi bu ücretlerdeki düşüşle birlikte değerlendirildiğinde birçok firma için kayıp demek. Bu kaybın telafi edileceği yer ise şüphesiz tam tasdik pazarı olacaktır. Bu doğrultuda Maliye Bakanlığı'nın tarifeyi yayınlayıp yayınlamayacağı da belli değil. Zaten yayınlasa da artık kimsenin buna uymaya niyetinin olmadığı apaçık ortada. Dolayısı ile özellikle tasdik pazarında 2011 yılı son derece acımasız bir rekabete gebe… Peki bu durumda denetçi ücretleri ne olacak. Ya küçük bir artış ya da artış yok. Bu iyi senaryo… Ücretsiz izinler, işten çıkarmalar çoktan başladı bile. Tasdik hizmeti bu şekilde devam ederse kalite gibi bir şey kalmayacağı gibi uzun vadede meslek de tehlikeye girecek. Bazı vergici arkadaşlar gelecek kuşkusu ile SPK sınavlarına girmeye başladılar bile… Benim merak ettiğim bir diğer husus da ekonomimizin kesinlikle ihtiyacı olduğuna inandığım yeni TTK eğer bir gün çıkarsa işletmeler acaba her iki hizmeti de talep edecekler mi? Kimse kalkıp ben zaten bağımsız denetim hizmeti alıyorum şu kadar da para ödüyorum neden bir de tasdik yaptırayım demeyecek mi? Ya Yeminli Mali Müşavirler bu kadar düşük ücretlerle büyük sorumluluk ve risk almayı gerektiren tam tasdik hizmetini icra etmeyi ne kadar sürdürebilecekler?

Ben açıkçası bu şekilde yıpratılmaya devam edildiği taktirde tasdik hizmetinin çok uzun ömürlü olduğunu düşünmüyorum. Bunun yerini 1995 öncesinde olduğu gibi vergi danışmanlığı ve revizyonun alacağı inancındayım.

Buradaki asıl tehlike verilen hizmetin temelinde yatan güven duygusunun sarsılması. Bir yandan fiyat baskısı, bir yandan acımasız ve etik dışı rekabet, tabi ki personel ücretlerine, mesleki ve kişisel eğitimlere ve gelişime yönelik yatırımlara olumsuz yönde etki edecektir. Bunları fark eden iyi okullardan mezun olmuş öğrencilerin denetim sektörüne giriş talebi de düşmeye devam edecek. Bunların sonucu olarak da her ne kadar büyük markaların arkasına saklanılmaya çalışılsa da ne yazık ki kalite de mutlaka düşecektir. Bu durum da şu ana kadar durumdan bir hayli memnun olan işletmelerin aldıkları hizmetten tatmin olmamaya başlamaları anlamına gelmektedir. Dolayısı ile işletmelerin bir süre sonra fiyata dayalı denetim firmalarını birbirine kırdırma politikalarından vazgeçmeleri kendilerinin yararına olacaktır. Bir takım maliyet kısma politikaları ile sektördeki denetim firmalarının bu duruma ne kadar dayanabileceğini kestirmek güç. Herkes yeni açılımlar (!) peşinde. Bu doğrultuda Enron sonrası arasına net bir çizgi çekilen denetim ve danışmanlık hizmetlerinin tekrar yakınlaşmaya başlayacağı kanısındayım.

Türkiye'nin 2007 yılında tanıştığı vergi ile özdeş gibi düşünülen ama ayrı bir ekspertiz ve özel bir yaklaşım gerektiren transfer fiyatlandırması hizmetinin önünün çok açık olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, BASEL II tipi bir zorlama olmazsa iç denetim hizmetinin en azından şu zamanlarda gerileyeceği, ileriki yıllarda da gelişiminin çok durağan olacağı şimdiden sinyallerini veriyor.

Bütün bu gelişmeler ışığında iyi bildiği işe odaklanıp, ana prensiplerinden, meslek etiğinden, bağımsızlıktan, kaliteden ödün vermeyenlerin uzun vadede yüzünün güleceğine inanıyorum. Ya da öyle inanmak istiyorum…

(1) İMKB'de işlem gören işletmelerde Kurumsal Yönetim Prensiplerinin uygulanmasına yönelik araştırma için bkz. "Yönetim Kurulları için Kurumsal Yönetim Prensipleri / TÜSİAD, Temmuz 2010"

(2) Kurumsal Yönetim ve Risk, Prof. Dr. Mustafa Aysan, Önsöz  S. 5

(3) Seri X No:22 sayılı Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliğ. 12 Haziran 2006

(4) http://www.spk.gov.tr/apps/teblig/displayteblig.aspx?id=370&ct=f&action=displayfile&ext=.pdf

(5)  http://www.halkaarzseferberligi.com/anasayfa.aspx

Bu konularda ilginizi çekebilir