Türk sanayisi, rönesans ve reform

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Dr. Ali GÜVEN / Kagan&Partners Yatırım Direktörü

Batı dünyası Türk ve Arap dünyasından devşirdiği teknoloji ve felsefi birikim ile Rönesans ve Reform olarak tanımlanan iki büyük dönüşümü yaşadı. Tarihsel bir analojiyle kendimizdeki dönüşümü batıyla ilişkilendirdiğimizde ilk olarak "Rönesans"tan önce "Reform"u tartışma yanlışına düştüğümüz söylenebilir. Bu durum din üzerine konuşmanın teknik, somut ve eleştirilebilir argümanlar geliştirmeye tercih edilmesinin doğal bir sonucudur. Oysa istihdam, vergi, faiz gibi temel kavramlar Reform'a değil Rönesans'a referans vermektedir. Servetin en az maliyetle oluşumu, en sürdürülebilir biçimde kontrol edilmesi, en fazla bireysel ve toplumsal refah yaratılacak biçimde dağıtılması hatta ekonomik kazanımların sanat ve kültüre dönüştürülerek medeniyet birikiminin elde edilmesi sorunsalları; yapay dinsel ve antropolojik ayrımların çözümünden çok daha önemlidir. Eğer siz ilk problemleri çözebilirseniz, Reform peşi sıra doğal seyri içerisinde en az çatışma ile sonuçlanacaktır. 

Doğu dünyasına karşı mutlak bir yenilgi içerisinde olan, iç savaş ve çekişmeler ile kimliğini yitirme noktasındaki batı dünyasını bugünkü güçlü konumuna getiren temel sosyo-ekonomik olay ve aşamaları düşündüğümüzde memleketimizin ihtiyaç duyduğu reçete veya yol haritası da aslında belirlenmiş oluyor. 

Batı Rönesans'ında süreç ilk olarak kültürel bir vizyon veya bir "hayal" ile başlıyor. Sanat, felsefi düşünce, teknik ve özellikle tüm bu kavrayışların en somut göstergesi olan mimarlık üzerinden antik ve klasik dünya ile bir bağ tesis ediliyor. Bu bağ tesis edilirken gariptir Doğu düşünür ve bilim adamlarının eserlerinden istifade ediliyor. İkinci olarak matbaa sayesinde insandan önce "bilgi" demokratikleşiyor. Bilgi ataleti gidererek olumlu manada radikal ekol ve tekniklerin yolunu açıyor. Üçüncü aşamada yeni teknoloji ticaret ve coğrafi keşifleri mümkün kılıyor. Dördüncü aşamada ticari sermaye rekabet üstünlüğü için entelektüel sermayeyi yani sanat ve mimarlığı bir meta olarak tanımlıyor. Hatta denilebilir ki Avrupa hem bugünkü varlığını ticari sermayeden ziyade söz konusu entelektüel sermayeye borçludur hem de antik kültürü mutlak kabul edip geliştirdiği Avrupa birikimin farkında olmamasından dolayı  20.yy kültürel Pan-Amerikanizm'ine yenik düşmüştür.

Türkiye'de ki durum dönüşüm sürecinin neresinde olduğumuza dair bir fotoğraf sunmaktadır. Türk iş adamında veya vatandaşında vizyoner bir bağlılık bulunmamakta... İnternet ve mobil teknolojiler geç ve sınırlı olarak "tekeller" inisiyatifiyle geliştiğinden bilginin demokratikleşmesinde hala ciddi engeller mevcut. Türk kurumlarının çok azı teknolojiye yatırım yapıyor ve insanının çok az bir kısmı yurt dışına çıkıyor. Entelektüel sermayenin varlığı (yokluğu) ise kentler ve şehirleşme üzerinden rahatlıkla okunabilinir.

Rönesans'tan bahsedildiğinde bir husus hiç akıldan çıkarılmamalıdır. Rönesans kilise veya krallar tarafından değil "tüccarlar" yani "işadamları" tarafından gerçekleştirilmiştir.

İyi bir ticaret için yerleşmiş bir endüstrinin varlığı şarttır. Aksi halde tedarikçi güçlerin veya doğal afetlerin sebep oldukları kıtlıklar özellikle gelişmekte olan ülkelerde hem GSYİH ani düşüşüne bağlı olarak resesyonu, uzun zamanlı negatif büyüme neticesinde de çöküşü getirir. Böyle bir durumda da Rönesansın birikimi paylaşacak olan ticari burjuvazisine karşın  "krallar" ve "kilise" hem doğal olarak prim yapar hem de olumlu tüm dönüşümlere set çeker.

Kazançlı günlerde sanayiciler ülkenin birikimini ticari değer barındıran "meta"ya dönüştüremediklerinden; rekabet avantajı sağlayacak teknolojik imkanları "riskli" bulduklarından ve en önemlisi bir "hayal" kurmadıklarından potansiyel işgücü olmasına karşılık stagflasyonu yaşarlar. Talepkar olan iç ve komşu pazarlar olsa dahi talepler kar yerine enflasyon yaratırlar. Enflasyon dış borcu, dış borç ise tutsaklığı var eder. Ve ülke umutsuzluk içerisinde yeni "kurtarıcılarını" arar. En acısı, sanayici ve tüccarlar  parlak gelecekleri için varlıklarına engel olamadıkları krallardan medet umar; bekler, geriler ve yok olurlar…

 

Bu konularda ilginizi çekebilir