Terörü lanetlemek namus borcudur

Meclis'in açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BDP'li milletvekillerini ima ederek, "Terörü lanetlemek nabus borcudur" diye konuştu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Tüm milletimize şu mesajı açıkça vermek isterim: Devletin birliği ve bölünmez bütünlüğü, temel siyasi perspektifimiz ve tartışmaya açık olmayan ilkemizdir. Bu nedenle, şehirlerin merkezinde, hiçbir ayrım gözetmeden kalabalıkları hedef alan teröristleri; fikri, zikri, partisi ne olursa olsun herkesin şiddetle telin etmesi, en azından insanlığa karşı bir namus borcudur." dedi. 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM'nin 24. Dönem 2. yasama yılının başlaması dolayısıyla Genel Kurulda bir konuşma yaptı. Görevinin, halkın verdiği her bir oyun gereğinin yerine getirilmesi çağrısında bulunmak olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Gül, parlamenter demokrasilerde talep ve itiraz yerinin Meclis olduğunu kaydetti.

Gül, "Yüce Meclise geldikten sonra her siyasi parti, her siyasi çizgi ve her milletvekili, ortak geleceğimiz, sorunlarımız ve umutlarımız adına kendi tezlerini ortaya koyacaktır" diye konuştu.

"Anayasada halkımızın mührü olmalı"

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni anayasanın hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımaması gerektiğini belirterek, "Anayasanın taşıması gereken tek mühür, milletimizin mührü olmalıdır" dedi. İstisnasız tüm kesimlerin, yeni bir anayasa yapma iradesi ve düşüncesini taşıdığını belirten Gül, "Çünkü, herkes yürürlükteki Anayasanın ihtiyaçlarımıza cevap vermemesinden, Türkiye'nin demokratik olgunluk ve çeşitliliğini kısıtlamaya çalışmasından, Türkiye'nin zenginliklerini yok saymasından rahatsızdır. Bu nedenle, temsil gücü ve meşruiyeti yüksek, sorumluluğu ağır bu Meclisten, halkımızın beklentileri de aynı ölçüde büyüktür" dedi.

"Hesap veren devlet anlayışını yansıtmalı"

Abdullah Gül, yeni anayasanın esnek ve özgürlükçü bir karaktere sahip olması gerektiğini de belirtti. Anayasalar üzerinden milletin farklı siyasi çizgilerini zapturapt altına alma, devlet ve millet arasında bir gerginlik oluşturma anlayışından uzak durulması gerektiğini ifade eden Gül, "Bununla birlikte, esneklik kuralsızlık da değildir. Çağdaş gelişmelere cevap veren, yeni toplumsal dinamikleri kapsayan ve kapsayabilmeye açık bir esneklikten bahsediyorum. Esneklik, temel ilke ve hassasiyetlerin aşındırılması demek değildir. Tam tersine, temel ilke ve hassasiyetlerin zamana karşı dirençli hale gelmesi için zorunlu bir özelliktir" görüşünü dile getirdi.

1982 Anayasası'nın temel sorununun, toplumun ve toplumsal dinamiklerin gerisinde kalması; hatta toplumsal dinamikleri bir sorun sayması olduğunu belirten Gül, "Yeni Anayasa bunun tam aksine, toplumsal dinamiklerden yararlanmalı ve özgürlükçü bir zihniyetle hazırlanmalıdır" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Gül, yeni Anayasanın nasıl olması gerektiğini şöyle anlattı:

"Fazla detaya girmeyen, temel ilkeleri güçlü bir şekilde belirleyen, ancak, detayları kanunlara bırakan, esnek ve ilerlemeye izin veren bir nitelikte tanzim edilmelidir. Bu süreçte, en önemli ölçümüz, evrensel standartlar olmalıdır.

Temel hak ve hürriyetleri, herkes için, her yönüyle eşit vatandaşlık temelinde güçlendiren ve teminat altına alan bir anayasa olmalıdır. Toplumun her kesiminin bu ülkede 'kendisi olarak' yaşama hakkı, anayasal güvenceler altında itina ile muhafaza edilmelidir. Bunu sağlamanın yolu, özgürlükçü bir anlayışla, milletimizin her bir ferdine, siyasi görüşü, meşrebi ve kökeni ne olursa olsun güvenen bir vizyonla hareket etmektir.

Sadece 'hesap soran' değil, aynı zamanda 'hesap veren bir devlet' anlayışını yansıtmalıdır. Bu itibarla, çağdaş demokrasilerin şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi en önemli vasıflarını, ruhunda ve lafzında içeren bir anayasa olmalıdır."

"Yargının etkinliğine gölge düşürmektedir"

Adalet talebinin karşılanmasının, devletin bütün organlarının, bu organları oluşturan kurumların ve bu kurumlarda görev yapanların tamamının ortak sorumluluğu olduğunu belirten Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hukukun üstünlüğü temelinde görev yapan, insan onurunun korunmasını ve adaletin gereği gibi sağlanmasını hedefleyen bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi, demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez şartlarından biridir.

Yargı mercileri, haksızlığa uğradığını düşünenlerin son umut kapısıdır. Hukuka sığınanların umutlarının yıkılması, devlete duyulan güveni de sarsar. Yargının adaletli davranmadığı yönünde yaygın bir kanaat oluşursa, toplum vicdanında kapanması zor yaralar açılır ve güven duygusu kaybolur. Bu sebeple, yargı mercilerinin de fonksiyonlarını yerine getirirken azami özen göstermesi beklenmektedir. Şahsi duygular ve tercihler, siyasi ve felsefî görüşler yargı kararlarını etkilememeli ve adaletsiz sonuçlara yol açmamalıdır.

Öte yandan, mahkemelerimizin önünde aşırı iş yükü ve personel eksikliği nedeniyle zamanında sonuçlandırılamayan çok sayıda dosya bulunmaktadır. Tutuklulukların fiili cezaya dönüşmesine ve adaletin tecelli etmesinin gecikmesine sebep olan en önemli hususlardan biri de budur. Sözkonusu durum, yargının etkinliğine gölge düşürmektedir. Dolayısıyla, bu sorunların elbirliği içinde süratle çözümlenmesi, temel önceliğimiz olmalıdır."

"Terörü lanetlemek namus borcudur"

"Güvenlik ve demokrasi arasındaki bağ, hepimizin hassasiyetle tahlil etmesini gerektiren bir husustur" diyen Gül, günümüzde, demokrasi olmadan güvenlik; güvenlik olmadan da gerçek bir demokrasiden bahsedilemeyeceğini bildirdi. Gül, bu nedenle, demokrasinin, terörle mücadele etmenin hem en etkili yolu hem de kıskançlıkla korumak için en fazla fedakarlık yapmaları gereken değerleri olduğunu söyledi.

Gül, son dönemde artan terör eylemlerinin, sadece güvenlik güçlerine, masum vatandaşlara, milli birlik ve bütünlüğe değil, demokrasiye de kastettiğini ifade etti. Gül, "Bu nedenle terörle mücadele, aynı zamanda demokrasimizi koruma ve ilerletme mücadelesidir" diyerek, sözlerine şöyle devam etti:

"Tüm milletimize şu mesajı açıkça vermek isterim: Devletin birliği ve bölünmez bütünlüğü, temel siyasi perspektifimiz ve tartışmaya açık olmayan ilkemizdir. Terörün hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Hiçbir şekilde, devletin bütünlüğüne ve milletin varlığına dönük saldırılar, bir hak arayışı olarak sunulamaz. Terör, zerre kadar müsamaha gösterilmeyecek, yok edilmesi gereken bir beladır. Terör hiçbir davaya hizmet etmez, edemez. Tam tersine bir dava teröre bulaştığı anda, ne söylerse söylesin onunla mücadele etmenin yolu bellidir. Terör iklimini yaymaya çalışanlar, teröre karşı net tutum takınmayanlar, en büyük zararı kendilerine verirler. Bu nedenle ülkemiz, terörle mücadeleyi en etkin yollarla ve tereddütsüz sürdürecektir.

Son dönemde, bölücü terör örgütünün, aralarında kadınların ve bebeklerin de bulunduğu masum insanları hedef alan saldırıları, insanlık adına utanç verici cinayetlerdir. Sözkonusu saldırılar, vicdanları derinden yaralamakta ve tahammül sınırlarını zorlamaktadır. Bu nedenle, şehirlerin merkezinde, hiçbir ayrım gözetmeden kalabalıkları hedef alan teröristleri; fikri, zikri, partisi ne olursa olsun herkesin şiddetle telin etmesi, en azından insanlığa karşı bir namus borcudur. Bu süreçte, devletin tüm kurumları ve siyasetin tüm eğilimleri ortak bir hassasiyetle hareket etmek zorundadır. Devlete düşen görev, terörle mücadele için gereken adımları atmak, hukuk kuralları dahilinde bütün metotları, kendi prensipleri içinde uygulamaktır. Dolayısıyla devletimize sahip çıkmak, devletimizi köşeye sıkıştırmaya veya zafiyete düşürmeye çalışan tertipleri bertaraf etmek hepimizin vazifesidir."

"Sonuçlarına katlanacaklardır"

Gül, terörle mücadelede, taleplerini şiddete başvurmadan, demokratik sistem içinde dile getiren vatandaşları, teröre destek veren, terörü yücelten kesimlerden ayırmanın büyük önem taşıdığına dikkati çekti.

Devletin şefkat ve hukuk çerçevesinde, suçsuzlara zarar vermeden mücadele etme özeni ile milletin basireti ve metanetini, bir zafiyet olarak görenlerin yanıldığını vurgulayan Gül, "Teröristler bu politikamızı böyle algıladıkları müddetçe, terörle mücadelemizdeki kararlılık devam edecek ve onlar da sonuçlarına katlanacaklardır" diye konuştu.

Gül, kan ve şiddetle hak alma arayışında olanların, atılan demokratik adımların terör sayesinde elde edildiğini zannedenlerin, tarihi bir yanılgı içinde olduklarını belirterek, sözlerini, "Zira, şu da iyi bilinmelidir ki, terör olmasaydı, demokratik standartlarda da ekonomik gelişmişlikte de çok daha ileride bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık. Öte yandan, uzun yılların ihmalinin bir sonucu olan demokratik eksikliklerimizden neşet eden Kürt sorununu, ortak değerlerimize ve devletimize sahip çıkan bir anlayışla, yine demokrasi içinde çözebiliriz. Çare, ideolojik ve etnik odaklı bir siyasi dil ile çatallaşmaya gitmeden, demokratik gelişim yolunda adımlar atmaktır. Bu bakımdan Meclis'in açılış gününde, tüm siyasi partilere, karşılıklı anlayış, uzlaşma ve itidal tavsiye etmeyi bir borç bilirim" diye sürdürdü.

Bu konularda ilginizi çekebilir