Sıcak paraya Tobin Vergisi uygulanmalı
Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay...
Canan SAKARYA
ANKARA-MHP Genel Başkan Yardımcı Antalya Milletvekili Tunca Toskay, yeni anayasa konusunda siyasetin önemli bir sınav vereceğini belirterek, bu konuda başarı sağlanması durumunda siyasetin toplumdaki güvenilirliği ve kredibilitesinin artacağı söyledi. Yeni anayasa konusunda Mecliste kurulacak hazırlık komisyonuna MHP'den katılacak üç üyeden biri olan Toskay, tüm siyasi partilerin önyargılı olmadan sürecin önünü açması gerektiğini kaydetti.
Dünya ekonomik krizine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Toskay, finans sektörünü disipline edecek yeni tedbirlere ihtiyaç bulunduğunu belirterek, küresel sermaye hareketlerinin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri istismar etmesine izin verilmemesi gerektiğini kaydetti. Brezilya'nın 'Tobin Vergisi' ile sıcak paraya getirdiği düzenlemenin çok etkili olamadığını belirten Toskay, bütün ekonomiler ve Türkiye gibi ülkelerin bir araya gelerek düzenleme yapması halinde, verginin daha etkili olacağını söyledi. Ankara Sohbetleri'ne konuk olan MHP Genel Başkan Yardımcısı Toskay, Ankara temsilcimiz Barış Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı:
-İktidar ve muhalefet arasında yeni anayasa için ilk temaslar gerçekleşti. Bu dönem yeni bir anayasa hayata geçirilebilecek mi?
İlk temas önemliydi çünkü yeni anayasanın hazırlanma yönteminin ön şartlarının konuşulması önem taşıyordu. Partilerin tamamının mutabakat içinde olduğu bir anayasa Meclis'ten geçerse toplumun hiçbir kesimi buna itiraz etmez ve daha faydalı olurdu ama kabul ettiremedik. Şimdi görülüyor ki AKP bu noktaya geldi. Meclis Başkanı'nın başkanlık yapacağı her partiden aynı sayıdaki üyenin katılımıyla kurulacak bir uzlaşma komisyonunda herkesin görüşlerini dile getirmesi şeklindeki beklentimiz ilk aşamada kabul edilmiş görünüyor. Biz iktidar ile temasımızda komisyonun, çalışma usul ve esaslarını belirlemesi konusunda bir düzenleme yaparak ilke kararları almasını da dile getirdik. Önyargılı olmamak kaydıyla bu sürecin önünü hep birlikte açmak zorundayız, çünkü mutabakat sağlanırsa işler çok kolaylaşır. 57. Hükümet döneminde biz çok fazla anayasa değişikliği yaptık. Meclis o dönem daha da parçalıydı, üçlü bir koalisyon vardı. Ama anayasa değişiklikleri Meclis'ten asgari 400 oy alarak geçti. Benzer yöntem burada da uygulanırsa hem siyasetin toplumdaki güvenirliliği ve kredibilitesi artar hem toplumu germeden güzel bir iş başarmış oluruz, siyasetin bu yetkinliğini göstermesi gerekir.
-MHP anayasa konusunda kırmızıçizgileri olduğunu net bir şekilde açıkladı. Anayasanın değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyen maddelerine dokunmadan BDP'nin taleplerinin nasıl karşılanacağı önemli bir konu. Sizce partiler arasında ne oranda uzlaşma sağlanabilir?
Biz MHP olarak bazı ilkeleri öteden beri enerjik bir şekilde savunuyoruz. Oturacağız ve neden bunları savunduğumuzu komisyonda da ayrıntılı bir şekilde anlatacağız neticede hepimiz Türkiye için iyi olan bir şeylerin yapılmasını istiyoruz. Biz onları hassasiyetlerimiz konusunda ikna etmeyi düşünüyoruz. Ama daha iş yeni başlarken bunları deklare edip bazı şeyleri engellemekle de olmuyor. Süreç bir başlasın, siyaset kurumunun en azından süreci götürebilecek yeteneği göstermesi lazım. Vatandaşta,'partiler sürekli birbirleriyle çatışıyorlar gerginlik oluyor, sorunları bir araya gelip çözemiyorlar" şeklinde bir kanaat de var. Eğer bu işte siyaset başarılı olursa siyasetin güvenirliliği ve kredibilitesi artacak. Biz yeni anayasa konusunda kapsamlı bir çalışma yaptık, oldukça hazırlıklıyız. Müzakereler sırasında bir takım yeni meseleler ortaya çıktığı zaman hazırlıklarımıza katkıda bulunan ekipler yeni ihtiyaçlara göre bizim taleplerimizi gerekçelendirecekler.
"Borsalarda kumar oynanıyor"
-Tüm dünyayı sarsan bir ekonomik kriz yaşanıyor. Türkiye kamu maliyesi noktasında sağlam görünüyor. Siz ekonomide nasıl bir tablo görüyorsunuz?
Ben önce dünyadaki krizin temeline inmek istiyorum. Baktığımızda dünya kadar mal ve hizmet üretimi var ve bunun ticareti yapılıyor. Diyelim ki, bir yılda dünyadaki mal ve hizmet ticaretinin değeri 100 lira ama bakıyoruz ki dünya finans piyasalarında dönen para 10 bin lira hiç bu söylediğimiz mal ve hizmet değerleri ile bağlantılı olmayan şişmiş bir balon dönüyor ortada. Bir Fransız yazar diyor ki 'dünya finans piyasaları 24 saat açık olan bir kumarhaneye döndü", Newyork, Frankfurt, Tokyo, Londra'ya baktığımız zaman günün 24 saatinde bu borsalar açık ve millet burada kumar oynuyor. Ama bu kumar oynama dünya ekonomisini çok temelden etkileyecek bir duruma geldi. Önce fiyatları şişiriyoruz, sonra pat diye düşüyor ardından da nasıl düzelteceğiz diye çare arıyoruz. Bu küresel sermayenin yarattığı bir sıkıntı ve neticede çıkan faturayı bankacılar ödemiyor, hepimiz ödüyoruz. İstesek de istemekse de bizim cebimizden parayı alıyorlar. 2001 yılında bir finans krizi yaşadık içi boşalmış ayakta durma şansı olmayan bir banka yapısı vardı ufak bir rüzgarda başımıza yıkıldı. Bütün bilançoları temizledik ayakta duramayacak bankaları tasfiye ettik. Mevduat sahiplerinin haklarını korumaya çalıştık, kamu bankalarının alacaklarını düzenledik 50-60 milyar dolarlık bir fatura çıktı. Kim ödedi bunun bedelini neticede biz ödedik.
Bugün baktığımızda Alman ve Fransız bankaları Yunanistan'da özel kesimi ve kamuyu finanse etmiş. Toplam 250-300 milyar euro civarında bir alacak var. Yunanistan " ben ayakta duramıyorum ödeyemiyorum" diyor ne olacak, sonuçta bu bankalar batma tehlikesi ile karşı karşıya. Ayrıca bu iş Yunanistan ile sınırlı kalmayacak, İtalya sallanıyor Portekiz sallanıyor İrlanda zaten Yunanistan'a yakın bir durumda. Arkadan İspanya gelebilir. Bizim oturup teorik olarak bunu irdelemez lazım. Yani biz buna göz yumup, bu sistemin bu şekilde çalışıp sonunda zaman zaman gelip duvara vurmasına, bütün toplumun ekonomik olarak etkilemesine izin verecek miyiz, vermeyecek miyiz. Belki bunu çok teorik ve felsefi bulabilirsiniz ama bana göre işin temelinde yatan bu. Türkiye'yi etkiler mi derseniz etkiler. Türkiye ne kadar sağlam deseniz de IMF'in hazırladığı raporda G-20 'ler de krizle ilgili en fazla risk faktörü olan ülke Türkiye gözüküyor. 2008'in sonbaharında şöyle bir sallandık, teğet geçecek dediler, 2009'u yüzde 14 işsizlik ile kapattık. Bunun bedelini kim ödedi, işsiz kalan sade vatandaş ödedi. Bu duruma topyekun bir çare bulmak gerekiyor.
-Çare olarak ne öneriyorsunuz?
Küresel sermayenin bu kadar başıboş, dünyadaki az gelişmiş ülkelerin halklarını istismar ederek para kazanır durumdan çıkarılması gerekir. MHP Genel Başkan Yardımcısı hayal kuruyor diyebilirsiniz. Ben iktisat hocasıyım ve bir iktisat hocası olarak işin temelinde bunun yattığını görüyorum. Diyebilirsiniz ki bu dünyanın ekonomik sistemi ile ilgili bizi çok aşan bir mesele, evet doğrudur. Ama buna ülkeler ciddi şekilde eğilip, ' bu kadarına izin vermeyiz neticede siyasetçi olarak da halk olarak da bunun bedelini biz ödüyoruz, finans kesiminin disipline edilmesini sağlamamız gerekir' diyerek ciddi bir girişimde bulunurlarsa o zaman geleceğe daha umutla bakarız.
DÜNYA Gazetesinde de küresel sermaye hareketlerine topyekün vergi getirilmesi konusunda değerlendirmeler yer aldı. Brezilya Tobin Vergisi ile sıcak paranın giriş çıkışına vergi uygulamaya kalktı ama tek başına kaldığı için çok etkili olamadı. Ancak bunu bütün ekonomiler ve bizim gibi ekonomiler bir araya gelerek düzenlerlerse belki daha etkili olur. Belki bu şekilde sistemin eksiklikleri, zararları ve olumsuzlukları giderilir.
"Ekonomide işler söylendiği gibi iyi gitmiyor"
-Ekonomi yönetiminin attığı adımları nasıl buluyorsunuz?
Türkiye'de işler aslında söylendiği gibi çok da iyi gitmiyor. İlk 6 ayda ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 54.5-55, geçen yıl yüzde 64'dü. Bu kadar büyük bir dış ticaret açığını uzun süre götüremezsiniz. Bugün en çok da bunun üzerinde duruluyor. Bu yıl cari açığın 72 milyar dolara aşacağı söyleniyor. Bizim cari açığımız milli gelire oranladığında bir çok ülkeninkinden düşük deniyor tamam düşük ama yalnız özel sektör önümüzdeki dönemde 180-190 milyar dolar borç ödeyecek. Borçlarımızın içinde giderek kısa vadeli borçlar daha fazla pay tutmaya başlamış. 2002'de bu oran yüzde 12-13'lerdeyken bugün yüzde 25'lere çıkmış ve ekonomide kırılganlığı artırıyor.
Türkiye ile İsrail çatışamaz
-Arap Baharı sonrası Türkiye bölgede aktif bir siyaset izliyor. Türkiye'nin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Davostaki 'one minute'den sonra Ortadoğuda bir komedi oynanıyor. Amerika Dışişleri Bakanının çok açık çıklaması oldu, 'Kuzey Afrika'dan Afganistan'a kadar olan bölgede 22 ülkenin sınırları değişecek' dedi. Bunu yaparken de ABD'nin, ABD ile stratejik ortak, Müslüman bir ülke olarak Türkiye'ye ihtiyacı var. Arap ülkelerinde, Türkiye'nin etkin olması nasıl sağlanır, bu ülkelerdeki müşterek hedef ve düşman kim İsrail. İsrail'e karşı belli sınırları aşmamak kaydıyla sert ve muhalif bir tavır aldığınız zaman Türkiye'nin ve onun yöneticisinin Arap toplumlarında prestiji artar sonra da 'Mübarek'e çekil, Kaddafi'ye bırak git' dersiniz kardeşiniz Esad'a yapması gerekenleri söylersiniz. Bunu söyleyen adam kim Müslüman, İsrail'e sert yapan yani psikolojik olarak bu bölgenin insanlarının yanında olan bir adam. Bu psikolojik savaşta ciddi bir enstrüman ve Davos'tan bu yana bu psikoloji yaratıldı. Hiç merak etmeye gerek yok, Türkiye ile İsrail hiçbir zaman birine girmez, birileri delilik yapmaya kalkarsa da buna müsaade etmezler.
Golf için gelen, işçiyle yan yana oturursa sektör bunu kaldırmaz
-Seçim bölgeniz Antalya turizmde önemli bir merkez. Sektöre ilişkin gözlemleriniz nelerdir?
Geçen yıl Türkiye'ye gelen turist sayısı önemli ölçüde arttı ama toplam turizm geliri azalma gösterdi. Burada bir çelişki var. Turist artıyor ama gelir azda olsa azalıyor. Her turistin kişi başı harcama tutarı düşüyor. Gittikçe daha ucuz fiyatlarla turizm ürünü pazarlanıyor. Her şey dahil sistem ile fiyatlar çok komik. Türkiye bu girdaba girdi ve çıkması çok zor. Ne kadar çıkmaz bir sokak olduğunu fark eden bazı turizmciler çok büyük oteller kurdular, SPA merkezleri, golf merkezleri ile çeşitlendirdiler. Düşük fiyatlara bu şekilde direnmeye çalışıyorlar. Ama kolay değil. Frankfurt'tan bir uçak kalktığını düşünün uçakta birileri var Belek'teki beş yıldızlı otellere golf oynamaya geliyor. Yanına aynı şirkette temizlik şirketinde çalışan birisi gelip oturuyor. Ya da 5 yıldızlı otelde sabah kahvaltısına indi aynı şirkette şoförlük yapan birisiyle karşılıklı kahvaltı ediyor. Sektör bunu kaldırmaz fiyatları indirdiğiniz zaman böyle sorunlarla karşılaşıyorsunuz.
Güneydoğuda 'Türkiye Baharı' başlarsa ABD yanımızda olmaz
-Terör olaylarındaki son günlerdeki tırmanışı nasıl değerlendiriyorsunuz"
Devlet gücünü ve hakimiyetini bu coğrafyada kaybetmiş görünüyor. Arap baharını Tunus'ta, Libya'da Mısır'da destekledik kardeşimiz olan Esad'ı reddedip isyancıları destekliyoruz. Bizim güneydoğumuzda Arap baharı yerine Türkiye baharı başlarsa ABD'nin yanınızda da mı olacağınızı düşünüyorsunuz böyle bir şey mümkün mü?
Hükümet terör örgütüyle müzakere ediyor bir takım konularda anlaşıyor. Referandum ve seçim döneminde iktidarı rahat bırakıyorlar. Seçim ve referandum sonrası bu anlaşma gerçekleşmiyor, müzakere masasında istediklerimi almak için terörü kullanırım canını yakabildiğim kadar yakarım anlayışıyla hareket ediliyor. AKP masaya oturmuş Apo ile konuşmuşlar vardıkları mutabakatı Kandil'e de götürmüşler söylenildiğine göre Kandil'le Apo bu mutabakatı onaylamış ve Başbakana gelmiş. AKP referandum ile seçimi atlatmış söylediklerini yerine getirmediği için şimdi bir takım şeylere silahla razı etmeye çalışıyorlar. O beğenmedikleri 57. Hükümet döneminde hiç kimse ne özerklikten bahsediyordu ne de ayrı bayrak ayrı parlamento isteyen vardı, güvenlik güçleri sahada aciz durumda değildi.
Düşük kur yüksek faiz politikası ara malı sanayiini tahrip etti
-Cari açığın frenlenmesine dönük bir dizi tedbir alınıyor ve ekonomi yönetiminin bu konuda çalışmaları sürüyor. Siz bu konuda ne öneriyorsunuz?
AKP'nin yapması gereken bizim derlediğimiz ekonomide devralır almaz yapısal reformları hemen yapmaktı. 9.5-10 yıldır iktidardalar, 2008'e kadar da dünya finans piyasaları finansman sağlama açısından çok avantajlı durumdaydı bu yapısal tedbirleri gerçekleştirip Türkiye'nin daha yüksek katma değerli ürünler üreten hem kendi pazarında hem de dış pazarlarda rekabet şansı olan bir ekonomi haline getirilmesi lazım. Hala klasik ürünler satıyoruz, tekstil, tarım ürünleri, otomotiv…
Çok övündüğümüz otomotivin Türkiye'ye ne kadar katma değer getirdiğini hesaplayın bakalım ne çıkıyor. 100 dolarlık ihracatta ne kadar katma değer kalmış, ekonomiyi böyle götüremezsiniz, işsizliği de azaltamazsınız, vatandaşınızın geliri de artmaz. Merkez Bankasının mayıs ayında yayınladığı rapora göre, Türkiye'nin 100 dolarlık üretim yapması için 70 doların üzerinde ithalat yapması gerekiyor. Bu yapıdaki sanayiye sağlıklı bir sanayi diyebilir miyiz? Düşük kur yüksek faiz politikası ile ara malı üreten sanayiler 7-8 yıldır tahrip edildi. KOBİ'ler büyük ölçüde tasfiye oldu. Bunu muhalefet partisinin temsilcisi olarak söylemiyorum. Sıcak paraya, ithalata bağımlı, tüketime dayanan bir ekonomi kendi vatandaşına çok fazla refah getirmez, ekonomiyi de uzun süre götüremezsiniz.