Şahin: Yolsuzluk iddiaları garnitürdü
17 Aralık operasyonun amacının Halk Bankası'nı devreden çıkartarak, bir ABD bankasının Irak petrollerinin gelirlerini ve dağıtımını üstlenmesi olduğunu iddia eden Mehmet Ali Şahin, "Yolsuzluk iddiaları ise garnitürdü" dedi
KARABÜK - AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, İstanbul merkezli operasyona ilişkin, "Şimdi o operasyonun amacını anladık mı? Halk Bankasını devreden çıkartarak bir ABD bankasının Irak petrollerinin gelirlerini ve dağıtımını üstlenmesiydi. Bu yolsuzluk iddiaları ise garnitürdü, hiç ilgisi olmadığı halde 3 dosya birleştirildi" ifadelerini kullandı.
Şahin, partisinin il başkanlığının danışma meclisi toplantısında yaptığı konuşmada, seçimlere 3 ay kaldığını, hızla seçimlere gittiklerini ancak havanın gergin olduğunu, piyasalarda ciddi sıkıntı yaşandığını, "neler oluyor" sorusunun cevabını teşhis ederek ve değerlendirerek bulmak zorunda olduklarını söyledi.
17 Aralık'ta başlatılan yargı sürecinin bir proje ve mimarlarının dış kaynaklı olduğunu, bunların amaçlarına büyük ölçüde ulaştıklarını savunan Şahin, Irak petrollerinin Türkiye üzerinden dünyaya pazarlandığını hatırlattı.
Petrol gelirlerinin toplanması ve dağıtımıyla ilgili hangi bankanın görev alacağı konusunda hükümetin uzun süredir Kürt bölgesel yönetimi ile temas halinde olduğuna işaret eden Şahin, "Bu projeyle ilgili bir talebimiz oldu. 'Bu banka Halk Bankası olsun' diye. Kürt bölgesel yönetimi bu talebimizi kabul etti. Halk Bankası, uluslararası ciddi bir banka hüviyetine bürünecekti. Bağdat yönetimi ile de bu konuda görüşülüp anlaşma yapılması lazımdı. Tam bu aşamada Türkiye'de 17 Aralık'ta yargı operasyonu başladı. Halk Bankası Genel Müdürü gözaltına alındı ve tutuklandı" ifadesini kullandı.
Bankanın dünyadaki ve Türkiye'deki saygınlığının zedelendiğini ve borsadaki değerinin önemli ölçüde düştüğünü anlatan Şahin, "İşte 2 gün önce Bağdat'ta yapılan anlaşmada bu banka Halk Bankası olmadı. Amerikan Federal Bankası oldu. Şimdi o operasyonun amacını anladık mı? Halk Bankasını devreden çıkartarak, bir ABD bankasının Irak petrollerinin gelirlerini ve dağıtımını üstlenmesiydi. Bu yolsuzluk iddiaları ise garnitürdü, hiç ilgisi olmadığı halde 3 dosya birleştirildi. Bankamıza bir darbe vurmaktı amaç. Yerli işbirlikçileri ile Türkiye'ye çok büyük zarar verdiler" görüşünü savundu.
Yolsuzlukla mücadeleyi partilerinin adına monte ettiklerini, camialarında hata yapanlar olabileceğini, olduysa da önce yakasına kendilerinin yapışacağına dikkati çeken Şahin, başbakan yardımcısıyken rüşvet alan öz yeğenini ihbar ederek tutuklattığını, kimsenin gözünün yaşına bakmayacaklarını vurguladı.
"Tutuklanan bakan çocukları da evlerindeki paraların hesabını veremiyorlarsa, onlar da hesaplarını vereceklerdir" diyen Şahin, "Babalarının bu işte bir kusuru, bir dahili olmuş mu, o da araştırılır ama beraati zimmet asıldır. Kesinleşmiş yargı kararı olmadan hiç kimseyi suçlu ilan edemezsiniz. Başbakanımız suçlu olduklarına dair belge olmadığı halde ismi geçen bakanları alarak yerine yenilerini atadı çünkü biz AK Parti'yiz. En küçük lekeyi bünyemizde barındırmamalıyız" şeklinde konuştu.
"Bir savcı, Türkiye'nin en saygın iş adamlarını almak istedi"
Son günlerde yaşananların Gezi eylemlerinin devamı mahiyetinde olduğunu, Gezi'de amaca ulaşamadıklarını öne süren Şahin, "Taksim Platformu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'la görüşmüştü hatırlarsınız. Ne istediler? 3. Boğaz Köprüsü, 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul projeleri durdurulacak. Şimdi 3. Boğaz Köprüsü, 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul projeleri müteahhitlerine karşı operasyon yapılmaya başlandı. Bir savcı, Türkiye'nin en saygın iş adamlarını almak istedi. Kim bu iş adamları, bu projeleri alan müteahhitler? Gezi eylemlerinde yapamadıklarını şimdi bu yollarla yapmaya çalışıyorlar. İş adamlarının mahkeme kararı ile hesaplarını dondurarak, gözaltına alarak, gerekirse tutuklayarak bu önemli projeleri durdurmak istiyorlar" ifadesini kullandı.
Söz konusu projelerin hayati önem taşıdığını, yapılırken devletin bütçesinden para çıkmayacağını aktaran Şahin, şunları kaydetti:
"Müteahhitler yap-işlet-devret sistemiyle yapıyor bunları. İnşaatlara başlandı. Müteahhitler bilmem kaç yıl sonra bitecek bu projeler için şimdiden para yatırıyorlarsa, bu ülkede güven olduğu için. Bu güveni bozmak için operasyonlar yapılıyor. Dumanlı kardeşimin yazısından bahsetmiştim. Neden siz '2009 seçimlerine giderken yolsuzluk söylemleri olacak, bunlara inanmayın' derken, şimdi bunları gazete ve televizyonlarınızda diğer muhalif partilerin, Halk TV gibi muhalif gazetelerin yaptıkları gibi bu karmaşaya, kaosa destek veriyorsunuz? Şu soru soruluyor.
'Acaba bu kardeşlerimiz bu projede rol mü üstlendi? Bu kardeşlerimize acaba rol mü verildi? Bu kardeşlerimizin acaba yargıda ki birtakım sempatizanları görev mi üstlendi?' Bir savcı, başsavcıdan gizliyor soruşturmayı. Bunu kaldırdık, iptal edildi. Önemi yok, biz bunun doğru olduğuna inanıyoruz, gerekirse yasa çıkartırız"
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "savcı hırsıza haber mi verecek" sözünü hatırlatan Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sayın Kılıçdaroğlu, hırsız kim? Başsavcı mı? Siz bir başsavcıyı nasıl 'hırsız' diye nitelendirebilirsiniz? Bir savcı başsavcıya haber verdiğinde o başsavcı hırsız mı oluyor? Yasalara göre savcılar, başsavcıların emriyle hareket eder ama şimdi birtakım savcılar bildiri dağıtıyor. Tarihimizde görülmemiştir. Bir savcı geldi, adliyenin önünde basına bildiri dağıttı. 'Fethullah Gülen Hoca Cemaati' dediğimiz kişiler bizlerin kardeşleri ancak acaba yargı içinde bu cemaate sempati duyanlar, birtakım yargıçlar bu projede görev üstlenmiş olabilir mi? Buna ihtimal verebilir misiniz?"
İlk defa açıklayacağı, duyduğunda uzun süre inanmak istemediği ancak soruşturduğunda doğru olduğu kanaatine vardığı olayı paylaşmak istediğini belirten Şahin, "Önemli bir holdingin başında bulunan bir kişi hakkında ceza davası var ve mahkum olmuş. Dosya, Yargıtaya gelmiş. Yargıtayda 'cemaatin imamı' diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı, kendisini tanıyorum, bir holdingin başına bulunan kişinin dosyası ile ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu, dosyanın kısa özetiyle Pensilvanya'ya göndermiştir. Bakın, çok önemli bir şey söylüyorum arkadaşlar. Nasıl karar vermesi hususunu Pensilvanya'ya sormuştur. 'Bir savcı, hakim böyle bir şey yapabilir mi' diye sordum kendime, kafam, hafızam kabul etmedi ama araştırdığımda maalesef bunun doğru olduğu kanaatine vardım" şeklinde konuştu.
Şahin, yaklaşık 1,5 ay önce rahatsızlık geçiren Fethullah Gülen'le telefonla görüşerek "geçmiş olsun" dileklerini ilettiğini ve kendisini çok sevdiğini vurguladı.
Bir beddua olayından dolayı ciddi eleştiri aldı" diyen Şahin, şunları belirtti:
"İnsan hata yapabilir. Keşke söylemeseydi o bedduayı çünkü daha önceki vaazlarını biliyorum. Beddua etmeyi hep yasaklamıştır. Hata yapmayan, günah işlemeyen sadece peygamberlerdir. İnanıyorum ki o da üzüntü duymuştur ancak şimdi buradan, Karabük'ten muhterem hoca efendiye çağrıda bulunmak istiyorum. Hocam, artık Türkiye'ye dönün lütfen. Dönün artık Türkiye'ye. İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy da 11 yıl Mısır'da kaldı. Sonra 1936 yılının haziran ayında döndü. Bir röportajı var elimizde döndükten sonra. Diyor ki Ersoy, 'vatanıma döndüğüm için çok mutluyum. İyi ki gelmişim. Şu vatanımın havası ciğerlerimdeki mikropları öldürüyor. Vatanımı çok özlemişim.' Sevgili hocam, siz de dönün lütfen. Vatanın havasını teneffüs edin, ciğerlerinizdeki mikropları öldürsün bu temiz hava. Türkiye'de sizin isminizi kullanılarak fitne yayılıyor. Gelin, buna vaziyet edin. Hakkımızda ne söylerseniz söyleyin, sizi seviyoruz"
Fethullah Gülen'e "Türkiye'ye dön" çağrısı
Şahin, vesayetçinin üniformalı ya da cübbeli olması arasında hiçbir fark bulunmadığını kaydederek, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Türkiye'de başlamış olan fitneyi önleme konusunda hepimize ve hoca efendiye görevler düşüyor. Hocam, siz Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin ekolünü devam ettirmeye, o öğretiyi insanlara anlatmaya çalışıyorsunuz. Bediüzzaman Said Nursi de yurt dışına gidebilirdi, gitmedi. Bu ülkede eziyetler çekti, hapishanelerde kaldı. Isparta'daki Barla köyünde, o izbe evde o nüshaları yazdı, gitmedi. Sevgili hocam siz de lütfen dönün Türkiye'ye"