"Sağlıkta kamu-özel ortaklığı bir özelleştirme olarak görülebilir"
Özel Hastaneler Platformu Başkanı Mehmet Altuğ, sağlıkta şehir hastaneleriyle görünür olan kamu-özel ortaklığı modelinin ölçek sıkıntısına işaret etse de, özelleştirme anlayışı ile yeni fırsatlar sunabileceğini söyledi.
Beste GÖÇER
Özel Hastaneler Platformu Başkanı Mehmet Altuğ, son dönemde hem kamuda, hem de özel sektörde gözle görülür yatırımlar olsa da küçük sayılabilecek ya da kurumsallaşamamış özel sağlık sunucularının sıkıntılarla yüz yüze olduğunu vurguladı. Genel Sağlık Sigortası kapsamında kamu sağlık ödeme kurumu olan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK), Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamında ödediği uygulama bedellerinde uzun süredir güncelleme yapmadığını, yapılan güncellemelerin de uygulama sayısı az olanlarda gerçekleştiğini belirten Altuğ, bu yönüyle sıkıntıya düşülmesinde ekonomik dinamiklerin dışında bir etkiden söz edilebileceğini anlattı. Sağlıkta şehir hastaneleriyle görünür olan kamu- özel ortaklığı (Public Private Partnership/PPP) modelinin ölçek sıkıntısına işaret etse de, özelleştirme anlayışı ile yeni fırsatlar sunabileceğini belirten Mehmet Altuğ, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak’ın sorularını yanıtladı:
Mevzuat, SUT bedellerinin düşüklüğü gibi sıkıntılarınız var. Örneğin SUT’u kötü niyetli hastanelere bağlıyor SGK. Nasıl yorumlarsınız?
Kamunun en önemli görevi nedir? Denetleme. Ben denetleme görevini yapmıyorsam veya yapamıyorsam bunun suçlusu iyi niyetli yapılar, iyi niyetli kurumlar olamaz. Denetim mekanizması, kötülerle iyileri ayırt etmek içindir. Hem de o genellemenin içerisinde tabiri caizse kuruların içinde yaşlar da yanmasın diyedir. Türk toplumunun, Türk insanının geneli içerisindeki kötü niyetli oranı neyse, buradaki oran da budur. Devletin en önemli vazifesi bunları ayırt etmektir. Biz bu noktada bir genelleme yapıyoruz, seviyoruz da toplum olarak genellemeleri. “Hepsi böyledir” demek, yanlış bir şey. İkincisi, bugün gerçekten çok saygın bir sektör var Türkiye’de. Dünya bizi seviyor, dünya bizi takdir ediyor, dünyanın bir çok yerinden adamlar kara kaşımıza, kara gözümüze tedavi için gelmiyorlar. Burada bir şey var demek ki ona geliyorlar. Bu tür söylemlerle bu imajı bozmamamız lazım. Bu imajın bozulmaması için de bu tür ayıklamaların yapılması lazım. Burada, Sağlık Bakanlığı’nın hem hakem hem oyuncu olması da çok ciddi bir handikap.
80 yaşındaki kadının doğurması, kadınlara prostat ameliyatı gibi usulsüz faturalardan çokça bahsediliyor. Bunlar doğru mu, şehir efsanesi mi?
80 yaşındaki bir hanımın doğurmayacağını sokaktaki çocuğa sorsan bilir. Özel sektör böyle gaflar yapmaz, mümkün değil. Çok daha ince şeyler yapar, hissetmezsin. Bu çok makro bir hata, bu tamamen fiziksel bir hatadır, yanlışlıkla olan bir şeydir. Eğer minareyi çalmışsa kılıf kesin bulur. Bunun gibi kılıflar değil ama. Diyorlar ki mesela, kadına prostat muayenesi yapmış. Bu nedenle, genel sağlık sigortasının çok gelişmesi lazım bizde. Özel sektör yada kamu fark etmez. Sağlıkta eğer bir usulsüzlük, yolsuzluk varsa daha derin bir şeydir o. SUT fiyatlarının artmamasını buna bağlamak bence kolaycılık.
Bütçe yetersizliği olabilir mi?
Her sene yüzde 15, yüzde 25 artıyor bakanlığın bütçesi. Geçen sene yanılmıyorsam yüzde 23 arttı. Gidere bağlı diyorlar ama benim de giderim artıyor; tahakkuka bağlı, benim de tahakkukum artıyor. Böyle bir şey var mı? Orada biraz mülkiyete bakılıyor. Kamu özel anlamında, o da doğru değil. Bizim, üretilen hizmetin niteliğine bakmamız lazım, kalitesine, standardına bakmamız lazım, hasta memnuniyetine bakmamız lazım. Böyle yaptığımızda gerçek rekabeti sağlamış oluruz. O zaman, istediğimiz niteliği daha rahat yakalarız.
Mevzuat zorluyor galiba?
Evet, tek bir mevzuatımızın olması lazım. Sektörün şuan en ciddi sorunu mülkiyet farklılıklarını aşıp, kamu hastaneleri, özel hastaneler, üniversite hastaneleri ayrı ayrı değil, herkesi kapsayacak bir mevzuatımızın olmaması. Hastanelerin hepsi tek bir yönetmelikle ruhsatlandırılır, denetlenir ve bu yönetmeliğe göre işletilir. Bu önemli bir şey.
Talebiniz oldu mu, çalışılıyor mu?
Bununla ilgili, işin doğrusu 3 kere çalıştık. Ama buna muvaffak olan bir erk olmadı. Herkes aslında bunun doğru bir şey olduğunu söylüyor, ama gerçekleşmemesinin sebebi şu olabilir, “Bu yönetmelik çıkarsa, biz de zorlanırız.” Bu bir sebep olabilir. Yönetmelik çıkınca belki kanunda da değişiklikler olabilir. Ruhsatlandırmada da, denetimde de, fiyatlandırmada da mülkiyet odaklı olamamak lazım. Armutsa armut, elmaysa elma, şeftaliyse şeftali. Kaliteye bakalım, aynı parayı ödeyelim. Şeftali ağacına ben 100 lira öderim, yaprağına 50 lira öderim, meyveye de 40 lira öderim. Bizim şuan durumumuz bu. Ama sen ağaç parası ödemiyorsun, yaprak parası ödemiyorsun, bana sadece meyve parası ödüyorsun. Teşbihte hata olmaz eskilerin tabiriyle, biraz öyle…
Özelde küçük hastanelerin durumu daha da sıkıntılı gibi görünüyor?
“Ruhsatı askıda olan sağlık kuruluşları” diye bir bakın internete. Aslında bu sağlık sunucuları hizmet veremez durumda demek. Bu durumdaki işletmeler, aracılarla ruhsat devretmeye çalışıyor. Büyük olmayan, kurumsal olmayan özel sağlık hizmet sunucularında sıkıntılar oluyor. Kurumsal büyük sağlık hizmet sunucuları da gelirlerini artırma yönünde farklılaşmaya çalışıyor. Sağlık turizmine giriyor, farklı kazanç alanları bulmaya çalışıyor. Geçmişte sadece hasta-tedavi ile ilgilenirken şimdi evde bakım hizmetlerine, defin raporu vb. işlere de giriyor... Estetik, kozmetik işlemler hastanelerde yok gibiydi, uğraşmazdık. Saç ekimleri, tamamlayıcı tıp vb. yeni bir kazanç alanı olarak görülüyor. Bunun gibi şeyler de yapılıyor.
Özel hastanelere etkisi ne olacak?
Şehir hastaneleri özel sağlık sunucularını olumsuz etkileyebilir mi ya da sektöre ne yönde bir etki yapacak?
Şehir hastanelerine yönelik çeşitli tartışmalar var. Yapılan yatırımların büyüklüğü, planlama eleştirileri, gelir-gider dengesi… Aslında, özel sektörden daha fazla hizmet alınarak kapasite artırılabilirdi. Tahmin ediyoruz, biraz daha sosyal kaygılarla, gelecek 25 yılı göz önünde bulundurarak bir yatırım yapılıyor. Bizi ilgilendiren kısmı bu saatten sonra biz özel sektör olarak kendi konumlanmamız ve kamu-özel ortaklığında nasıl yer alabiliriz.
Özel sektörden hizmet alımının artırılması yoluna neden gidilmedi, güvenilmiyor mu?
Belki kamu refleksinden söz edilebiliriz bu konuda. Özel sektöre güveniyorlar. Özel sektöre güvenmiyorsanız, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, ekonomik durumu iyi olan kesim neden özel sektörden sağlık hizmeti alıyor? Bu durum sadece konforla açıklanamaz. Konfor önemli ama diğer taraftan canını emanet ediyor. Paradan söz ediyorsak, başka araçlarla (kamu yönünden) garanti altına alabilirsiniz, şeffaflık sağlanabilir. Şehir hastanelerinde görüyoruz ki maliyete bakılmıyor. Devlet, “Benim vatandaşım, ücretsiz hizmet alsın, bedeli ödemeye hazırım. Ödeyebildiğim yere kadar” diyor.
Maliyet ve mevzuat…
Yılda yaklaşık 30 milyon hastayı tedavi eden, yıllık yaklaşık 500 bin yabancıya hizmet vererek tüm dünyada bilinirlilik artıran, bu sayede sağlık turizmi için daha büyük hedeflere odaklanan, 250 bin kişiye istihdam sağlayan özel hastanelerin mevzuat, SUT ve SGK ile ilgili sıkıntıları, ayakta kalabilme direncini azaltıyor.
Örneğin SUT konusunu SGK, “Bir hastane düşünün 124 bin vakanın 123 bini acil, hastane düşünün ölüyü tedavi ediyor, hastane düşünün 60 yaşındaki teyzeye doğum yaptırıyor. SGK’nın ödediği bu faturalar, SUT fiyatları üzerinde baskılamaya neden oluyor. Yani, kötü niyetli hastaneler, iyi niyetli hastanelerin hakkını gasp ediyor” şeklinde özetliyor. Hastaneler ise bu sorunu denetimsizliğe bağlıyor. Özel Hastaneler Platformu Başkanı Dr. Mehmet Altuğ ile mevzuat ve SUT başta olmak üzere birçok sorunu ve atılabilecek adımları konuştuk.
Görüntüleme cihazı enflasyonu var
Yakın zamanda görüntüleme cihazları sayısı ve görüntüleme sayısı da tartışma konusu oldu. Gerçekten bu alanda atıl bir yatırımdan, gereksiz işlemden söz edilebilir mi?
Türkiye’deki doktor sayısı OECD ülkelerinden mesela Almanya’ya göre oran olarak yarı yarıya.. Hemşirelikte, fizyoterapistte daha da gerideyiz. Buna karşılık görüntüleme cihaz sayısı ve üretilen hizmet oldukça yüksek. Planlama olmamasından kaynaklı bir yapı. Burada kamu-özel farklılığı yok onu söyleyeyim. Bazen rekabet iyidir ama rekabet için bazen kendi kurumunuza zarar verebilirsiniz. Ankara’da bir zamanlar 3 adet PET/CT görüntüleme cihazı fazla deniyordu, sonra bütün kurumlara konuldu. Şu anda bildiğimiz kadarıyla 14-15 cihaz var… Bunun her birinin bedeli 2 milyon euronun üzerindedir. Sayı fazla olduğu için işletme anlamında da zarar ediyor.
İşletme fazında yüklenicilier 5 alanda sağlık hizmeti sunacak
Şehir hastaneleri faaliyete başladıkça, şehir içlerindeki bazı hastanelerin kapanması söz konusu. Bunun da erişim-ulaşım nedeniyle kendine yakın, şehir içindeki özel sağlık kuruluşlarına talebi artıracağı tahmini var?
Sadece özel hastanelerle ilgili düşünemeyiz bunu. Kamu eliyle aile hekimlerine de gidişin artırılması isteği de var tabii. Geçen gün bir bürokrat söyledi: ‘Şehir içinde yapıyoruz, neden şehir içi, dışında yapıyoruz, neden şehir dışı? Her şeyi eleştiriyorsunuz’ dedi. Belki de haklı. Şehir hastanelerini tehdit olarak da fırsat olarak da görebilirsiniz. Bu büyüklükteki yatırımları ancak özel sektörün de olduğu yapılar verimli hale getirecektir. Fırsata dönüşecek kısmı ise işletme fazında yükleniciler 5 alanda sağlık hizmeti sunacak, biz de onlara bu sağlık hizmet sağlayıcısı olmak istiyoruz. Laboratuvar, radyoloji gibi hizmetler sunmayı planlıyoruz. PPP’lerin (kamu-özel sektör işbirliği) mantığı bu aslında.
Özel sektörün payının artırılmasını mı kastediyorsunuz?
Bir yandan bakınca da PPP’ler aslında bir özelleştirme projesidir. Neden? Devlet şu anda aslında bu işlerin tamamını yapabiliyor. Şehir hastanesi planlanan 19 alanda, lojistik ağırlıklı alanlar ama sonuçta devlet, “ben hizmetle uğraşayım, diğer kısmı özel sektöre vereyim” diyor. Bu yönüyle özelleştirme projesi olarak bakılabilir.
Lokman Hekim Hastaneleri’nin desteğiyle aynı isimde bir üniversite kuruluyor. Başka kuruluşlar da bu alanda girişimlerini hayata geçirdi, geçiriyor… Bunu nasıl yorumlamak gerekir?
Doktor, yardımcı sağlık personeli açığı var ve bu açık devam edecek. Diğer yandan, Biyomedikal, Ar-Ge, elektronik, genetik çok önemli. Elektronik, biyomedikalin de ötesinde birebir tıbbın içinde artık. Dünya sağlık sektörü, dünya GSYH’sinin yüzde 10’unu teşkil ediyor. Sağlığa elektronik sektörü ciddi ilgi gösteriyor. GSYH’nin yüzde 10’u hep burada olacak demektir, insan kaynağının, teknolojik gelişmenin en az yüzde 10’u burada olacak demektir bu. Sağlık ve eğitim birbirini bütünleyen parçalar gibi. Türkiye’de şu anda 100 binin üzerinde yabancı öğrencinin olduğunu biliyoruz. Keza kamu bile yabancı öğretim üyesi alıyor. Ekonomik getirisi yanında, her bir öğrenci gönüllü elçiniz. Ciddi, önemli bir nokta. Sağlık turizmine de ciddi katkı sağlıyor. Kurumu, Türkiye’yi biliyor ve gönül rahatlığıyla hasta gönderebiliyor. İşin bu boyutları da var.