"Sermayenin rengi önemli değil"
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Faruk Çelik, "Sermayenin rengi mengi, şusu busu, filanı, hiçbir şeyi önemli değil. Biz insanların kafalarının tasına değil, kafalarının hasına bakarız" dedi.
BURSA - Çelik, Bursa Ticaret ve Sanayi Odasının (BTSO) ekim ayı olağan meclis toplantısında yaptığı konuşmada, ekonomi alanında çok şeylerin yapıldığını, rakamların iyi gittiğini, ama her şeyin bitmediğini, yapılması gerekenler olduğunu söyledi.
Sanayinin gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının yüzde 16 olduğunu, bunun Almanya'da yüzde 29 düzeyinde bulunduğunu, bu alanda bir şeyler yapılması gerektiğini belirterek Çelik, sanayi yatırımlarının teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı.
Çelik, Türkiye'nin ihracatının gayri safi milli hasılaya oranının ise yüzde 19 olduğunu, bu rakamın Almanya'da yüzde 42 olduğunu hatırlatarak, "2023 yılında biz 500 milyar dolar ihracatı gerçekleştirsek de gayri safi yurt içi hasıladaki payı yüzde 25 olacak" dedi.
Dünyada 1 milyar dolar cirosu olan şirket sayısının 8 bin, Türkiye'de ise 30 olduğunu belirten Çelik, şunları kaydetti:
"Bir şey yapmamız gerekiyor bu alanda. 30 rakamı çok çok düşük. 8 bin şirketin hangi ülkelerde olduğunu herhalde tahmin ediyorsunuz. Türkiye 30 tane 1 milyar dolar cirosu olan şirket ile nereye gidebilir? Bizim 152,5 milyar dolar ihracatımız var ya bunu kilo olarak hesaplamışlar 90 milyon ton. Bölüyorsunuz, kilogram birim fiyatı 1,8 dolar, 2 dolar değil. Almanya 4 dolar, Kore, Japonya 3,5 dolar. Demek ki ihraç ettiğimiz 90 milyon tonun ambalajı değişmeli, küçülmeli, pahası yükselmeli. 100 firmamızın marka değeri 31 milyar dolar. Ama ismini vermiyorum uluslararası bir firmanın marka değeri 50 milyar dolar..."
Çelik, Türkiye'nin uluslararası ölçekteki firmalarının sayısının artması ve firma ölçeklerinin büyümesi gerektiğini ifade ederek, Bursa'ya da ithal kalemlerini azaltıcı bir üretim politikasının çok yakışacağını vurguladı.
"Mali disiplinden taviz yok"
ABD'de kamu borcunun tavana vurduğuna dikkati çeken Çelik, "Karşılıksız para basılıyor mu bir yerlerde? Bir yerlerde basılıyor. Çok şükür biz onları kaldırdık. Bu, sürdürülebilir bir şey mi? Sürdürülebilir olmadığını hep beraber göreceğiz. Mali disipline uyan bir hükümet var mı? Üç tane seçim var, mali disiplinden taviz yok. Allah korusun tekrar eski anlayışlara dönen bir yaklaşım içinde olsak vay halimize" görüşünü dile getirdi.
Çelik, tasarrufun bazen sanayicileri ürküttüğünü ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ne üretim ne ihracat, yani bunu engellemeye dönük bir tasarruftan yana olmadığımızı özellikle bilmenizi istiyorum. Tasarruf yapılacak alanlar belli. Yani israfa dönük, gerçekten gereksiz çok alanlar var. Bu alanlarda alınması gereken önlemler var. Ağırlıklı olarak orta vadeli programımızda da bu çerçevede, kazancının üzerindeki harcamayı hedef haline getirmiş olanlara dönük bir tasarruf söz konusu olabilir. Yoksa siz ihracat, üretim yapacaksınız, burada tasarruf gibi bir yaklaşım, algılama doğru değil."
Türkiye'nin enerjiyi ithal ettiğini, bir yıl içinde enerjinin maliyetinin 60 milyar dolar olduğunu, ülkenin cari açığının ise 48 milyar dolar olduğunu hatırlatarak, "Eğer biz enerjide israfı önler, verimliliğimizi artırırsak, hele hele yenilenebilir enerji, nükleer enerji konularında anlamsız tartışmalardan çıkarsak, bir an için düşünün 60 milyar doları vermiyoruz da üretiyoruz. Cari açık ne oldu? Ortadan kalktı, 12 milyar dolar da kasada kaldı" dedi.
"İnsanların kafalarının tasına değil, kafalarının hasına bakarız"
Çelik, ekonomiye katkısı olan herkese destek verdiklerini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Sermayenin rengi mengi, şusu busu, filanı, hiçbir şeyi önemli değil. Biz insanların kafalarının tasına değil, kafalarının hasına bakarız. Kafa has mı? Bizim insanımız iyi ya, güzel bizim insanımız ya. Doğusuyla batısıyla güneyiyle kuzeyiyle 76 milyon insanımız iyi gerçekten. Dolayısıyla biz kafa tasımızın değil kafa hasımızın hangi noktada olduğunu mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor. Onun için biz gerek Bursa'da, gerek ülkede taş üzerine taş koyan herkese müteşekkiriz ve bu konuda gayreti olacak vatandaşlarımıza da kapılarımız sonuna kadar açık. Bütün bakan arkadaşlarımızın Ankara'da bu alanlarda adım atacak, ülke ekonomisine yeni can suları katacak olan arkadaşlara kapılarımızın açık olduğunu bildirmek istiyorum ve diyorum ki; istikrar bizden istihdam sizden. Pazarlığımızı böyle bitirelim. Sonra, teşvik bizden yatırım sizden. Güven ortamını korumak bizden, üretimi ve ihracatı artırmak sizden."
[PAGE]
Avrupa ve Türkiye'deki tarihsel gelişim sürecine ilişkin bilgi veren Çelik, Türkiye'nin hem sanayide hem de demokraside gösterdiği kalkınma çabalarının, antidemokratik müdahalelerle sekteye uğradığını hatırlattı.
Çelik, ülke ekonomisinin darbelerden büyük yara aldığını ifade ederek, "28 Şubat sürecinde ise Türkiye sermayenin renklere ayrıldığı garip bir tabloyla karşı karşıya bırakılmıştır" ifadesini kullandı.
Kalkınmanın en önemli unsurunun gelişmiş, ileri demokrasi ve siyasi istikrar olduğunu vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
"Aslolan insanı merkeze alan ve halk iradesine dayanan özgürlükleri gözeten, insan haklarını teminat altına alan bir anlayışla siyasi istikrarı sağlamaktır. Bu da ancak çoğulculuğu gözeten politikalarla ve demokrasiyle mümkündür. İşte bizim iktidar, hükümet olarak 10 yılda hayata geçirdiğimiz anlayış da tam bu anlayıştır. Biz bir yandan demokrasi ve özgürlük ortamını geliştirirken, diğer yandan da hür teşebbüsün önünü açarak, ülkemizin kalkınmasını sağladık. Çayın deminden kibritin çöpüne kadar her alanda müdahale eden buyurgan devlet anlayışı yerine özel teşebbüsümüzü merkeze koyan bir düzenleyici, 'hakem devlet' anlayışının hakim olduğu bir kalkınma modelini bu dönem içinde hayata geçirdik. Bunun olumlu neticelerini hep birlikte gördük, görüyoruz. Türkiye bugün 16. büyük ekonomi noktasına geldiyse bu zihniyet dönüşümü, bu bakış açısının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Özgürlüklerden taviz vererek gelişmek, adaletten taviz vererek büyümek ve demokrasiden taviz vererek kalkınmak sürdürülebilir bir durum değil. Biz ekonomik kalkınmayla demokratik gelişmeyi aynı anda sağlayarak eşit ve adil hizmet anlayışı gözeterek bugünlere geldik."
Gelir dağılımındaki adaletsizlik
Çelik, günlük geliri 4,3 doların altında kalanların nüfusa oranı 2002'de yüzde 30 iken, bunun 2006'da yüzde 13,3'e geldiğini, şimdi ise yüzde 2,8'e indiğini belirterek, "En yoksul yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay 2006'da 5,8 iken 2011'in sonu itibariyle 6,5'e çıkmış bulunuyor. Yani yüzde 20'lik grup, yukarı doğru bir tırmanışın içinde. Günlük geliri 4,3 doların altında olanların oranları yüzde 30'dan yüzde 2,5'lere inmiş bulunmaktadır. Bunlar, gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderildiğini göstermesi açısından önemlidir" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin 2004 yılında 10,8 olan işsizlik oranının, Temmuz 2013 itibariyle 9,3 olarak gerçekleştiğine de değinen Çelik, "Temmuz 2008'den bu yana iş gücümüz 24 milyon 500 binden 29 milyona yaklaştı. İstihdamımız, 22 milyondan 26 milyona geldi. İstihdam oranımız ise yüzde 43,6'dan yüzde 46,9'a, iş gücüne katılma oranımız ise yüzde 48,4'ten yüzde 51,7'ye yükselmiştir. Genç işsizlik ise şu anda yüzde 18'lerde bulunmaktadır" diye konuştu.
"İşveren olmadan işçi, işçi olamadan işveren olmaz"
Çelik, çalışma hayatıyla ilgili sorunların çözümü için yoğun bir gayretin içinde olduklarına ifade ederek bakanlığının merkezi bütçenin hemen hemen yarısına yakın bir bölümünü kullandığını hatırlattı.
Sosyal Güvenlik Reformu ve yeni İş Kanunu'nun sorunların çözümüne önemli katkılar sağladığını anlatan Çelik, Toplu İş Sözleşmesi Yasası'nın ise çalışma barışı açısından son derece önemli olduğunu vurguladı.
Çelik, şunları kaydetti:
"İşveren olmadan işçi, işçi olamadan işveren olmaz. O halde karşılıklı hakkaniyet çerçevesinde, karşılıklı, işverenin hukukunu, uluslararası rekabette var olmasını sağlayacak bir bakış açısı, işçide de olması gerekiyor. Yani uluslararası rekabette var olmayı düşünmeyen bir emek hareketi, aslında kendi bindiği dalı kesiyor. Nasıl yürüteceksiniz? Rekabet yok üretim yok, o zaman fabrika da yok. Kilit var, anahtar var, kapanır gider. Ne yapacaksınız o zaman? Bu rekabeti, düşünerek emeğin hareket etmesi gerekiyor. Peki, patronun, işverenin ne yapması gerekiyor? Geçim şartları, standartlar bellidir. Türkiye'de refah düzeyi yükseliyor. Maşallah evde beş kişi beşinin cep telefonu var. 'Olmasın' diyebilir misiniz? Bunu dikkate alarak işveren, rekabetini sürdürürken, 'Bana kazandıran işçim kazansın' anlayışının da işverende hakim olması halinde, bir masada anlaşmamak için bir neden yok. Ama, 'ben 10 değil 100 kazanıyordum, 100 kazanmaya devam edeyim.' 10 kazan, öteye mi götüreceksin. İşçi kazansın, onun da refah düzeyi yükselsin. Yani bu dengeleri kurmak durumundayız. Rekabet eden bir sanayici ama emeği de alın terini de düşünen ve onun hakkını severek veren bir iş dünyası, bir müteşebbis anlayışını oturttuğumuz an masada kavganın yapılmayacağı inancındayım."
Çelik, Bursa'da mesleki eğitim rakamlarının yetersiz olduğuna işaret ederek, Vali Münir Karaloğlu'na "Kaynak mı Sayın Valim? Ne kadar kaynak gerekiyorsa var. Biz vermeye hazırız. Yeter ki siz burada talep edilen iş gücünü yetiştirme konusunda gerekli altyapıyı oluşturun" diye seslendi.
İş kazaları
İş kazalarında hayatını kaybeden işçilerin durumuna da değinen Çelik, şunları belirtti:
"Şimdi bir işçi dün Soma'da öldü. Mecliste kıyamet kopuyor. Bir kişinin ölümü, aslında o kişinin ailesi için birçok şeyin yok olması demek. Bir ailede çalışan bir insan aşını kazanmak için çalışırken hayatını kaybediyor, o ailenin dünyası karardı. Niye kararsın? Gelişmiş Avrupa ülkelerinde 100 bin işçide yılda 1-1,5 kişi ölürken, 2'ye varmıyor. Bizde 2002'de 100 bin işçide 16 işçi hayatını kaybetti. Şimdi bu 2012'de 8'e indi. Yüzde 100'lük bir gerileme var çok güzel ama 8 işçi yine fazla. Son 2013 rakamlarına bakıyoruz, şimdi 100 bin işçide ölüm oranı 6'ya geriledi. İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası da buna hizmet ediyor."
Toplantıya, BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay ve BTSO Meclis Başkanı Remzi Topuk da katıldı.