"Seçimden sonra 4 altın yıl yaşayacağız"

Başbakan Yardımcısı Yılmaz, "1 Kasım'dan sonra çok daha olumlu bir döneme gireceğiz. Türkiye'ye reformlar için büyük fırsat penceresi açılıyor. İnşallah, kasım seçimlerinden sonra reformlara çok hız vereceğimizi herkes görecek" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Başbakan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "1 Kasım'dan sonra çok daha olumlu bir döneme gireceğiz, çünkü 2019 yılına kadar ne bir yerel seçim, ne bir genel seçim var, ne de cumhurbaşkanlığı seçimi var. Dolayısıyla, kasım seçimlerinden sonra 4 altın yıl yaşayacağız" dedi. 

Yılmaz, Peru'nun başkenti Lima'da gerçekleşen IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantıları ve G20 Görüşmelerini, AA muhabirine değerlendirdi.  

Türkiye'nin Dönem Başkanı sıfatıyla organize ettiği G20 Toplantılarında, 3 temel konunun öne çıktığını belirten Yılmaz, bunları Matrah Aşındırma ve Kar Aktarımı (BEPS) Eylem Planı, sistematik finansal kuruluşlara yönelik yasal düzenlemeler ve küresel büyüme hedefleri olarak sıraladı. 

Yılmaz, BEPS Eylem Planı'nın çok uluslu şirketlerin vergi tabanını eritmek ve kar kaydırmak suretiyle neden olduğu gelir kaybını önlemeyi amaçladığını ifade ederken, şunları kaydetti: 

"Dünyada her yıl yaklaşık 250 milyar doların bu yolla eridiği tahmin ediliyor. G20, OECD'ye uluslararası standartlar oluşturarak, bu duruma engel olma görevini verdi. Türkiye'nin dönem başkanlığında biz bu konuyu yakından takip ettik ve OECD standartları belirlemiş durumda. Bundan sonraki adım bunların uluslararası kuruluşların yakın takibinde uygulanması olacak. BEPS Eylem Planı, dünya için çok büyük bir kazanım, özellikle de gelişmekte olan ülkelerin vergi tabanını genişletmeleri daha fazla kamu geliri elde etmeleri bakımından önemli bir gelişme". 

G20'nin ayrıca, batmasına izin verilemeyecek kadar büyük banka ve sigorta kurumlarıyla ilgili yeni düzenlemeler konusunda çalışmalar yaptığını anımsatan Yılmaz, bu alanda da kayda değer ilerleme sağladığını bildirdi. 

"Piyasalarda belirsizlik ve riskler arttı" 

Yılmaz, verimli geçen toplantılarda dünya ekonomisinin son durumunu da gözden geçirdiklerini dile getirirken, "Burada da 3 başlık ön plana çıkıyor. Birincisi Fed'in normalleşme süreci, ikincisi Çin'in büyüme hızındaki düşüş, üçüncüsü de petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarındaki gerileme ve bunların gelişmekte olan ülkelere etkileri" değerlendirmesini yaptı.  

Bu gelişmeleri, toplantılarda detaylı bir şekilde ele aldıklarını ve üye ülkelerin nasıl cevap vermesi gerektiğini de tartıştıklarını anlatan Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: 

"Küresel büyüme yeterli ve dengeli değil. IMF de bu ay yaptığı değerlendirmelerde küresel büyüme beklentilerini aşağı yönlü revize etti. Bu revizede Çin'in etkisi yüksek tabi. Geçmişte 2 haneli büyüyen Çin'in artık yüzde 6-7 civarında büyüyeceği anlaşılıyor. Buna ilaveten, gelişmekte olan ülkelerde, özellikle de emtia ihracatçısı ülkelerde olumsuzluklar var. Dolayısıyla, piyasalarda belirsizliğin ve risklerin artığı bir dönemden geçiyoruz". 

Yılmaz, bu noktada, G20 gibi platformların öneminin belirsizlik ve risklerin arttığı bu dönemlerde daha da arttığını vurgularken, kasım ayında Antalya'da yapılacak zirvenin bütün bu yaşananlar nedeniyle çok daha kritik hale geldiğini dile getirdi. 

G20'nin dünyaya güçlü bir politika diyaloğu ve işbirliği arzusu olduğunu göstermesi gerektiğini düşünen Yılmaz, "Bunu dünyaya göstermemiz, bu ortamda eskisinden daha da önemli hale gelmiş durumda ve bunu Türkiye'nin başkanlığında iyi bir şekilde yapıyoruz" dedi.  

"Türkiye'nin öncelikleri herkes tarafından benimsendi" 

Yılmaz, toplantılarda, Türkiye'nin dönem başkanlığında kaydedilen ilerlemeleri de masaya yatırdıklarını aktarırken, 3 başlık altında toplanan önceliklere değindi. 

Bunlardan ilkinin kapsayıcılık olduğunu belirten Yılmaz, büyümenin hem ülke içinde hem de ülkeler arasında kapsayıcı bir büyüme olmasını gerektiğini vurgulayarak, "Ülke içinde baktığımız zaman, küçük ve orta ölçekli işletmeler büyümeli, gelir dağılımı düzelmeli, kadınların ve gençlerin konumu daha iyi hale gelmeli diyoruz. Ülkeler arasında baktığımızda da düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerin mutlaka desteklenmesi gerektiğini söylüyoruz" ifadelerini kullandı.  

Yılmaz, ikinci önceliğin uygulama olduğunu anımsatarak, dünya ekonomisinde yaşanan sorunları kredibilite ve güven erozyonunun neden olduğunu ve güvenin yeniden inşa edilmesinin ancak uygulamayla mümkün olacağına işaret etti. 

Ülkelerin bu nedenle para politikaları, maliye politikaları ve yapısal reformları bütünleştirmesini ve bunları topluma deklare ederek uygulamalarını önerdiklerini belirterek, "İlk defa bizim dönem başkanlığımızda sorumluluk raporu diye bir kavramı gündeme getirdik. Yani ülkeler hesap versin, dünyaya ne yapıyorlar, neyi uyguluyorlar, ne kadarını başarıyorlar, bunu anlatsınlar talebinde bulunduk" dedi. 

G20 üyesi ülkelerin gündeminde binin üzerindeki taahhütleri olduğunu bildiren Yılmaz, şu ana kadar üçte biri gerçekleştirilen bu taahhütlerin, küresel büyümeye ekstra yüzde 0,6 artış sağladığı ve tümünün gerçekleştirilmesi durumunda bu katkının yüzde 2'ye ulaşacağı bilgisini verdi.  

Yılmaz, bununla birlikte, dünyada yeterince büyüme, yeterince istihdam olmamasının yatırım eksikliğinden kaynaklandığını ve Türkiye'nin yatırımları bu nedenle öncelikleri arasına aldığını vurgularken, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Yatırımlar için daha elverişli bir ortam oluşturulması, kamu özel işbirliği gibi yeni yatırım modellerinin üretilmesi ve uzun dönemli alt yapı yatırımları için İslami finansal enstrümanları da içeren yeni araçlar geliştirilmesi, yine bizim dönem başkanı olarak gündeme getirdiğimiz konular. Şunu memnuniyetle ifade edebilirim ki Türkiye'nin bu öncelikleri herkes tarafından kabul edilmiş durumda, çünkü bunlar bugünkü dünyanın doğru öncelikleri. Toplantılarda çok yakından görüyoruz ki herkes bunları benimsemiş". 

"Türkiye'nin büyümesi küçümsenemez" 

Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Yılmaz, Türkiye'deki büyümenin dünyanın bugünkü hali göz önüne alındığında hiç de küçümsenemeyeceğine dikkat çekerek, "Dünyada ortamın çok uygun olmadığı, belirsizliklerin yüksek olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bölgemizde Suriye ve Irak başta olmak üzere birçok jeopolitik risk var. Maalesef terör hadiseleri var. Bütün bunlara rağmen, Türkiye yılın ilk yarısında yüzde 3,1 büyümeyi başardı. Kasım seçimlerinden sonra siyasi belirsizliklerin azalmasıyla ve bu yapısal reform gündemimizin güçlü bir şekilde hayata geçirilmesiyle çok daha olumlu bir büyüme perspektifine sahip olacağımızı söyleyebilirim" dedi.  

Yılmaz, bu noktada, Türkiye'nin 25 dönüşüm programı ve 1235 eylem planıyla yapısal reformlar açısından en hazırlıklı ülkelerden biri olduğunu kaydederken, bunların şu ana kadar 85'inin gerçekleştirildiğini ve geri kalanların da 4 yıl içinde hayata geçirileceğini bildirdi.  

Bu programları yine toplantılar çerçevesinde düzenlenen JP Morgan Yatırımcı Semineri'nde anlatma imkanı bulduklarını aktaran Yılmaz, Türkiye'nin kendisini dünyaya birinci elden daha iyi anlatması gerektiğini belirtirken, "Maalesef medya üzerinden hiç hak etmediğimiz bir imaj oluşturuluyor. Türkiye'nin gerçekleri bu imajın çok daha ötesinde, çok daha olumlu aslında. Tabii ki her ülke gibi Türkiye'nin de sorunları ve eksikleri var. Ama, medyada yer aldığı ölçüde değil. Bazı medya kuruluşları son dönemlerde hep kötü haber verme eğiliminde. Bu nedenle kendimizi doğrudan anlatmamız da büyük fayda var. JP Morgan'ın toplantısı da o açıdan çok yararlı oldu. Birçok yatırımcı vardı, Türkiye'deki politikaları ve ekonomik rakamları birinci elden dinleme imkanı buldular. Gayet olumlu geçti" şeklinde konuştu.  

"Seçimden sonra 4 altın yıl yaşayacağız" 

Yılmaz, öte yandan Türkiye'nin uzun bir süredir sürekli seçim sürecinde olduğunu anımsatırken, peş peşe sandığa gidilmesinin gündemi farklılaştırdığını, Meclis'in çalışmasını olumsuz etkilediğini ve reformların bu nedenlerle istenen hızda gerçekleştirilemediğini söyledi.  

Ancak, bu durumun kasımda yapılacak seçimlerden sonra değişeceği öngörüsünde bulunan Yılmaz, "1 Kasım'dan sonra çok daha olumlu bir döneme gireceğiz, çünkü 2019 yılına kadar ne bir yerel seçim, ne bir genel seçim var, ne de cumhurbaşkanlığı seçimi var. Dolayısıyla, kasım seçimlerinden sonra 4 altın yıl yaşayacağız. Türkiye'ye reformlar için büyük fırsat penceresi açılıyor. İnşallah, kasım seçimlerinden sonra reformlara çok hız vereceğimizi herkes görecek" dedi.  

Yılmaz, ayrıca son 12 yılda alt orta gelir grubundan, üst orta gelir grubuna atlayan Türkiye'nin, bu reformlar sayesinde yüksek gelir grubuna geçebileceğine işaret ederken, siyasi istikrarın da ekonominin geleceğinde kritik rol oynayacağını vurguladı.  

Buna ilaveten, emtia fiyatlarındaki düşüşün de ithalatçı niteliğindeki Türkiye'nin yararına olacağını ifade eden Yılmaz, diğer taraftan gelişmekte olan ülkelere yönelik genel görünümün bazı olumsuz etkilerinin de olabileceğine işaret etti.  

"Dünyanın mültecilere desteği devede kulak" 

Lima'da aralarında İsveç, Almanya ve Irak maliye bakanlarının da yer aldığı birçok yetkiliyle ikili görüşmeler de gerçekleştirdiğini bildiren Yılmaz, bu temaslarda Türkiye'deki Suriyeli mülteciler konusunu ele alıp almadıklarının sorulması üzerine, bu konunun geçtiğimiz ay yapılan Birleşmiş Milletler Kalkınma Zirvesi'nin en önemli gündemini oluşturduğunu belirterek, şunları kaydetti: 

"Mülteci meselesi bütün insanlığın meselesidir. Türkiye'nin ikili görüşmelerinde de çok ağırlıklı olarak ön plana çıktı. Tabii, Türkiye büyük bir fedakarlık yapıyor. Fakat, maalesef gelişmiş ülkelerden bugüne kadar pek destek göremedik. Türkiye'de 2 milyondan fazla Suriyeli mülteci var, Irak'tan gelen mülteci sayısı da 300 bin civarında. Türkiye, bütün bunların yükünü bugüne kadar uluslararası camiadan doğru düzgün destek almadan çok şükür kaldırdı. Türkiye bir taraftan da yeni çareler arıyor. Ancak, işin bir şekilde Suriye'de çözülmesi lazım. Suriye krizi, bitmediği sürece köklü bir çözüm bulmak zor. Ama, diğer taraftan da Avrupa başta olmak üzere dünyanın bu konuya daha fazla ilgi göstermesi ve destek olması gerekiyor. Biz de her ortamda bunu gündeme getiriyoruz". 

Başbakan Yardımcısı Yılmaz, buna karşın Türkiye'nin bu güne kadar mültecilere yönelik olarak sadece 400 milyon dolar destek aldığını, ancak en az 7-8 milyar dolar harcadığını belirtirken, sözlerini  "Dolayısıyla, uluslararası camianın, Türkiye'deki mültecilere yönelik desteği, devede kulak kalıyor" diyerek tamamladı.  

Bu konularda ilginizi çekebilir