"Otomotiv" sektörü Türkiye için neden stratejik?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Süleyman DİLSİZ / Yönetim Danışmanı

Otomotiv tüm sanayileşmiş ülkelerde ekonominin lokomotifi olarak kabul ediliyor. Sektörün verileri ülkelerin ekonomik sosyal ve kültürel yapılarıyla ilgili fikir veren çok önemli ipuçları.

Örneğin; trafiğe kaydedilen çöp kamyonu sayısının artışı ekonominin ısındığının göstergesi olurken, uluslar arası perakende vb. sektörlerin ülkelere yatırım kararlarında araçların segmentine göre tüketimi esas alınıyor. Sektörün ekonomideki etki zinciriyle lokomotif olmasının diğer kanıtı da; üretim ve hizmet sektörleri olmak üzere birçok sektöre etkisi.

Türk otomotiv sektörü; ilk adımını '29'da Ford tarafından İstanbul'da montaj hattı kurarak, atmış ancak gelişim gösteremeden sona ermiş. Bizden yirmi yıl sonra '50'lerde kıt kaynaklı Japonya otomotiv üretimi için ilk adımı atmış. 1961 yılında Devrim'le ilk otomotiv, '66 yılında ilk seri üretim yerli otomobil Anadol'la giriştiğimiz sektörde, '65'lerde dünya üzerinde adı zor bilinen Japonya ve Kore bugünün küresel otomotiv markalarının temellerini atmış. İkisi de bugün dünya ekonomisinin baş aktörü. İlginçtir, birçoğundan önce girişmesine rağmen, G20 ülkeleri içinde kendi otomotiv markası olmayan tek ülke de Türkiye!

Son on yılda üretim ve ihracat şampiyonu olan Türk otomotiv sektörünün de ateşlendiği ortada. Bu yılın ilk iki ayında üretiminin yüzde 80'ini ihracat etmiş. Şubat'ta otomobil üretimi yüzde 54, ihracatı 47, pazarı ise 43 artmış. Yurt içinde krize rağmen de; '08 de 306 bin satılırken, geçen yıl 370 bine ulaşmış. Gerek üretim, gerekse de tüketim açısından önemli potansiyeli ve değer zinciri kapasitesiyle önemli bir sanayi aslında. Hükümetlerin yakın ilgi göstermesi gereken sektör için özel bir planlama yapılması Türkiye için çok stratejik.

Çünkü;

Motorlu taşıt aracı; niteliği, malzeme yapısı, teknolojisi ve üretim yeri farklı olan beş bin dolayında parçanın, ortak kalite yönetimi ve verimlilik anlayışı ile üretimin bir araya getirilmesi ile ortaya çıkar. Otomotiv sektörü kendisi dışında, ham madde ve yan sanayi ile otomotiv ürünlerinin tüketiciye ulaşmasını sağlayan ve bunu destekleyen pazarlama, bayi, servis, finans ve sigorta sektörlerinde geniş iş hacmi ve istihdam yaratması,

Emek yoğun, işgücü rekabet avantajıyla anılan, dün Bulgaristan vb ülkelerle işçilik maliyeti karşılaştırılırken, bugün Mısır, Bangladeş, Suriye, İran, Ukrayna ile kıyaslanıyor. İşgücü rekabeti kavramından, teknoloji yoğun yapıya geçiş, yani "katma değer" esaslı bakış açışından daha çok "değer zinciri" odaklanması, Türk sanayinin ve işgücü sorununa ve Türk sanayisinin "yapısal" değişimi,

Dünyada bin kişiye 145, Türkiye'de 135, AB'de 600 otomobil düşüyor. Bu rakamlar dikkate alındığında, otomotivde daha doyum noktasına ulaşılmadı. Nüfusun yapısı, ve otomobil sahibi olma isteği fırsat. Yani iç pazarda önemli bir potansiyel olması küresel markalar için cazibe ve bu cazibenin üretimle fırsata dönüştürülmesi,

Dünya otomotiv sektöründe ki küresel büyümeye BRIC ülkeleri yüzde 54 ile katkısı önemli. Bu büyümede ülkemizin en çok dış ticaret açığı verdiği ülkeler olan Brezilya, Rusya ve Hindistan'ın oluşturduğu BRIC ülkeleriyle işbirlikler çok önemli. AB gümrük birliğinin verdiği avantajla Çin ve Hint ana sanayilerinin ülkemizde yatırımı cazip hale getirecek adımlar, dış ticaret dengesi ve kalıcı değer zinciri,

Sektör bugün; seri üretim, JIS, MRP, dış kaynaklama, Kaizen, 6 Sigma, Kanban, yalın üretim, JIT, toplam kalite yaklaşımıyla esnek üretim yetenekleri elde ederek operasyonel etkinlikleri diğer sektörler için model olarak benimsetilmesi Türkiye üretim ekonomisi ve uluslararası sektörel rekabet altyapısının geliştirilebilmesi,

Türkiye nüfusunun 20-29 yaşın en yoğun olduğu İstanbul, İzmit ve Bursa'da yoğunlaşması, sektörün barındığı bu üçgende istihdam potansiyeli ve sürdürebilirliği,

ATO'nun bir raporuna göre Türkiye; Romanya, Slovakya, Letonya gibi ülkelerden sonra Ar-Ge'ye milli gelirine göre en az yatırım yapan Avrupa ülkesi. Toplam harcaması milli gelirinin binde 7-8'i (2.3 milyar Euro) kadar. Bu rakamla, her biri 4 - 7 milyar Euro Ar-Ge harcaması yapan Ford, Pfizer, GM, Daimler Chrysler, Microsoft gibi global şirketlerin bile gerisinde kalıyor. Kısıtlı Ar-Ge yapılanmalarıyla üniversitelerin de teknoloji üretkenliğini geliştirdiği gibi, sektörün ve üniversitelerin de uluslar arası rekabetin gelişimi için avantajı,

Bir motorlu aracın üretimi ve trafiğe çıkabilmesi için güvenlik, trafik ve çevre ile ilgili 50 dolayında küresel teknik mevzuata uyumu ve bunun belgelendirilmesi zorunlu. Bu mevzuat teknolojideki gelişmelere bağlı olarak sürekli yenilenmekte ve özellikle çevre ile ilgili yeni mevzuat hazırlıkları ve ülke "ulusal standardizasyonunu" güçlendirmesi, uzay-havacılık sanayinden sonraki en karmaşık teknoloji gerektiren otomotiv sanayi, başlıca önemli mühendislik alanlarını içeren çok disiplinli bir teknoloji gerektirdiği için uzay-havacılık ve savunma sanayinin ülkede gelişebilmesi yönü kritik. Otomotiv sektörü ülkedeki savunma sanayinin gelişmesinde ve teknolojik düzeyin yükselmesinde temel oluşturması,

Sektörün yan sanayisiyle birlikte doğrudan yabancı sermaye girişi en yoğun işkolu. Dolaysıyla kayıt dışı neredeyse sıfır. Gerek istihdam, gerekse de vergi boyutu dikkate alınarak, diğer sektörlerin dinamikleri ve vergi ve SGK prim performansı açısından hükümetlerin modellemesi ve diğer sektör uyarlamaları, ve ulusal vizyonu,.

Dünyada bugün, ana sanayinin ithal malzeme oranının Fransa'da yüzde 5, Almanya'da 12, İtalya'da 12, İngiltere'de 18, Japonya'da 6, G. Kore'de 1. Türkiye'de 60 olması ürkütücü. Bir aracın neredeyse tümünü üretebilecek yetkinlikte olan sektörün, belki de Türk sanayisinin "yerlileştirme" politikasının olmaması hükümetlerin önemsemesi gerekiyor. İthal edilen parçaların yerlileştirilerek üretilmesi sadece işsizliği değil, vergiden, diğer sektörlere etki zincirini, dolaysıyla sürdürebilirliği dikkate almamak anlamına geliyor.

Evet, otomotiv uçup gidiyor bugün! Dün tekstilde olduğu gibi. Yarın ne olacak derseniz. Bu ulusal sanayi politikasızlığıyla, değer zincirinden daha çok, katma değere odaklanan yapıyla, maalesef tarih tekerrürden ibaret!

Bu konularda ilginizi çekebilir