"İşadamları yargı içerisindeki yapı tarafından hedef alınıyor"
Ali Babacan,"Türkiye'deki bir işadamı, yargı içerisindeki bir yapı tarafından hedef olarak alınabiliyor. Bu tamamen o yapılanmanın kendi amaçları ve kendi hedefleri doğrultusunda olabiliyor. Bu çok vahim bir durum" dedi
ANKARA - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TRT1'de katıldığı Enine Boyuna programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Yargının içerisindeki bir yapılanmanın, devlet yatırımlarında aktif olan şirketlere yönelik bir operasyonun, Türkiye'nin hukuk güvenliği açısından çok vahim bir durum olduğunu belirten Ali Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü;
"Bunu dünyanın her yerinden işadamları izliyor. Yani Türkiye'deki bir işadamı, yargı içerisindeki bir yapı tarafından hedef olarak alınabiliyor, mal varlıklarına tedbir uygulanabiliyor. Bu tamamen o yapılanmanın kendi amaçları ve kendi hedefleri doğrultusunda olabiliyor. Bu çok vahim bir durum. Zaten bunun üzerine gitmek gerekiyor. HSYK Yasası olsun, diğer çalışmalar olsun bunları bir an önce önlemeye ve bunların tekrarını önlemeye yönelik adımlar. Bu adımlar yargının bağımsızlığına müdahale gibi algılanıyor. Halbuki orada tamamen mini bir bağımsız devlet gibi hareket eden münferit girişimlere yönelik bir çalışma bu. Onları hedefleyen, onları etkisizleştirmeye çalışan, yargının tüm bağımsızlığını etkilemeye çalışan bir çaba değil bizimkisi."
"Ortam sakinleşirse piyasa göstergeleri normale döner"
Son dönemde yaşanan kur artışı ve faiz hareketliliğinin enflasyon beklentilerini ne yönde etkileyeceğine ilişkin soru üzerine Babacan, enflasyonun etkilenmesi için kur artışının kalıcı olması gerektiğini söyledi. Babacan, "Kısa süreli dalgalanmaların enflasyon üzerindeki etkisini pek görmüyoruz. 'Kur artışı burada ne kadar kalıcı olacak, bu siyasi riskler ne kadar devam edecek?' 2014'ün enflasyonunu bu belirleyecek. Bir kaç hafta veya bir kaç ay gibi tanımladığımız bir sürede ortam sakinleşirse piyasa göstergeleri de daha normale dönecektir. O zaman da 2014 enflasyonu üzerindeki etki daha sınırlı olacaktır" diye konuştu.
Zamanında aldıkları tedbirler sayesinde devletin, bankaların, hane halkının ve önemli ölçüde de şirketlerin bilançolarında böyle bir dönemde herhangi bir tahribatın söz konusu olmadığını anlatan Babacan, "Önceki dönemlerde kur arttığı zaman bu bir felaket haberi olabiliyordu, kur düştüğü zaman da sanki bütün riskler ortadan kalkmış gibi bir algı olabiliyordu. Bugün için öyle değil. Yani kur, bizim ekonomik ve finansal yapımıza çok önemli bir şok abzorbe etme mekanizması. Siyaset veya ekonomik kaynaklı şoklara karşı en önemli şoku abzorbe etme mekanizması. Dolayısıyla kurun inmesi veya çıkması ekonominin diğer alanlarında olabilecek daha büyük hasarları aslında önlüyor, aynı arabalardaki airbag gibi" ifadesini kullandı.
[PAGE]
Babacan, bir başka soruyu yanıtlarken 17 Aralıktan itibaren yaşadıkları sürecin kendileri için büyük bir sürpriz olduğunu, böylesine bir hareketi ve dalgayı beklemediklerini vurguladı. Bazı kurumlarda bazı yapılanmaların olduğunu bildiklerini kaydeden Babacan, ekonominin korunması amacıyla her türlü hazırlıkları önceden yaptıkları için son yaşanan olaylarda ekonomide kalıcı bir hasarın meydana gelmediğini dile getirdi.
Cemaatlerin sosyal yapının bir parçası olduğuna dikkati çeken Babacan, şöyle konuştu:
"En önemli fonksiyonları insan yetiştirme. Özellikle dünyada 11 Eylül olaylarından sonra sağlıklı bir din anlayışı ve aşırı uçlara kaymayacak şekilde pozitif bilimlerle sağlıklı bir din anlayışının, bir yaşantıya da yansıyacak şekilde insanlara kazandırılması önemli. Toplumsal yapımızın sağlamlığı açısından da önemli. Dolayısıyla dünyadaki pek çok ülkedeki okul sistemi, kendi içimizdeki okullar ve üniversiteler ve buradan yetişen insanlar önemli. Bu insanların özel sektör ve kamuda önemli yerlere gelmesi de önemli. Ama konuyu insan yetiştirme boyutunun o çizgisinden daha ileriye taşıyıp, o yetişen insanları, ya da bazı kurumlarda görev alan insanları farklı bir emir komuta zinciri içeresinde yönetmeye başlamak, onları farklı bir gündem ve farklı bir hedef çerçevesinde ayrı bir emir komuta zinciriyle 'şunu yap bunu yapma, hadi bakalım şunu yapıyorsunuz' şeklinde bir mekanizmaya bağlamak kabul edilebilir bir şey değil. Bunu hiç bir devlet ya da özel sektör ve şirket de kabul etmez. Hiç bir patron, diyelim ki büyük bir şirket düşünün. Kendi şirketi içerisindeki bir birimde bir grup insan kendi talimatları ve şirket çıkarları dışında bazı şeyler yapıyor, ya da şirketi farklı risklere sokuyor. Onu hemen öğrendiği anda duyduğu anda ertesi gün onları alır kapının önüne koyar. Özel sektörde böyledir. Devlet yönetiminde de bir yapılanma kabul edilebilir bir şey değil. Biz olan menakizmayı bu şekilde kullanabileceklerini açıkçası hiç tahmin edemedik. Yıllarca bazı dosyaları tutup takip edip, ki burada bir savcı, bir hakim ve bir grup polisle yapılabiliyor. Devlet bu imkanı vermiş, yargı bağımsız demiş. Polis , adli kolluk sıfatıyla yargının emrine verilmiş. Niye yargı bağımsız çalışsın ve tarafsız olsun diye bunlar yapılmış. Ama bağımsızlığı hukuk çerçevesinde kullanması gerekirken o bağımsızlığı yani cemaat gündemi hedefi doğrultusunda kullanmak kabul edilebilir bir şey değil."
"27 Aralık'tan bugüne toparlanma oldu"
[PAGE]
Son gelişmelerin ekonomiye çıkardığı maliyete ilişkin soruyu yanıtlarken de Babacan, bunların farklı perspektiflerle ve farklı kriterlerle hesap edilebileceğini söyledi. Operasyonların ilk gününden 27 Aralık tarihine kadar geçen süreçte halka açık şirketlerin değerinin 49 milyar 334 milyon dolar düştüğünü belirten Babacan, şöyle devam etti:
"Ancak 27 Aralık'tan bugüne kadar bir toparlanma oldu ve 12 milyar dolarlık bir değer artışı var. O tarihten bu yana uluslararası yatırımcıların alışverişine bakıyoruz, Türkiye'den net nakit çıkış olmuş. 26, 27 Aralık'a kadar 300 milyon dolar çıkmış ama o günden cuma akşamına kadar tekrar 250 milyon dolar da girmiş. Sadece 50 milyon dolarlık küçük bir rakam var. Toplam şirketlerimizin değerinin 233 milyar dolar olduğunu düşündüğümüzde aslında Türkiye'den korkup da satıp çıkma yok sadece Türkiye'nin riskleri arttı dolayısıyla Türkiye'deki varlıklarımızın değerini biraz daha aşağı doğru ayarlamamız gerekiyor dedi yatırımcılar. Ama risklerin ortadan kalkmasıyla birlikte bu toparlayacaktır. Bu olaylardan önce Hazinenin borçlanma faizi 9,06 iken 10,37'ya kadar çıkmış ama cuma akşamı tekrar 9,82'yi indi. Ama nihayetinde bunların muhasebesini bir çeyrek veya yıl sonunda yapmak lazım."
Hükümetin yargıya güvenip güvenmediğine ilişkin soruya da Babacan, yargının büyük bir camia olduğunu, yargının tümü ile ilgili bir nitelendirme yapabilmelerinin zor olduğunu söyledi.
Türkiye'de hukuk güvenliğinin önemli bir kavram olduğuna dikkati çeken Babacan, "Bunun olabilmesi için de tek tek savcılarımızın, hakimlerimizin, öncelikle anayasa ve yasalar çerçevesinde aynı zamanda vicdanlarıyla ve hepsinin ötesinde de uluslararası hukuk normlarıyla hareket ediyor olmaları lazım. Bunun dışında karar verme anında farklı düşünceler, farklı bir motivasyon, farklı bir amaç varsa işte o noktada da biz kusura bakmayın durun demek zorundayız. Yargı bağımsızdır ama yargının içerisinde adeta mini bir devlet oluşumu çabasına da göz yumamayız" diye konuştu.
[PAGE]
"Hukuk devleti görüntüsünü bozacak bir adımdan uzak kalmalıyız"
Herkesin anayasa içerisinde hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Babacan, orta ve uzun vadede bir hukuk devleti görüntüsünü bozacak bir adımdan uzak kalmaları gerektiğini bildirdi. Babacan, "Kuralların yazılı olduğu, şeffaf, hesap verebilir bir hukuk devleti. Kurallı bir piyasa ekonomisi, gri alanların olmadığı, yargıya güvenilen bir hukuk devleti... Bunu sağlayamazsak yine ekonomimiz üzerinde olumsuz etkisi olur" şeklinde konuştu.
Avrupa Birliği süreci
Avrupa Birliği sürecini, başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere çok çok önemsediklerini vurgulayan Babacan, şöyle konuştu:
"Avrupa'daki bütün krize rağmen, kriz yaşandığı dönemde Avrupalıların, 'Sizin hala ihtiyacınız var mı, biz de işler kötü, siz daha iyisiniz, hala niye bu işlerle uğraşıyorsunuz' demelerine rağmen hep ısrarcı olduk ve inat ettik Avrupa Birliği sürecinde. Çünkü Avrupa Birliği süreci Türkiye'nin ekonomisi, demokrasisi ve hukuk sistemi açısından çok önemli bir referans noktası. Bizim için Avrupa Birliği ve daha önceden beri üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi normları esas. Bizim bütün hukuk sistemimizin referansı orada, başka bir yerde değil, Afrika Birliğinde değil, Şangay'da değil, Avrupa Birliğinde. Biz evrensel hukuk normları dediğimizde, hep oraları baz alıyoruz. Anayasamız, yasalarımızın ruhu, çalışması mutlaka buna göre olmalı. Zaten öyle olmaz ise Türkiye'ye öngörülebilirlik getiremeyiz. Türkiye nereye doğru gittiği belli olmayan bir ülke olur. Yani Avrupa Birliği süreci, Türkiye'nin yönünü tayin eden bir süreç. Türkiye bundan 5-10 yıl sonra nasıl bir ülke olacak diye soru işareti koyacak olursanız yön o. Dolayısıyla öngörülebilirlik, sadece halkımız için değil ekonomimiz için çok önemli. Eğer iş dünyamız, uluslararası iş çevreleri bilirse ki Türkiye'nin referansı odur hukuk anlamında ve Türkiye oraya doğru yürümektedir, işte o zaman yatırım gelir Türkiye'ye... İşte o zaman istemediğiniz kadar finansman da gelir, o zaman, Türkiye hızlı büyür ve istihdam artmaya devam eder. Dolayısıyla bu süreci ben çok çok önemsiyorum. İnşallah önümüzdeki dönemde daha da güçlendirerek devam edeceğiz."