"Destination Turkey" ve toplumsal paradoksumuz
AYDIN'DAN / Şenay ÇOPUR
Aydın Ticaret Odası Başkanı İ. Hakkı Dokuzlu ile Aydın'ın tarım potansiyeli üzerine sohbet ediyoruz. Dokuzlu, "Bu topraklar adam dikseniz çıkar denen cinsten topraklar" diyor. Ardından ekliyor: "Önemli olan topraktan çıkan adamı işleyebilmek".
Başkan Dokuzlu, Aydın topraklarının verimliliğini ve kentin ekonomisinin tarımdan nasıl katma değer sağlayacağını çok güzel özetliyor bu sözleriyle. Başkanın yaptığı güzel teşbihten öte bir de sözlerin gerçek anlamını yani "bu topraklarda yetişen beyinleri işleyebilmeyi" düşünmek, irdelemek ve bu yönde politikalar üretmek ülkenin sosyoekonomik refahına neler kazandırmaz ki.
TÜBİTAK'ın Aralık ayında ABD'ye bir çıkarma yapacağını duymuşsunuzdur. Neden? Giden beyinleri geri döndürmek için. Bu çıkarmayı biraz daha açalım.
TÜBİTAK "Destination Turkey" sloganıyla Boston, California, Michigan gibi eyaletlerde büyük çaplı etkinlik düzenleyecek. Hedef AB ve TÜBİTAK fonlarıyla süper beyinleri ülkeye geri döndürmek. Gelen süper beyinlere, Türkiye'nin üniversite ve sanayi kuruluşlarının imkanlarını sunarak onların ülke için çalışmalarını sağlamak.
AB Komisyonu'nun "Araştırmacıların Dolaşımı Fonu" araştırmacılara hem maddi hem de araştırma yapabilmeleri için ihtiyaç duydukları elverişli imkanlar sunuyor. Bu fon kapsamında bugüne kadar 96 Türk araştırmacı yurda dönmüş. Daha fazlası için de "Destination Turkey".
Başkan Dokuzlu ile sohbetimiz, AB müzakere sürecinde son açılan gıda faslının tarım ürünleri ihracatçısı Aydın'ı yakından ilgilendirmesi münasebetiyle AB'ye geliyor. Başkan yine güzel bir benzetme ile her şeyi özetliyor: "Ben AB uyum yasalarını trafik kurallarına benzetiyorum. Emniyet kemeri takmadığınızda kesilen ceza kendi canınızı korumadığınız için. Takmanız ya da takmamanızın polise bir faydası yok, polise kızmamak gerek."
Türkiye kamuoyunda araştırmalar gösteriyor ki genel bir bıkkınlık olsa da üyeliğe destek sürüyor. Türkiye her geçen gün AB'ye daha da entegre oluyor. Sigara yasağından tutun da, sağlık ve eğitim hizmetindeki standartlara kadar her türlü kuralımız, biz farkına varmadan AB standardına yaklaşıyor.
AB 27 ülkeden oluşan siyasi ve ekonomik bütünleşmeyi öngören bir örgütlenmedir ama politikaları "birey" odaklıdır. Kurallarını vatandaşlarının eğitim, sağlık, güvenlik haklarını korumak, sosyoekonomik refahını sağlamak üzerine şekillendirmiştir. Bu nedenledir ki uyumlaşma çerçevesinde hayatımıza giren birçok şey için "ah bunu neden bizim devletimiz yapmadı bugüne kadar da AB yaptırıyor" diye serzenişlerde bulunuyoruz.
Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak 24 Eylül'deki köşe yazısında artık bilgi/fikir güvenliği için yapılabileceklerini tartışma noktasına gelen ülkelerin bunu nasıl başardıklarını şöyle açıklıyordu: "Fikrin, bilginin sahibine saygılılar. Başkasının fikriyle geçinmeyi akıllarına bile getirmiyorlar. Fikrin sahibine hakkını teslim edip/sonuna kadar yardım ediyorlar. Bu nedenle fikri rahatlıkla paylaşıyorlar. Geliştirmek için özgürce/sınırsız tartışabiliyorlar."
Evet birileri bilginin güvenliğini tartışırken biz bu topraklarda yetiştirdiğimiz adamları AB'nin parası ile ABD'den toplamaya çalışıyoruz. Önce üreten beyinlerin ülkeden gitmesine izin veriyoruz sonra da tersine beyin göçünü destekleyen AB'den şikayet ediyoruz. Emniyet kemerini takmıyor sonra da polise kızıyoruz. Sanırım bu bizim toplumsal bir paradoksumuz.