"Asıl istifa etmesi gereken Erdoğan'dır"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın istifasına ilişkin, "Sayın Erdoğan Bayraktar delikanlı gibi davrandı, inandığı şeyleri söyledi. İstifa etmesi gereken kişi Erdoğan'dır" dedi
İSTANBUL - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CNNTürk'te canlı yayımlanan "Tarafsız Bölge" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Kılıçdaroğlu, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın istifasına ilişkin, "Sayın Bayraktar Karadenizli biliyorsunuz. Karadenizliler'in bazen delikanlılık damarı tutar. O da öyle bir çıkış yaptı" diyerek, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın istifasının ardından yaptığı açıklamayı anımsattı.
Kılıçdaroğlu, "Bayraktar, 'Ben Başbakanın talimatlarını yerine getirdim. O bana söyledi ben de imzaladım. Eğer öyleyse ben değil, önce onun istifa etmesi lazım. Bir de bana diyor ki; 'benim lehime bir deklerasyon yayınla. Artı istifa dilekçesini gönder' diyor. Bu ne anlama geliyor? Bu şu anlama geliyor; Başbakanın daha önce söylediği dış güçler, CHP, faiz lobisi, büyük devletler bunların tamamını çökertti. Talimatları kim veriyor? Başbakan. Kim söylüyor bunu ? Adı yolsuzluğa bulaşan ve istifa etmek zorunda kalan bakan söylüyor" diye konuştu.
Bugün Türkiye'de bir metrekarelik bir hazine arsası eğer kiralanacaksa, satılacaksa Başbakanlıktan izin alınması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bu ülkede Milli Emlak Genel Müdürlüğü yok mu? var. Oradan değil, benden izin alacaksınız diyor. Bir Başbakan danışmanınız da emlaktan sorumlu Başbakan danışmanı. Böyle bir şey olabilir mi? Şimdi bunu dış güçlere bağlıyor Sayın Erdoğan. Senin genelgen var, her şeyi kendine bağlamışsın. Bakan 'Başbakan talimat verdi ben de gereğini yaptım. Varsa bir şey onun da istifa etmesi lazım' diyor. Neden 'sen istifa et beni rahatlat diyor?' Ortada bir şey var. Bir kriz var ama bu kriz neyi çözdü ? Dış güçler olayının tümüyle yapay olduğunu çözdü. Talimatı Erdoğan'dan alıyor. O zaman aklımıza şu soru gelebilir; dış güçler mi Erdoğan'a talimat verdi bunları yap diye? Ve o yeni mi farkına vardı aslında verdiği talimatların dış güçler tarafından kendisine empoze edildiğini. Bu soru akla geliyor. Fakat bunun dışındaki sorular ve Erdoğan'ın ileri sürdüğü tezler tümüyle çökmüş durumda."
Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in AK Parti'den istifasına yönelik bir soruya ise Kılıçdaroğlu, Şahin'in de Karadenizli olduğunu, bölgenin insanlarının yeri geldiğinde haksızlıklara karşı isyan eden bir yapısı olduğunu, dik ve sert olduğunu söyledi.
Devlet krizi sayılabilir
"Yeni operasyonlar ve engellemeler çerçevesinde bir devlet krizi mi var?" sorusu üzerine, "Sayılabilir" diyen Kılıçdaroğlu, "CHP'nin stratejisi ne? Bir haftadır izliyorsunuz, bir noktada devreye girecek misiniz?" şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:
"Bunu bir devlet krizi olarak tanımlayabiliriz. Çünkü Anayasa'da güçler ayrılığı ilkesi var, yasama, yürütme, yargı diye. Savcı, yargının bir parçası, polis yürütmenin bir parçası. Yasamayla yürütmenin kavgasını görüyoruz burada, yani bu bir devlet kavgası. Oysa sistemin yasama, yürütme, yargı birbirine denk ama birbirleriyle uyumlu çalışması lazım, bir arada olmaları gerekiyor, ortak çalışmaları gerekiyor. Geldiğimiz noktada daha önce yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ortaya çıkardığı gerçeklerin bir şekliyle kapatılmasına yönelik, yürütme organının çabasını görüyoruz. Açıkça yargıya karşı cephe alan bir yürütme organı var. Bu sorun, devlet krizi dediğimiz olayı oluşturuyor."
Kılıçdaroğlu, "Yürütme organı neden kapatmak istiyor?" sorusu üzerine, "Ucu kendisine dokunduğu için. Başka niye kapatır" dedi.
Bunun duyum veya bilgi değil, gerçek olgu olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Olayı ilk duyduğumda, önce şunu söyledim: Allah kimsenin başına böyle bir şey vermesin. Nedeni de şuydu: Bakan olmuşsunuz, altında kırmızı plakalı araçlarınız var, bütün devlet bürokrasisi sizin emrinizde, vatandaş gittiğiniz yerde size saygı gösteriyor, bakansınız parlamentoya geliyorsunuz, vatandaşın arasına karışıyorsunuz, bakan koltuğu gibi bir yerde oturuyorsunuz, çocuklarınıza güzel bir miras bırakmışsınız. Fakat öyle bir tablo çıktı ki ortaya, bakan çocukları, bakan bir arada yolsuzluk ve rüşvetle aranmaya başlandılar. Çok ağır bir şey bu, çok ağır bir miras. O nedenle 'Allah kimseye böyle bir şey vermesin' dedim. Gerçekten acı bir olay. Şunun için acı bir olay: Ben, 27,5 yıl kamuda çalıştım. Daire başkanlığı, genel müdür yardımcılığı, genel müdürlük, müsteşar yardımcılığı yaptım. Böyle bir olaya hiç tanık olmadım. Yolsuzluk olaylarına tanık oldum ama bu kapsamda ilk kez... Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de herhalde ilk kez tanık olunan bir olaydır. Dolayısıyla olayın hem kapsamı hem derinliği birlikte ele alınıp değerlendirilmek zorundadır. Bunu bir siyasal parti olarak ele almak veya bir siyasal parti olarak eleştirmeyi de doğru bulmuyorum. Bu, sonuçta 76 milyon insanın ortak sorunu olarak ele alınıp değerlendirilmek zorunda."
Meselenin "rüşvet, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma", "devlet içinde çete, paralel devlet" ve "yönetmelik çıkartarak, hukuku eğip bükmek" şeklinde 3 ayrı şekilde değerlendirildiğini aktaran Milliyet gazetesi yazarı Mehmet Tezkan'ın, "Meseleye 3 ayrı şekilde mi bakıyorsunuz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, konuyu iki parçalı gördüğünü belirterek, şöyle devam etti:
[PAGE]
"Ortada yolsuzluk ve rüşvet operasyonu var. Operasyon çetelere karşı yapılır. Adı, rüşvet ve yolsuzluk operasyonu. Bir çeteye karşı yapılıyor bu operasyon. Bir örgüt bu. Sonuçta yasa dışı bir örgüte karşı polisin yaptığı bir operasyon ama yargı destekli. Sonuçta savcı, bu operasyonu yapmadan önce yargıdan karar çıkarıyor, polisleri çağırıyor. 'Buralara gideceksiniz, şu kişileri alıp getireceksiniz, şuraları arayacaksınız, şu belgeleri getireceksiniz' diye talimatı verir, polis de o talimatın gereğini yerine getirir. Bu, birinci aşama. Bu aşama gerçekleştiğinde veya bu aşama Sayın Başbakana ulaştığında, Başbakandan ben şunu demesini beklerdim: 'Polis bir operasyon yapıyor, hiç kimse müdahale etmesin, gerçekler ortaya çıksın. Biz zaten yolsuzluklarla mücadele edeceğiz diye iktidar olduk, bu amaçla yola çıktık, 3 Y ile mücadele ettik. İsterse benim oğlum, isterse babam olsun, yolsuzluk yapıyorsa bunun hesabını herkes versin.' Bunu söylediği andan itibaren hiç kimsenin söyleyecek bir lafı kalmazdı, herkes beklerdi. Fakat şunu da ekleyebilirdi Sayın Başbakan, derdi ki: 'Bunu yapacaksınız ama hukukun üstünlüğüne gölge düşürecek hiç bir eylemi kabul etmiyorum'. Yani tapelerle oynama, bir şeyler ilave etme. 'Eğer ben bunları bulursam veya böyle bir şey ortaya çıkarsa gereğini yaparız' deseydi, hiç kimse bir şey söyleyemezdi."
"Ortaya çıkan tablo: İktidar yolsuzlukları kapatmaya çalışıyor, kendine göre gerekçe arıyor''
Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın, "Başbakan, bu sadece bir yolsuzluk operasyonu değil, hükümeti devirmeye yönelik operasyon diye düşünmüş olabilir mi?" sorusuna, Kılıçdaroğlu, "Kendisinden, çocuklarından, bakanlarından kaygı duymayan bir Başbakan, benim dediğim gibi davranırdı. Eğer kaygı duyuyorsa farklı bir şekilde davranır" diye cevap verdi.
Kılıçdaroğlu, operasyonların ortaya çıktığı gün 3 bakanın programını iptal ettiğini ve Ankara'dan ayrılmadığını dile getirerek, "Eğer bir bakan kendisinden, çocuklarından korkmuyorsa, neden programını iptal etsin? Varsın yapsınlar. Ben korkmuyorum. Gider normal açılışlarını da yaparlardı, konuşmalarını da yaparlardı ve işlerine devam ederlerdi. Programlarını iptal edip Ankara'da kaldılar. Ardından polisler görevden alınmaya başlandı. Niye alınıyor polisler görevden? 'Çete var. Devlet içinde çete var.' 11 yıldır siz iktidardasınız, 11 yıl... 11 yıldır bu polisleri kim atadı? Herhalde Sayın Başbakan yarın diyecektir ki; 'CHP atadı bunları.' Yok öyle bir şey. İktidarda sizsiniz, siz atadınız. Sonra bunlar neyin çetesi? Bir yolsuzluğu soruşturuyorlar mı? Evet. Ciddi bir yolsuzluk var mı? Ortaya çıkan bulgulara göre bakacağız, değerlendireceğiz. Biz yolsuzluk çıktı diye sevinmiyoruz, tam tersine üzülüyoruz; neden devlette bunlar oluyor, olmaması gerekiyor. Ortaya çıkan tablo; İktidar yolsuzlukları kapatmaya çalışıyor, kendine göre gerekçe arıyor'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın herkesin evinde para bulunabileceğini söylediğinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Ben kamuya, Recep Tayyip Erdoğan'ın aldığı aylıktan çok daha fazlasını alarak başladım. O, siyasete atıldığı tarihte, ben de siyasete atıldığım tarihte de her dönem, her ay, onun aldığı aylıktan daha fazla aylık aldım. Benim çocuklarım da burada, onun çocukları da orada. Benim servetim meydanda, onun serveti meydanda değil. Yok efendim, her evde bu kadar para bulunmaz. Hangi kişinin evinde 1 milyon, 2 milyon, 3 milyon, 4,5 milyon dolar var. Bu, halkın aklıyla alay etmek demektir."
"Sinan Aygün'ün evinde de 2,5 milyon avro bulundu. Ona ne diyeceksiniz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, Sinan Aygün'ün buna "Ben 38 yıllık tüccarım" şeklinde yanıt verdiğini aktardı.
Kılıçdaroğlu, Sinan Aygün'ün milletvekili olmadan önce kendisine milletvekili adayı olmak istediğini söyleyerek geldiğini dile getirerek, "Kendisiyle ilgili suçlamalar olduğunu söyledim. Bana MASAK'ın raporunu getirdi. Başka olayları da getirdi önüme koydu. Hiç bir sorunu yoktu, parasıyla ilgili en ufak bir sorunu yoktu. Onun üzerine biz onu aday gösterdik" dedi.
Bir banka genel müdürünün parası kara para değilse bir hesaba yatıracağını belirten Kılıçdaroğlu, Halkbank'ın karar alarak imam hatip okulu yaptırabileceğini, Borsa İstanbul'un pek çok yerde okul yaptığını ve kimsenin buna itiraz etmediğini anlattı.
[PAGE]
"Hırsıza haber verilip operasyon mu yapılır?"
Kılıçdaroğlu, bugün "iki ayrı operasyon yapılacağı, ancak savcının emir vermesine rağmen polis tarafından uygulanmadığı" iddialarına yönelik olarak CHP'nin tavrı konusunda, Türkiye'de adli kolluğun kurulması gerektiğinin altını çizdi.
Adli kolluğun şu anda bir yönetmelikle oluşturulduğuna ve yönetmeliğin değiştirilerek "Bir üste haber verme" şartı oluşturulduğuna değinen Kılıçdaroğlu, bunun yürütmeden izin almadan yargının bir şey yapamaması ve yargıya müdahale anlamına geldiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, "Hırsıza haber verilip operasyon mu yapılır?" dedi.
Kılıçdaroğlu, İstanbul'da Deniz Feneri Derneği'ne operasyon yapılması kararı alındığında Beşir Atalay'ın İçişleri Bakanı olduğunu hatırlatarak, "Karar alındı, bildirildi. Özel kaleminden Kırıkkale Belediye Başkanı arandı, 'Yarın İstanbul'da Deniz Feneri konusunda polis operasyon yapacak' denildi. Bir kaç saniye içinde telefon kapandı, hemen sabit telefondan arandı. Bu delillendirildi ve bütün ayrıntılarıyla ortaya çıktı. Kişiler de söyledi 'bize önceden haber verildi' diye. Soruşturma açıldı mı? Hayır. O bakan yerinde duruyor mu? Duruyor. Terfi etti, bakanlıktan başbakan yardımcılığına terfi etti" diye konuştu.
Şu anda yaşana "devlet krizi" olduğunu yineleyen Kılıçdaroğlu, sorunu yargının çözeceğini belirterek, "Yargının süratle olayı çözmesi lazım. Danıştay'ın olayı bir gün geciktirmesi bile yolsuzluklara prim vermek anlamına gerekiyor. Danıştay'ın kesinlikle karar vermesi, geciktirmemesi lazım" dedi.
Kılıçdaroğlu, "Cumhurbaşkanına düşen bir görev var mı?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Cumhurbaşkanına düşen bir görev değil, çok görev var. Sayın Cumhurbaşkanı, devletin uyumlu çalışmasından sorumlu olan kişidir, Anayasal görevleri arasında bu var. Yasama, yargı, yürütme, onun tepesindeki kişi Sayın Cumhurbaşkanı. Eğer güçler ayrılığı ilkesi çatışıyorsa, burada bir sorun varsa, sorunu çözecek olanlardan birisi Sayın Cumhurbaşkanı."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün dün yaptığı açıklamaların kendisini tatmin etmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Sayın Cumhurbaşkanının daha net bir tavır takınması lazım. 'Yargının üzerine gölge düşürmeyin, savcılara engel çıkarmayın, savcının emrindeki polise müdahale etmeyin' demesi lazım. Yasalar şunu öngörüyor: Polis, savcının emrine verildiği andan itibaren tüm talimatları savcıdan alır, kendi patronundan yani emniyet müdüründen değil. Yasa böyle. Siz, bu yasaya rağmen yönetmelik değişikliği yaparak, yolsuzlukların üzerine savcıların gitmesini engelliyorsunuz. Zaten kaygımız da buradan kaynaklanıyor. AKP'nin kaybettiği de buradan zaten. Eğer verilmeyecek hesabın yoksa, neden korkuyorsun? Bırak, ne yaparsa yapsın. Neden korkuyorsun ?" diye konuştu.
Operasyonla ilgili bilgilerimiz basından
"Operasyonla ilgili bizim bildiğimizden farklı bir şey biliyor musunuz? Gerçekten savcılarla bir ilişkisi var mı Cumhuriyet Halk Partisi'nin? Cumhuriyet Halk Partisine geçmişte dosyalar geliyordu, bu sefer gelen dosyalar var mı? şeklindeki soruya, Kılıçdaroğlu, olayla ilgili bilgilerinin tümüyle medyadan olduğunu ve operasyonu 17 Aralık sabahı öğrendiklerini söyledi.
Kılıçdaroğlu, kendilerine de aşağı yukarı medyanın bilgi aldığı yerlerden bilgi geldiğini belirterek, "Biz de bakıyoruz ama biz daha dikkatli izliyoruz. Birisini suçlamak gibi bir düşüncemiz hiç olmadı. Kızdığımız ve eleştirdiğimiz temel nokta, yolsuzlukların ortaya çıkmasının hükümet tarafından engellenmesi, polislerin görevden alınması, yönetmeliğin değiştirilmesi, daha buna benzer girişimlerde bulunulması. Budur bizim karşı çıktığımız" dedi.
Bakanları suçlamadıklarını, sadece "Neden ayrılmadınız" dediklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, demokrasilerde bir bakanın doğal olarak böyle bir suçlamayla karşı karşıya geldiğinde görevinden ayrılması gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, bakanların istifalarına ilişkin olarak, "Yani çok geç. Bu saatten sonra görevden ayrılmalarının hiç bir önemi yok. Yani İçişleri Bakanı polisleri görevden alan kişi. Kendi oğluna operasyon yapan polisleri görevden alıyor. Bunun ahlaki hiç bir temeli yok. Bu doğru değil" diye konuştu.
[PAGE]
"Olaya siyasi müdahale olmamalı"
Kılıçdaroğlu, "Belki de bunların tümü ileride beraat edecek, bilmiyoruz. Olay bütün aydınlığıyla ortaya çıkmalı, buraya siyasi müdahale olmamalı, savcılar, polisler özgürce çalışabilmeli. Varsa birisinin bir kuşkusu, bunu dile getirebilmeli ama siyasal müdahale kesinlikle olmamalı. Bizim istediğimiz bu" dedi.
"Siz bu cümleleri Ergenekon davası sırasında söylemiyordunuz. Bu cümleleri Başbakan Erdoğan söylüyordu. Şimdi roller değişti. Bu rol değişikliğini nasıl görüyorsunuz?" şeklindeki soru üzerine Kılıçdaroğlu, "Hayır. Bizim oradaki tavrımız da gayet net ve açıktı. Eğer bir iddia varsa herkes yargılanabilir. Hiç kimsenin dokunulmazlığı yoktur, olmamalıdır da. Biri darbe suçuyla yargılanıyorsa ya da sanık konumundaysa, gider yargılanır. Orada savunduğumuz hukuk ihlal edilmeden, kişilerin hakları ellerinden alınmadan bu yargılanma olmalıdır. Dosyaya gizlilik kararı koyuyorsunuz, haberi yok neyle suçlandığından" diye konuştu.
17 Aralık operasyonunda da aynı hukuk ihlallerinin olup olmadığının sorulması üzerine ise Kılıçdaroğlu, burada aynı hukuk ihlalleri olursa ona da karşı çıkacaklarını, operasyonda sabahın çok erken saatlerinde baskın yapılmasının doğru olmadığını ve buna da karşı çıktıklarını ifade etti.
Kılıçdaroğlu, "Bütün bunlar hükümete karşı bir sivil darbe girişimi midir?" şeklindeki soruya da şöyle cevap verdi:
"Hükümete karşı bir şey yok ki. Yolsuzluk yapanlara karşı bir şeyler yapılıyor. Eğer onlar hükümetteyse kusura bakmasınlar. Hükümetteler diye 'onların doknulmazlığı vardır, her türlü yolsuzluğu yaparlar' diye bir kural yok. Biz işin yolsuzluk kısmındayız. Bu çapta bir yolsuzluk olayını bugün başlayıp ertesi gün sonuçlandıramazsınız. Yani eğer 'Biz bunların hepsini saptayalım, bir yerde tutalım, sonra bir gün vuralım...' Bu olmaz. Bu yanlış."
Kılıçdaroğlu, "Bu olayda yıllarını devlet yönetiminde geçirmiş biri olarak söyleyeyim; bu tür olaylar geldiği zaman önce ihbarın ciddiyetine bakılır. Ön bulgulardan hareket edilir. O bulgulara bakılır. O bulgular gerçekten ciddi olduğunu gösteriyorsa, onun üzerine bir ekip oluşturulur. Bu ekip mahkeme kararıyla telefon dinlemeleri, görüntüler mahkeme kararıyla alınır, deliler sağlıklı bir şekilde elde edildikten sonra bu kez normal bildiğimiz süreç başlar" diye konuştu.
"İstifa etmek hükümetin bileceği şey"
"Hükümetin istifa etmesini istiyor musunuz?" şeklindeki soruya Kemal Kılıçdaroğlu, "O hükümetin kendi bileceği bir şey ama bu hükümetin artık halka güven vermediğini herkes biliyor" dedi.
Kılıçdaroğlu, seçim telaffuz edilirse herhangi bir itirazlarının olmayacağını dile getirerek, erken seçimin kendi talepleriyle olmayacağını, çünkü Parlamentoda çoğunluğun hükümette olduğunu söyledi.
Adı yolsuzluğa karışan bakanların parlamentoya bakan olarak gelmemeleri gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Onlar kürsüden konuşmamalı bakan olarak. Bakan olarak konuşurlarsa arkadaşlarımız sert tepki gösterirler. Adı yolsuzluğa bulaşan bir bakan Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde bakan olarak konuşamaz. Ahlaki değerler nedeniyle konuşamaz. Milletvekili olarak gelebilir. Onun prosedürü ayrıdır. Çünkü o, devleti yönetmiyor. Yasama organının bir parçasıdır, gelir orada oturur. Ne olduğunu herkes bilir. Fakat siz ona devletin milyarlarını teslim edemezsiniz. Devletin milyarlarını teslim ediyorsunuz bakana. Adı yolsuzluğa bulaşmış bir bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelip, bakan olarak konuşması doğru mu?"
[PAGE]
Kılıçdaroğlu, hükümetin çıkardığı bütçenin de gayrimeşru olduğunu söylediklerini ifade ederek, "Sayıştay raporlarının gelmediği bir bütçe mi geçer parlamentodan ? Biz isterdik ki sadece CHP olarak biz değil, vergi ödeyen her yurttaş itiraz etsin buna. Biz bilbord yaptık. Söylediğimiz, 'Vergimi ödüyorsam, hükümet de hesabını verecek.' Bizim bu ilanlarımızın bilbordlarda yayınlanması yasaklandı, kabul edilmedi. Firma hükümetten korkuyor. Firma çekindi koyamadı. İktidardan korku. Çünkü vergi denetimini silah olarak kullanıyor iktidar. Bakın bu Cumhuriyet tarihinde hiç olmamıştır. Başka alanlarda da baskı kuruyor" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, bu yolsuzluklara itiraz etmemenin mümkün olmadığını, eski Başbakanlardan Turgut Özal döneminde bir bakanın rüşvet aldığını ve kanıtlandığını belirterek, şöyle devam etti:
"Anavatan Partisinden 40 milletvekilinin imzasıyla Meclis'te soruşturma açıldı ve bu bakan Yüce Divan'a gönderildi. Bu kadar büyük bir operasyonun olduğu ortamda, koskoca AKP grubunda 40 tane yürekli adam çıkacak mı çıkmayacak mı? Bunu beklemek benim hakkım. Bu ülkede tüyü bitmemiş yetimin hakkı. Her kuruşun hesabını bu ülkenin insanlarına vermek zorunda değil miyiz? Biz siyaset adamıyız, ülkeyi yönetmeye talibiz. Vatandaş vergisini veriyor, siz de hesabını vereceksiniz. Yolsuzluk yapan insanı korumak ne zamandan beri başbakanların görevi oldu. Cumhuriyet tarihinde hiç bir bakan, başbakan, yolsuzluk yapanları bu kadar açık savunmamıştır. Başbakan açıktan yolsuzluk yapanları savunuyor, açıktan yolsuzlukları ortaya çıkaran polisler görevden alınıyor, açıktan savcılar engellenmek isteniyor, açıktan hukuki altyapı oluşturulup, onların soruşturma, arama yapmaları, yolsuzluğun üzerine gitmeleri engelleniyor."
'Yolsuzluklarla mücadele edeceğiz' raporu
AK Parti'nin 2002'de yayınladığı raporu anımsatan Kılıçdaroğlu, "Şu rapor, 2002'de iktidara gelen AKP'nin, yolsuzlukla mücadele konusunda Parlamentoda oluşturdukları komisyonun raporu; 'Yolsuzluklarla mücadele edeceğiz.' Bu raporun hazırlanmasında benim de emeğim var. Yolsuzlukla mücadele edeceğim diye iktidara geldi. Öneriler var burada, hiç biri yapılmadı" dedi.
Raporda, oy birliği ile önerilen adli kolluk kurulmasının olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Kuruldu mu adli kolluk ? Hayır. Adli kolluk olduğu zaman polise istediğiniz gibi müdahale edemiyorsunuz. Çünkü adli kollukta polis tümüyle savcının yardımcısı. Bazen batılı dedektif filmlerinde savcıların rolünü görürüz. Orada, emrinde adli kolluk vardır ve onlar giderler araştırır, belgeleri bilgileri bulur, getirir savcıya verirler. Bizde öyle bir şey yok. Savcı, 'Bana polis gönderin, olayı araştıracağım' diye yazı yazar. Gelir ama kadrosu İçişleri Bakanlığı'ndadır, maaşı oradan, emirleri oradan alır."
"Bakanların istifa etmeleri ahlaki olarak doğru"
Bakanların gecikerek istifa ettiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Tamam değil. İstifa etmeleri ahlaki olarak doğru" dedi.
"Üç bakan istifa etti, bir kişi hariç, Egemen Bağış'ın da istifasını istiyor musunuz? sorusunu Kılıçdaroğlu, "Diğer arkadaşları istifa etti, o neden kaldı? Onun da istifa etmesi lazım" şeklinde yanıtladı.
Kılıçdaroğlu, yeni kabinenin sorunu çözüp çözmeyeceği yönündeki soruyu ise şu şekilde cevapladı:
"Hükümet açıkça söylemek gerekirse yolsuzluklara bulaşmış bir hükümet. Bu konuda defalarca onlarca değil, yüzlerce örnek çıktı. Bu boyutta değildi, daha çok gelip bürokraside tıkanıp kalıyordu. Siyasetçiye ulaşan ayağı net göremiyorduk. Çünkü bunun için teknik dinlemelerin olması lazım. Onu ana muhalefet olarak bizim yapma şansımız yok. Olayların izlenmesi gerekiyordu. Kim yapabilir onu? devlet aygıtı yapar. Neye göre yapar, hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapar. Gider mahkemeden karar alır yapar. Bu olay böyle gelişti. Bu olayın siyasetçiyle irtibatlandırılması bütün zincirin sağlıklı ortaya çıkmasına yol açtı. Bu hükümette büyük bir panik yarattı. Başta Erdoğan'da. Neden yarattı? Onun bu süreçte yolsuzlukta bir payı var. Kabul etmek lazım, çıkacak bunların hepsi ortaya. Yoksa bir başbakan bu kadar paniklemez. Başbakan der ki; 'yapın kardeşim.' Kendi bakanlarına 'istifa edin' diyor, bir de 'benim lehime, beni rahatlatacak deklarasyon yayınlayın' diyor. Bir başbakan bunu isteyemez."
[PAGE]
"Cemaatle özel bir irtibatım yok"
Kılıçdaroğlu, "Cemaatle irtibatınız var mı? sorusuna şu yanıtı verdi:
"Cemaatle benim özel bir irtibatım yok. Kimler cemaatçidir değildir, onu da bilmiyorum, herkesle konuşuruz biz. Bu işlerin arkasında yolsuzluk olduğunu düşünüyorum. Cemaat mi var, başka birisi mi var, o mu var, bu mu var. Beni hırsız ilgilendiriyor. Burada bir hırsızlık var mı yok mu? Aralarında bir kavga var mı yok mu onu bilmem."
Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın, "Siz ne istediniz de biz vermedik" dediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Şimdi bu bir kavganın belirtisi mi ? Hayır. Ne istediyseniz verdim dedi" değerlendirmesinde bulundu.
Başbakanın başdanışmanının yazısında, "Orduya kumpas kuruldu, Halkbank'a kumpas yapıyorlar" şeklinde görüşlerini açıkladığının hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmede bulundu:
"Neyse ki Başbakan milliyi hatırladı, milli sözcüğünü diline almaya başladı. Milli ordu, milli banka. Halkbank'a kimsenin bir şey dediği yok zaten. O Türkiye'nin saygın bir bankası.
Bunlar iktidarda değil miydi bu orduya kumpas yapılırken? Niye o zaman celallenmediler. 'Burası peygamber ocağıdır, buraya kimse kumpas yapamaz' demediler. 'Ben o davanın savcısıyım' diyen kimdi ?"
"Bir paralel devlet var, tümüyle yolsuzlukla inşa edilmiştir"
Kemal Kılıçdaroğlu bir soru üzerine, "Ortada bir paralel devlet var, o çıktı ortaya. Nedir o ? Yolsuzluk konusunda bir paralel devlet var. Bakanlar var, bürokratlar var. Ona uygun polisler var. O sistemin içinde çıkar odaklı bir paralel devlet var" dedi.
"Paralel yapının" çözüm sürecine karşı olduğu yönünde söylentiler olduğu ve "paralel devlet" tehlikesi görüp görmediği sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Devletin istihbarat örgütleri var. Varsa bir paralel devlet bununla mücadele edilir. Biz hiç zaman karşı çıkmayız. 11 yıldır iktidarda olan Erdoğan Hükümeti paralel devleti yeni mi fark etti. 11 yıldır iktidarsınız, 11 yıldır yapıyorsun. Ne istediler de vermedik diye söylüyorsun, gelin barışalım diyor onun yakın çevresi. Biz şuna bakarız. Ortada bir cenaze var, yatıyor yerde. Yolsuzluk cenazesi. Şimdi onu kaldırmamız lazım, onu kaldırmayalım diyor. Onun üstünü örtelim, böyle bir şey olmasın diyor. Paralel devletle mücadele edelim diyor."
Kemal Kılıçdaroğlu, siyasal parti olduklarını, muhataplarının iktidar olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, "Biz kalkıp da bir cemaati, bir tarikatı bir sivil toplum örgütünü karşımıza alıp onunla mücadele etmeyiz. Devletin işidir. Elbetteki bir ülkede paralel devlete izin verilmez ama ben şunu çok net artık görmeye başladım. Evet bir paralel devlet var, tümüyle yolsuzluklar bağlamında inşa edilmiştir ve bunun ucu Bakanlar Kuruluna kadar uzanmıştır. Bürokrasi vardır bunun içinde, iş adamları vardır ve siyasetçi vardır" diye konuştu.
[PAGE]
"Görevden almalara itiraz ediyoruz"
Kılıçdaoğlu, emniyet görevlilerinin görevden alınmasına yönelik soruyu ise şöyle yanıtladı:
"Görevden almalara itiraz ediyoruz ve buradan bütün polislere çağrı yapıyoruz. Hukuku arayın, hakkınızı arayın, yargıya başvurun ve görevlerinize de geri dönün. Polis iktidarın polisi değildir, devletin polisidir. Onun maaşını bu devletin, 76 milyon yurttaşın ödediği vergilerden aldığını, o da çok iyi bilmelidir. Onun maaşını Recep Tayyip Erdoğan ödemiyor. İşin özü budur. Kim haksızlığa uğruyorsa, onun rengi, inancı, siyası görüşü bizi ilgilendirmez. O devlette dürüst çalışıyorsa hiçbir sorun yok, yeter ki çalışsın. Fakat eğer kendisini siyasal iktidara endekslemişse, siyasal iktidarın memuru gibi davranıyorsa, biz onu her ortamda eleştiririz. Milli İstihbarat Teşkilatı'nı, güven veren bir teşkilat olarak ben görmüyorum. Bunu da çok net söylüyorum. Nedeni de şu. Bizim hakkımızda da fişlemeler yapıldı, gazetelerde yazıldı. Benimle ilgili milletvekilleri ile ilgili fişlemeler yapıldı. Bunlar doğru değil. Adı üstünde istihbarat örgütü. Benim güvenmeme nedenim şu; Milli İstihbarat Teşkilatı olmalı, devletin saygın bir kurumudur, orada hiçbir tereddütüm yoktur. Fakat kendisini siyasal iktidara endekslemiş, siyasal iktidarı istihbarat bilgileriyle yönetmeye kalkan bir örgüte benim güvenim yoktur."
“Eğer yolsuzluk yaptıysam, Başbakan değil mi ?”
Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürü olduğu dönemde yolsuzluk yaptığına dair Başbakan Erdoğan'ın sözlerinin hatırlatılması üzerine, milletvekili olduğu gün mal bildirimini internet siteme koyduğunu vurgulayarak, "Eğer yolsuzluk yaptıysam, Başbakan değil mi ? Ülkeyi yönetmiyor mu? İster kendisi, ister yanına bürokratları, ister yanına bakanları alsın. Ben de tek başıma çıkacağım. Alsın benim bütün yolsuzluk dosyalarımı ve desin ki; 'Ey Kılıçdaroğlu, bak ben senin dosyalarını getirdim. Bir, iki, üç, beş, on... Ver bakalım cevabını.' Ben de cevap veremeyeyim ve ezileyim. Bunu yapabilir mi? Yüreği var mı buna? Gelemez, konuşamaz. Çağrım bu kadar net" diye konuştu
Kılıçdaroğlu kendisinin görev yaptığı dönemlerin en az 3 kez incelendiğini ve hiçbir şey bulunamadığını vurguladı.
"Ricciardone ile yemeğin zamanlaması tamamen tesadüf"
Kılıçdaroğlu, "Yolsuzluk operasyonunun zamanlaması çok tartışıldı. Bir gün sonra ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile görüşmeniz oldu. Bu, operasyonun uluslararası boyutunun bir parçası olarak algılandı. Her ne kadar büyükelçi daha sonra yalanlasa da 'Biz imparatorluğun çöküşünü izleyeceğiz' açıklamaları da oldu. Ziyaretin zamanlaması konusunda ne diyorsunuz ?" sorusu üzerine, kendisinin ABD ziyaretinin yansımalarını öğrenmek ve gözlemlerini aktarmak için Ricciardone tarafından davet edildiğini söyledi.
Zamanlamanın tamamen tesadüf olduğunu ve kararın önceden verildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Neden ertelemediniz?" sorusu üzerine, Türkiye'deki bütün yurttaşların kendisinin halka doğruları söylediğini bilmesi gerektiğini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, siyasete atıldıktan sonra hiçbir zaman hiçbir yerde doğruları söylemekten çekinmediğini, burada da gelen daveti ertelemediğini, bununla ilişki kurulmasının doğru olmadığını, yemekte yolsuzluklar konusunun konuşulduğunu kaydederek, ancak bu görüşmelerin genel doğrular çerçevesinde olduğunu aktardı.
"İktidar size 'Amerikancı oldunuz' diyor" hatırlatması üzerine Kılıçdaroğlu, "Biz Türkiyeciyiz. İşin özü budur. Ben Çin'e de gittim. Kimse bize 'Siz Çincisiniz' demedi. Amerika'ya, İngiltere'ye, Irak'a gittim, arkadaşlarımı Mısır'a gönderdim. Biz Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Türkiye'yi kendi coğrafyasına hapsettiğini görüyoruz. Fakat Türkiye büyük bir ülkedir. Kendi coğrafyasına hapsedilecek bir ülke değildir" ifadelerini kullandı.
[PAGE]
"Amerika, icazet makamı değil"
"Amerikalılar sizi destekliyor mu? Amerika'nın desteğini mi aldınız? İcazet mi almaya gittiniz ?" sorusuna karşılık Kılıçdaroğlu, "Hayır. Orası icazet makamı olan bir yer değil ki. Türk siyaseti böyle algılayabilir. 37 yıl sonra bir CHP Genel Başkanı oraya gitti. Davet üzerine gittik" ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, "Amerika ziyaretiniz Kasım ayının ortasına planlanmıştı ve ondan 1-1,5 ay önce deklare edilmişti. Amerika'dan gerekli teveccüh olmadığı için ziyaretin ertelendiği medyaya yansıdı. ABD'nin Ankara büyükelçisiyle görüştünüz. Ondan sonra ziyaret Kasım sonunda oldu" sözü üzerine, böyle bir şey olmadığını söyledi.
"Gezi Parkı odaklı gelişmelerde sadece Başbakan gençlerin haklılığına karşı çıktı"
Kılıçdaroğlu bir soru üzerine, Gezi Parkı olaylarının Başbakan Erdoğan'ın hükümetinin ne kadar baskıcı olduğunu bütün dünyaya tanıttığını ve kendilerinin demokrasi algısını güçlendirdiğini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, Gezi Parkı odaklı gelişmelerde sadece Başbakan Erdoğan'ın gençlerin haklılığına karşı çıktığını, olaylardan sonra zaman zaman ortaya çıkan ve şiddet içeren olayların pek çok kişiyi rahatsız ettiğini ve Başbakan Erdoğan'ın elini güçlendirdiğini belirterek, toplumun yolsuzluk karşısında duyarlı olduğunu ve aynı propagandanın bu sefer tutmayacağını savundu.
"Hala savcıların önüne engel çıkarılıyorsa, kabine değişikliğinin yararı yok"
Kemal Kılıçdaroğlu, kabinedeki görev değişikliğine ilişkin, "Hala savcıların önüne engel çıkarılıyorsa, bu kabine değişikliğinin hiçbir yararı yok. Değişse ne olur değişmese ne olur" dedi.
Kılıçdaroğlu, daha yolun başında olduklarını belirterek, "İnsanları birden bire 'sen suçlusun' diye damgalamanın doğru olmadığına inanıyorum. Olayı kendi normal mecrasında izlememiz gerekiyor. Neden yolsuzluğun örtülmesini sağlıyorsunuz diye, bizim itiraz noktamız o. Yoksa kendi içinde devlet mekanizması çalışırsa bir sorunumuz yok" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanlığı'na getirilen Bekir Bozdağ'ın Başbakan Erdoğan'ın sözünden ayrılmadığını iddia ederek, "Yani ne derse onu yerine getirir, ne söylerse onu dillendirir. 'Dosyaya müdahale et' derse gözü kapalı dosyaya müdahale etmek ister. Parlamentoda bunu hemen hemen bütün milletvekilleri de bilir zaten. Burada dikkatli olunması gereken süreç şu, yarın göreceğiz... Hala savcıların önüne engel çıkarılıyorsa bu kabine değişikliğinin hiçbir yararı yok. Değişse ne olur değişmese ne olur."
Kılıçdaroğlu, "Efkan Ala'nın İçişleri Bakanlığı'na getirilmesi Ankara kulislerinde 'savaş kabinesi' olarak adlandırılıyor, yani Gülen cemaatine karşı. Siz bu izlenimi paylaşıyor musunuz?" sorusuna karşılık, Başbakan Erdoğan'ın kendisine hiç itiraz etmeyecek, düşündüklerini hayata geçirecek bir kabine oluşturmaya çalıştığını savundu.
Ala'nın, bu bağlamda bir dönem İçişleri Bakanlığını devre dışı bırakarak doğrudan İstanbul'daki valiye ve emniyet müdürüne talimat verip, Gezi olayları dolayısıyla aktif rol üstlenen bir kişi olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, "AKP'li milletvekillerinin şunu kendilerine sormaları gerekiyor, bu kadar parlamenter içinde İçişleri Bakanı olacak bir kişi yok mu siz Başbakanlık Müsteşarını oraya getiriyorsunuz?"
"Erdoğan'ın bir derin devleti var"
Kılıçdaroğlu, "Erdoğan'ın bir derin devleti var, yani AKP'nin bir derin devleti var" diyerek, bunun unsurlarından birinin Efkan Ala olduğunu iddia etti.
"İstiklal Savaşı söylemini nasıl buluyorsunuz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Kime karşı yapacak İstiklal Savaşını? Çıkıp onu söylesin. Aslında İstiklal Savaşı'nı bu ülkenin insanının totaliter bir yapıya karşı yapması gerekir. Güçler ayrılığı ilkesini, medya özgürlüğünü, yargı bağımsızlığını sona erdiren, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşlarını susturan bir yapıya karşı yeniden bir ulusal hareketin yapılması lazım. Onu da bu ülkenin insanı yapması lazım. Kime? Totaliter bir yönetime karşı yapması lazım."
Kılıçdaroğlu, kendi haklarına korku nedeniyle sahip çıkamayan bir yapı oluşturulduğunu ileri sürerek, bu korkunun kırılmasının Gezi Parkı olaylarıyla olduğunu belirtti.
Kılıçdaroğlu, yaşananların siyasi bir çekişme olmadığını, Başbakan Erdoğan'ın belki de en büyük arzusunun CHP'nin kurumsal olarak bir tepki vermesi olduğunu savunarak, "Çünkü o şuna getirecek; 'bu olay bir bir rüşvet, yolsuzluk olayı değil. bu olay CHP ile AKP'nin çekişme olayıdır.' Bunu bir siyasal çekişme alanı haline getirirsek iktidarın ekmeğine yağ sürmüş oluruz" ifadelerini kullandı.
CHP'nin işin özüyle ilgilendiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, görevden alınan polisin hakkını, sorgulama yaparken engellendiğini ileri sürdüğü savcının hakkını savunduklarını anlattı.
Kılıçdaroğlu, "Buradan bütün savcılara çağrı yapıyorum, sizin unvanınızın başında 'cumhuriyet' yazıyor. Siz cumhuriyetin savcısısınız, iktidarın değil. Onların sorumluluğu çok ağır. Hukuku, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, özgürlüğü onlar savunacak, yolsuzluklara, rüşvet alanlara karşı onlar mücadele edecek. İktidar onların üzerine baskı kurdukça onlar biraz daha gür seslerini çıkarmak zorundalar. Biz onların tümünün yanındayız" diye konuştu.
"Hükümet dosyanın içine girerek, delilleri yok etmek istiyor"
Kılıçdaroğlu, dosyanın kapanmaması gerektiğini vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Hükümet dosyanın içine girerek delilleri yok etmek istiyor. Bir duyum geldi bize ve Parti Sözcümüz sayın Haluk Koç, bir basın toplantısı yaptı. Adalet Bakanının İstanbul'a geleceğini ve dosyaya müdahale edeceğini... Hemen Adalet Bakanı bunu yalanladı. Bir gün sonra geldi burada başsavcıyla görüştü. Başsavcı üzerine çok büyük baskılar yapıldığını biliyoruz. Dosya içeriğine müdahale edilmek istendiğini biliyoruz. Bunlar çok tehlikeli şeyler."
Bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin değiştiğini, vatandaşların artık gerçekleri görmeye başladığını sözlerine ekledi.