Milyar dolarlık proje var, teknoloji yok

'Türkiye'nin çağı yine ıskalama riski var' tespiti yapan Enerji Raporu'na göre gündemde 50 milyar dolarlık enerji yatırımı var ama içinde teknoloji yok.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İbrahim EKİNCİ

İSTANBUL - Türkiye Enerji Verimliliği Meclisi (TEVEM) ile Enerji Verimliliği Derneği'nin (ENVERDER) hazırladığı "Türkiye Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışmaları Raporu'nda çarpıcı tespitler var.

Rapora göre Osmanlı ve modern Türkiye, çağları karakterize eden gelişmeleri hep atladı. Şimdi yeni bir çağın, "enerji ve iklim çağı"nın eşiğindeyiz ve bunu da atlama riski var. Çünkü Türkiye'de enerjide 50 milyar doları aşan bir iç yatırım ortamı varken, küresel bir pazara açılma şansı varken, teknoloji üreticisi firmaların gelişimi icin çok uygun bir ortam varken, yatırımcılar sadece üretmek ve satmakla ilgileniyor. Teknolojiye yatırım yapan yok.

Raporda, "Enerji yatırımlarımıza baktığımızda yüksek girişimci iştahı olmasına rağmen enerji teknolojileri geliştirmek / üretmek konusunda aynı iştah yoktur" deniliyor. Yeni çağı ıskalama riski yaratan da bu.

Osmanlı kömürü 100 yıl sonra anladı, petrolü hiç anlayamadı

Raporda, Osmanlı'nın ve Türkiye'nin çağları nasıl ıskaladığı şu ifadelerle anlatılıyor: "Endüstri çağını, bilgi çağını anlamaya, yakalamaya çalışırken yepyeni bir çağın eşiğine geldik. Birçok uzmana göre bu çağa enerji ve iklim çağı deniyor.

Endüstri çağı kömür enerjisinin buhara dönüştürülerek dişlilerin hareket etmesiyle başlamıştı. Petrolün tekerlekleri çevirmesinin, elektriğin bitlere dönüşmesinin arkasındaki gerçekleri anlamakta geciktik. Bu öyle bir gecikme oldu ki; kategorik olarak ülkemizi 3. dünya ülkesi veya iyimser yaklaşımla gelişmekte olan ülkeler sınıfında ikmale bıraktı.

Bakiyesi üzerinde yaşadığımız imparatorluğumuz kömürün gücünü rakiplerine göre neredeyse 100 yıl sonra farketmeye başladı. Petrolun 20. yüzyılın en büyük gücü olacağını ise anlayamadığı için yanlış cephelerde tüm enerjisini tüketti. 19 ve 20. yüzyıla şeklini veren modernitenin ihtiyaç duyduğu enerji 21. yüzyıla; çok daha sofistike bir biçimde yön vermeye devam edecek... Düşük karbon ekonomisi veya yeşil ekonomi diyebileceğimiz bu yeni olguyu anlamak, kavramak, içselleştirmek ve sonsuz bir ihtirasla bu yeni yarışa katılmak ve var gücümüzle çalışmak zorundayız...

1901 yılında bir Alman teknik ekibin hazırladığı raporda belirtildiği gibi Osmanlı toprakları tam bir petrol gölüydü. Fakat Osmanlı İmparatorluğu petrolun gelecek yüzyıla yön verecek güç olduğunu anlamaktan oldukça uzaktı. Yavaş yavaş geri çekilirken kafası o kadar karışıktı ve kendiyle o kadar meşguldu ki 'gelecek nedir?' sorusuna verebileceği bir cevabı yoktu."

50 milyar dolarlık proje var, içinde teknoloji yok

Rapordaki en çarpıcı tespitlerden biri, yatırımcıların üretim ve satışa büyük yatırımlar yaparken, teknolojiyi ihmal ettikleri yönünde. Raporda bu konuda şu ifadeler yer alıyor:

"Enerji yatırımlarımıza baktığımızda yüksek girişimci iştahı olmasına rağmen enerji teknolojileri geliştirmek konusunda aynı iştah yoktur. Oysa 50 milyar doları aşan bir iç yatırım ortamından bahsederken ve küresel bir pazara açılma şansı varken teknoloji firmalarının gelişimi icin çok uygun bir ortam var.

Öte yandan Türkiye'nin tasarruf açığı vardır ve sermaye birikimi Türkiye'nin büyümesini finanse edecek derinlikte değildir. Başta enerji yatırımlarını finanse etmek üzere sermayeyi ve karı tabana yayacak finansal enstrümanlar / yatırım fonları geliştirilmesi mecburiyettir. Tarife üzerinden modellenmiş bir finansman önümüzdeki dönemde sıradan insanlar için kaynak transferi eleştirilerine sebep olacaktır."

"Türkiye'nin muhtelif büyüme senaryolarına göre yapılan hesaplarda her yıl en az 12 milyar kWh ek enerjiye ve yılık 4-5 milyar dolar yatırıma ihtiyacı olduğu öngörülüyor" denilen raporda, Kyoto Protokolü ile ilgili şu uyarıcı tespit yer alıyor: "Türkiye, CO2 salınımı en hızlı artan ülkeler arasında. Kyoto sonrası sera gazı azaltma taahhütleri düşünüldüğünde sektörleri önemli zorluklar bekliyor."

Aynı miktarda üretim için Türkiye, Japonya'nın 4 katı enerji harcıyor

Rapordaki tespitlere göre Türkiye OECD ülkeleri içinde bin dolar GSYH için 0.38 TEP enerji kullanımı ile en fazla enerji harcayan ülke. Kişi başı enerji tüketimi Türkiye'nin 4 katından daha fazla olan Japonya, Almanya gibi ülkeler 1.000 dolar GSMH başına Türkiye'nin kullandığı enerjinin 1/4'ü kadar enerji harcıyor. Burada da Türkiye'nin enerjiyi verimli kulanmadığı ortaya çıkıyor. Dahası, enerji kullanımı yoğun sektörlere kayış nedeniyle, 2008 itibariyle 0.38 TEP olan enerji kullanımı düzeyi, 1994'te 0.34 TEP'ti.

25 milyar dolar biriktirebilirdik

Rapordaki hesaplamaya göre Türkiye binalarda yüzde 30, sanayide yüzde 20, ulaşımda yüzde 10 tasarruf potansiyeline sahip. Son 10 yılda ortalama yüzde 10 tasarruf edebilmiş olsaydı, kasasında 25 milyar dolar birikecekti. Verimlilik yatırımları 25 milyar dolarlık iş hacmi oluşturacaktı. Atmosfere 50 milyon ton daha az CO2 salınacaktı. Dünyadaki CO2 emisyonunun yüzde 76'sı enerji sektöründen kaynaklanıyor. Türkiye'de 407 milyon ton toplam emisyonun 258 milyon tonunu enerji sektörü atmosfere salıyor.

Tasarruflu aletlerinde fiyat farkı 14-28 yılda geri alınıyor

Türkiye'de 17 milyondan fazla hane var ve bu hanelerin tamamında buzdolabı kullanılıyor. Çamaşır makinası kentlerde yüzde 85, bulaşık makinası ise yüzde 30 penetrasyonu aşmış durumda.

Yapılan hesaplara göre Türkiye'de 15 milyondan fazla buzdolabı, 10 milyondan fazla çamaşır makinesi elektrik tüketiyor. Elektrikli aletler çok verimli A+'dan az verimliye F'ye doğru bir enerji verimliliği sınıflandırılmasına tabii. A sınıfı ürünler B sınıfı ürünlerden ortalama yüzde 20 daha az enerji harcıyor. A sınıfı bir buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesine sahip bir aile B sınıfına sahip başka bir aileye göre yılda 250 kWh elektrikten tasarruf ediyor. Bir başkaifadeyle ortalama her ay 5 TL daha az ödüyor.

Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği'nin (BESD) hesabına göre tüketicinin bir üst enerji seviyeli ürünü almak için ödeyeceği maliyetin geri dönüşü 14-28 yıl alıyor. BESD'e göre teşvik olmaksızın, tüketicinin enerji sınıfı yüksek ürünlere yönlenmesi kolay değil. Ancak Türkiye'deki mevcut buzdolabı parkının A ve A+'a gecmesi durumunda 120 milyon ağaç dikmeye eşdeğer CO2 temizleyeceği öngörülüyor. BESD ve EİE'nin çalışmalarında elektrikli ev aletlerinde yapılacak üst sınıfa geçiş dönüşüm programı ile 8 milyar kWh enerji tasarrufu tahmin ediliyor. Bu toplam elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 5'ine tekabül ediyor.

Büyük ihmal: Jeotermalde enerji havaya gidiyor

Tahminlere göre Türkiye'nin mevcut bina stokunun yüzde 5'inde ısı yalıtım var. Yapılan hesaplara göre 5 milyon konut jeotermal ısıdan yararlanabilir. Bu Türkiye'de her dört konutttan biri anlamına geliyor. Şu an ise sadece 100 bin konut jeotermal kaynaklardan yararlanıyor. Binalarda enerjinin yüzde 72'sinin ısıtma amaçlı kullanıldığı düşünüldüğünde ısıtma sistemlerinde verimliliğin önemi ortaya çıkıyor. Türkiye'de yüzde 96'sı ithal olan doğalgaz hergeçen gün yaygınlaşıyor. 8 milyondan fazla doğalgaz abonesi var. Kabul görmüş hesaplara göre aynı yükü taşımak deniz yolunda 1 birim, demir yolunda 3.5 birim, kara yolunda 7 birim, hava yolunda 22 birimlik maliyet oluşturuyor.

Eski araçlar yeni araçlara göre daha fazla emisyon üretiyor. 10 yaş fark olan aynı model iki araç karşılaştırıldığında eski araç kilometre başına yüzde 20 daha fazla emisyon üretiyor. Türkiye'de birincil enerjinin yüzde 40'ını, elektriğin yüzde 47'sini sanayi sektörü kullanıyor. Yıllar içinde hazırlanan birçok çalışmada Türk sanayisinin ortalama yüzde 20 seviyesinde tasarruf potansiyelinin olduğu vurgulanıyor.

Türkiye enerjide büyük ithalatçı

Türkiye birincil enerji kaynaklarının yüzde 64'ünü ithal ediyor. Petrolun yüzde 91'i, doğalgazın yüzde 97'si, kömürün yüzde 20'si ithal. Bu durum Türkiye için büyük bir maliyet oluşturuyor. Bu maliyeti aşağı çekmek; enerji yoğunluğunu düşürmenin yanı sıra enerji sektörünün verimli çalışmasına bağlı.

- Türkiye ortalama yüzde 5 büyüyor ve buna paralel olarak yüzde 5 enerji ihtiyacı artıyor. Yapılan hesaplara göre yıllık ekonomik potansiyeli hidrolik 127 bin 381 GWh, rüzgar 53 bin MWh kurulu güç, jeotermal ise 31 bin 500 MWh oduğu tahmin ediliyor. 432 milyar kWh/yıl elektrik üretim kapasitesi tahmin edilen yerli kaynaklarla yaklaşık 80 milyar kWh elektrik üretiliyor. Rüzgar, hidrolik, jeotermal, atık, biyokütle ve komür linyit. Bu kaynakların tamamında gidilecek mesafe var. Önümüzdeki 20 yıl ve sonraki 20 yılda elektriğin ve hidrojenin ulaşım dahil tüm alanlarda daha fazla kullanacağı öngörülmektedir.

Her Çinli bir buzdolabı alırsa, her Hintli'nin Tata'sı olursa...

Petrol ve doğalgaza bağımlılığın ve fiyatlardaki artışın gelişmiş ülkeleri tehdit ettiği gibi Türkiye'nin makro ekonomik dengelerini de tehdit ettiği ifade edilen raporda yer alan bazı tespitler şöyle:

- Petrol fiyatlarındaki yüzde 10'luk artış küresel GSMH'yı yüzde 0.5 aşağı çekebiliyor.

- Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 5'ini oluşturan ABD enerjinin yüzde 25'ini tüketiyor.

- Sadece ABD düşük karbon ekonomisi veya yeşil ekonomi olarak tarif edilebilecek yeni paradigmaya uygun araştırma geliştirme için federal bütçeden 2009'da 5.4 milyar dolar kaynak ayırdı. ABD Rekabet Konseyi 2018'e gelindiğinde ABD'de yeşil-kariyer diye nitelendirilebilecek 2 milyondan fazla istihdam yaratılabileceğini ortaya koydu. AB'nin yaptığı bir çalışmada da enerji verimliliğinin AB'de 1 milyon yeni iş yaratacağı öngörüldü.

- Araştırmalara göre dünyada enerji talebi artacak. Her bir Çinli ailenin 1 buzdolabı alması veya her bir Hindistanlı gencin bir TATA otoya sahip olması ya da Afrika'daki her bir haneye elektrik bağlanması gibi senaryolar talep tahminlerini tırmandırıyor. Yapılan hesaplara göre 2030'da verimlilik artışları sağlanmış olsa dahi enerji ihtiyacı 2 katına çıkacak.

- Elektrik ihtiyacının Fransa yüzde 76, Belçika yüzde 54, Güney Kore yüzde 35, Almanya yüzde 26, ABD yüzde 20'sini nükleer santrallerden sağlıyor. Elektrik üretim maliyeti kWh başına doğalgazda 6.78 cent, kömürde 2.47 cent, nükleerde 1.76 cent. Nükleer Enerji Ajansı NEA'nın 2005'de yaptığı maliyet karşılaştırmasına göre nükleer santrallerde kWh başına ortalama 2.000 - 2.500 dolar yatırıma ihtiyaç var. Bu rakam kömürde 1.000-1.500, doğalgazda 400-800, rüzgarda 1.000-1.500, solarda 4.000-6.000 dolar arasında.

- Türkiye'nin tekno-ekonomik rüzgar (7 m/s'den büyük) elektrik üretimi potansiyelinin 85.000 MW kurulu güç ve 225 Milyar kWh yıl üretim kapasitesi olduğu öngörülüyor.

Türkiye'nin diğer bir özelliği jeotermal gibi çok avantajlı temiz ve yenilenebilir bir enerji kaynağına sahip olması. Jeotermal enerji kaynağı potansiyeli olarak ülkemiz, Avrupa'da birinci ve dünyada üçüncü sırada. Güneş enerjisi potansiyeli bakımından Türkiye oldukça iyi durumda. 2 bin 700 saat/yıl ortalama güneşlenme saati var. Bazı bölgelerde bu oran daha yüksek. Hidrolik kaynaklarda Türkiye; Norveç'ten sonra Avrupa'nın en büyük hidrolik enerji kapasitesine sahip.

- Türkiye'de halihazırda 48 petrol dağıtıcısı, 14 bin 309 akaryakıt istasyonu, 60 doğalgaz dağıtıcısı var. 46 bin 536 km iletim hattı ve 945 bin 191 km dağıtım hattı üzerinde 323 binden fazla trafo faaliyette. Bu altyapı üzerinde 30 milyonu aşkın abone elektrik kullanıyor, 14 milyondan fazla araç yakıt alıyor, 8 milyondan fazla abone doğalgaz kullanıyor, onbinlerce sanayi tesisi enerji ihtiyacını gideriyor.

Kayıp-kaçakta Türkiye birinci

- Türkiye, elektrik kayıp-kaçak oranı bakımından OECD ülkeleri içinde yüzde 14.4 oranla birinci sırada. Bazı bölgelerde bu oran yüzde 70'lere dayanıyor. Bu kayıplar teknik kayıp ve kaçak olarak sınıflandırılıyor. Hesaplara göre yüzde 5 civarında bir iyileştirme 10 milyar kWh elektrik tasarrufu demek. 2008 rakamlarına göre iletim hattı kayıpları 3.4 TwH dağıtım hattı kayıpları ise 19.8 TwH'dır. Bu kayıpların yarı yarıya düşürülmesi durumunda 1.7 milyar TL yıl kazanç sağlanabilir.

- 2050'de petrolle çalışan araba kalmayacak 2030'da petrol türevi akaryakıt kullanan araçların yüzde 40 seviyelerine düşeceği öngörülüyor. Başta elektrikli olmak üzere hibrid teknolojiler ve diğer çevreci yakıtlar ulaşımdan kaynaklanan CO2 emisyonunu yarıdan fazla aşağı çekerken otomotiv endüstrisini baştan aşağı dönüştürecek ve yeni pazarlar yaratacak. 2050'lerde geleneksel petrol yakıtlıaraçların ulaşımdaki payı sıfıra yaklaşacak.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir