”Mevcut anayasa AB sürecine de en büyük engel”

Başbakan Yardımcısı Arınç, darbelerden sonra hazırlanan Anayasa ile Türkiye'yi yönetmede birtakım eksiklikler doğurduğunu söyledi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'nin, 1960 ihtilalinden sonra meclislerin yapmadığı anayasalar ile idare edildiğini ve bunun doğru olmadığını belirterek, "AB sürecine de en büyük engel bu. İspanya diktatörlük dönemleri geçirdi ama 1978 yılında sivil anayasa yaptı, 1986 yılında AB'ye girdi. Yunanistan 1974'te sivil anayasayı yaptı, 1981 yılında AB'ye girdi. Portekiz de Salazar rejimi vardı, 1982'de demokratik anayasalarını yaptılar, 1986'da AB'ye girdiler" diye konuştu.

Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATAUM) 46. Dönem Avrupa Birliği kurslarının açılışı dolayısıyla tören düzenlendi.

Açılış konuşmasının ardından Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, kursiyerlere "Avrupa Birliği Sürecinde Demokratikleşme ve Sivilleşme Hareketleri" konulu ilk dersi verdi.

Arınç, Türkiye'nin askeri yönetimlerin hazırladığı anayasalar dışında sivil, demokrat yeni bir anayasa yapamadığını, yapmadığını ve bu tartışmaların bugün dahi devam ettiğini ifade ederek, TBMM'nin kendi inisiyatifiyle yeni bir anayasa yapmamasının tartışma konusu olduğunu söyledi.

Darbelerden sonra hazırlanan Anayasa ile Türkiye'yi yönetmede birtakım eksiklikler doğurduğunu ifade eden Arınç, "Çağdaş bir anlayışla, daha az maddeli, bireyi devlete karşı koruyan, birey odaklı bir anayasaya ihtiyacımız var" dedi.

TBMM'nin kendi yetkileriyle yeni bir anayasa yapma sürecini başlatabileceğini ifade eden Arınç, Türkiye'nin artık zihniyet değişikliğine uğradığını, AB sürecinde tam üyelik yolunda ilerleyen Türkiye'nin yeni bir anayasa hazırlaması gerektiği görüşünün ağırlık kazandığını kaydetti.

"Bu elbisenin bu topluma dar geldiğini görüyoruz, yeni yakışan bir elbiseye ihtiyacımız var" diyen Bakan Arınç, AB ile ilgili işlemlerin başmüzakereci statüsünde bir bakan ile yürütüldüğünü, AB Genel Sekreterliğinin oluşturularak çalışmaların sürdürüldüğünü belirtti.

AB'nin geçmişteki noktasından çok farklı bir noktada bulunduğunu anlatarak, genişleyen ve gelişen AB'nin Türkiye'ye karşı avantajları olduğu kadar dezavantajları da bulunduğunu ifade eden Arınç, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan ülkelerin geçmişte İngiltere, İspanya ve Portekiz'e de karşı çıktığını, bu ülkelerin de üyelik sürecinde sıkıntılar yaşadığını vurguladı.

Türkiye'de demokratikleşme sürecinin 100 yılı aşkındır devam ettiğini belirterek, birinci TBMM'nin, Meclis'i Mebusan'ın iç tüzüğünü kullandığını anımsatan Arınç, Cumhuriyet ile demokratikleşmenin Türkiye'de eş anlamlı olarak değerlendirilebileceğini söyledi.

"Türkiye, Meclislerin yapmadığı anayasa ile idare ediliyor"

Türkiye'den çok sonra müracaat eden ülkelerin ve Türkiye'den geri olan ülkelerin hemen üyeliğe alındığını anımsatan Arınç, Türkiye'nin neden Birliği alınmadığının çok değişik sebepleri olduğunu ancak kendi üzerlerine düşen görevin halkın refahını yükseltmek ve demokratikleşme standartlarını yükseltmek olduğunu ifade etti.

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye, 60 ihtilalinden sonra meclislerin yapmadığı, bir şekilde kamufle edilen ve halk oylamasıyla kabul edilmiş olması nedeniyle yürürlükte olan anayasalar ile idare edilmektedir. Bu yeterli ve doğru değil, AB sürecine de en büyük engel. Bazı ülkeler AB sürecini tamamlarken öncelikle anayasalarında değişiklik yaptı. Mesela İspanya diktatörlük dönemleri geçirdi ama 1978 yılında sivil anayasa yaptı, 1986 yılında AB'ye girdi. Yunanistan 1974'te sivil anayasayı yaptı, 1981 yılında AB'ye girdi. Portekiz de Salazar rejimi vardı, 1982'de demokratik anayasalarını yaptılar, 1986'da AB'ye girdiler. Türkiye'nin mevcut anayasa ile bu süreci başarıyla yürütemeyeceği ortada. AB süreci olmasaydı Türkiye'de demokratikleşme ve sivilleşme çok daha düşük ve zayıf olacaktı. Çünkü içeride buna karşı korkular, direnç var. Bütün bunlar Türkiye'nin bu süreci zor ve uzun yaşamasına neden oldu.

'TBMM anayasa yapamaz mı' diye bir soru sorulduğunda, 'hayır, kurucu iradeyi temsil etmiyor, anayasa yapmak için yine olağanüstü bir şey lazım' diye bize 1960'ları, 1980'leri işaret eden bazı düşüncelerle karşılaşıyoruz. Türkiye'de yaşadığımız olaylardan aldığımız derslerden Türkiye'nin özgürleşmesini ve tam demokratik ülke olmasını bir şekilde denge olarak, ya kendileri için ya ülkeleri için gören bir anlayışın olduğunu görüyoruz."

Bu konularda ilginizi çekebilir