Kuru fasulye ve patatesin artan öneminin ekonomi politiği
Prof. Dr. Havva TUNÇ
Tarım sektörü, ülke nüfusunun gıda maddeleri ihtiyacını karşılaması, sanayi sektörüne ham madde sağlaması, sanayi ürünlerine talep yaratması, ihracata söz konusu tarımsal ürünlerin yüksek katma değeriyle ulusal gelir ve dış satıma katkısıyla ulusal ekonomi için büyük bir önemi olmasına rağmen tarımdan beklenen bu etkilerin elde edilmesi o kadar kolay olmamaktadır. Amerika ve Avrupa Birliği bu konuda oldukça başarılı iken Türkiye kendi kendine yetebilen dünyanın yedi ülkesinden birisi olmasına rağmen izlenen ve /veya izlenmekte olan tarım politikalarında kırmızıçizgilere gereken önemin verilemediğinden temel tarım ürünlerinde hala ithalatçı ülke konumundadır.
Tarımsal ürün arzında yaşanan üretim artışı, 2013 hasat dönemi ayçiçeği üretiminde olduğu gibi, üretim birim maliyeti artmasına rağmen birim satış fiyatında düşüş gerçekleşmiştir. 2012 yılında patates üretimindeki artış ve ürünün satılamayıp elde kalması patates üreticisinin zarar etmesine yol açmıştır. Ve bunun neticesinde 2013 yılında patates eken çiftçi sayısının azalmasına ilaveten yaşanan kuraklık üretimdeki daralmanın şiddetini artırarak patatesin birim fiyatının 5 TL kadar çıkmasına yol açmıştır. Ve benzer durum fındık üretiminde yaşanmış ve/veya yaşanmaktadır. Diğer bir deyişle fındık ürün arzında yaşanan daralma birim fiyatındaki artışı açıklar niteliktedir.
Diğer taraftan düşük gelir gruplu hane halkların temel besin kaynağı olan kuru fasulye gibi tahılların ulusal üretimi, iç talebi karşılamada yetersiz olup ithal edilmektedir. 2013 yılında yaşanmakta olan kuraklık, temel kuru fasulye üreticisi Çin ve Arjantin’de rekolte düşüşü dünya kuru fasulye fiyatlarının kat be kat artmasına yol açmakta olup bu artış iç pazardaki kuru fasulye fiyatlarını etkilemektedir. Daha açıkça ifade dersek, 2013’ün kış dönemine kadar birim fiyatı 3 TL ile 4 TL arasında satılan kuru fasulye, 2014’ün Ocak ayının ilk haftasından itibaren sırasıyla 12 TL ile 14 TL ulaşmış olup daha da artabileceği korkusu piyasalara yerleşmiştir. Diğer taraftan vergisiz ithalatın (sıfır vergi politikası) söz konusu olduğu, pamuk gibi, tarım ürünlerinde üretim daralması ve dışa bağımlılık oluşmaktadır.
Kuru fasulyenin kilosunun 14 TL, patatesin kilosunun 5TL olduğu aktif nüfusun % 30 tarımda istihdam edildiği ülkemizde, tarımsal ürünlerdeki fiyat artışı olağan bir durum olmayıp izlenmekte olan tarım politikalarının bir sonucudur. Aslında Türk tarım sektöründe, bir kaos ve istikrasızlık söz konusu olup her hasat döneminde bunlar yaşanmaktadır.
Tarımda dengenin dengesizlik koşullarında gerçekleşmesi, istikrarsızlığın sıradanlaşması pamuktan fındığa fındıktan ayçiçeğine, kuru fasulyeye, pirince ve patatese kadar tarım ürünlerinin hemen hemen hepsinde yaşanan fiyat artışı ve/veya düşüşü sonucunda sırasıyla ya üretim azlığı veya fazlalığı ya da ithalat bağımlılığı yaşanmakta olup tarımsal üretimde ve fiyatta istikrar elde edilememektedir. Ve istikrarın elde edilebilmesi için yapılması gerekenlerin yapılmaması izlenen veya izlenmekte olan eksik tarım politikalarının sonucudur. Türk tarımında yaşanmakta olan ürün arzındaki istikrarsızlık hem tarım sektörünün hem de Türk tarımının yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Ve oluşturulmakta olan politikalarda tarımın yapısal özellikleri göz ardı edilmektedir.
Ürün arzının doğrudan hava koşullarına bağlı olması ve üretim miktarı bir önceki yılın fiyatına göre oluşması yani cari dönemin ürün arzı bir önceki yılının fiyatının fonksiyonu olması nedeniyle tarımsal ürün arzında istikrarsızlık kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir önceki dönem ürün birim fiyatı yüksek olan veya üreticisine para kazandıran tarımsal ürün bir sonraki dönem çiftçi için cazip ürün olmakta ve ekilebilir topraklarda söz konusu bu (x) ürünün ekilmesi ile beraber artan arz miktarı verimlilik artışı ile değil ekilebilir alan hacmindeki artışa paralel ortaya çıkan üretim artışı plan programsız sadece el yordamıyla gerçekleşmesi ve malı üreten çiftçinin kurumsal kimliğinin olmaması ürün birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Ürün birim girdi maliyetlerindeki artışa rağmen birim fiyatın düşmesi çiftçinin zarar uğramasına yol açmaktadır. Buna birde bu ürünün geçmişteki uygulamalardan kaynaklanan ithal izninin varlığı eklenirse, kayıplar daha da artırmaktadır.
Türk tarım sektöründe ürün arzında istikrar sağlanmadıkça fiyatlarda aşağı ve yukarı yönlü hareketler sıklıkla yaşanacak olup bunun Türk tarım üreticisi üzerinde gelir kayıpları olarak yaşanırken pazar istikrarı sağlanamayacak ve sonuçta tarımdan kopuş başlayacak buda beraberinde tarımsal ürün üreticiliğinden satın alıcılığına gidiş ve işsizlik olarak karşımıza çıkacaktır ve çıkmaktadır.
Sektörün sağlıklı işleyebilmesi için çözüm önerileri 3 başlık altında toplanabilir:
1.Türk tarımında her bir tarımsal üründe, hayvancılık dahil, üretim planlaması yapılmalıdır. Ve olması gereken arz fazlası tespit edilmeli ve daha fazla olması olası arz fazlasını elimine edecek yapısal ve sosyal politikalar oluşturularak uygulamasına acilen geçilmelidir.
2.Tarımsal ürün fiyatlarında taban ve tavan fiyat belirlenerek üreticinin kurumsallaşmasına eğitim ve finansman desteği verilmelidir.
3. Tohumluk, gübre, enerji gibi tarımsal girdilerde maliyet artışlarını minimize edecek ve rekabet avantajını yitirmeyecek şekilde iç pazar dış dünyanın rekabetine terk edilmemelidir.
Sonuç olarak, taze sebze ve meyve dahil tarım ürünlerinin tamamında, tarım ürünlerinin dış dünyayla rekabet edilebilirliğini sağlayacak fiyat ve prim desteği verilerek ve de koruması sağlanarak iç piyasa dış dünyanın rekabetine açılmalıdır. Aksi takdirde her hasat sonunda ayçiçeğinde, pamukta, fındıkta, pirinçte ve patateste olduğu gibi benzer öykülerin yaşanması kaçınılmaz olup sektör hem gelir ve kaynak kaybına uğrar hem de dış dünyaya bağımlı hale gelir.